Hatalı parklar, kaldırım işgalleri ve esnafın kendince koyduğu “yasaklamalar” artık şehrin günlük rutini oldu. Oysa trafik kültürü, sadece direksiyon başında değil; sokakta, dükkan önünde, kaldırımda başlıyor.
Bursa’da trafik kültürü mü dediniz?
Bursa’nın trafiği denildiğinde herkesin bir hikayesi var. Ama iş hikaye anlatmaya değil, çözüm üretmeye gelince herkes sessiz. Çünkü bizde trafik, yalnızca araç kullanırken akla gelen bir kavram. Oysa trafik kültürü, şehrin her metrekaresine sinmiş bir yaşam alışkanlığı.
Yollar kalabalık, kaldırımlar dar, sabır ise hak getire. Neden? Çünkü kural koymak var, uygulamak yok; uygulamak var, denetlemek yok; denetlemek var, süreklilik yok.
Hatalı parklar: “Beş dakika duruyorum”un bitmeyen mesaisi
Bizde kısa süreli yanlış park artık kültürel bir davranış haline geldi.
“Beş dakika duracağım.”
“Kargoyu bıraktım, geleceğim.”
“Ne olacak ki, herkes böyle yapıyor.”
Bu beş dakikalar yüzünden ambulansların geç kaldığını, otobüslerin duraklara yanaşamadığını, köşe başlarında görüşün kapandığını, trafiğin zincirleme durduğunu konuşmuyoruz bile. Çünkü alıştık. Normalleştirdik.
Ama asıl problem şu: Toplumsal bir davranış hatası, bireysel hak gibi savunuluyor.
Kaldırım işgalleri: Yaya yolda değil, ormanda gibi
Kaldırımlar artık yayalara değil, araçlara ait.
Yayalar; bebek arabasıyla, bastonuyla, çantasıyla cadde arası slalom yapmak zorunda kalıyor. Çünkü kaldırımlar park alanı sanılıyor.
Bu şehirde yaya olmanın büyük bir sabır eğitimi olduğuna kim karşı çıkabilir?
Esnafın “dükkan önüm bana ait” yanılgısı
Bursa’nın birçok mahallesinde aynı manzara:
– Esnafın dükkan önüne dizilmiş kasalar, briketler, dubalar…
– “Park Etme”, “Dükkan Önü”, “Müşteri Yeri” gibi kendi kendine üretilmiş trafik tabelaları…
– Kaldırımın bir kısmını kaplayan tente, masa, tezgah…
Kimse söylemek istemiyor ama gerçek şu:
Esnafın bir bölümü, kamusal alanı özel mülkü gibi kullanıyor.
Bu nedenle araç park edemeyen vatandaş, ikinci sıraya mecbur kalıyor. İkinci sırada park eden yüzünden trafik kilitleniyor. Zincir böyle devam ediyor ve mağduriyet yayılıyor.
Peki çözüm?
1. Denetim günü değil, denetim kültürü
Yılda bir yapılan baskınlar caydırıcı olmuyor. Kaldırım işgali ve hatalı park, düzenli ve sert denetlenmeli.
2. Esnafa bilgilendirme + yaptırım
Her esnaf bilsin:
Dükkan önü kamuya aittir. İsterse valilik, isterse belediye; kimse kişiye özel park alanı tahsis etmez.
Uymayanlara para cezası değil, süreç cezası uygulanmalı:
– Kaldırtma masrafı
– Tekrarında iş yeri ruhsatına ihtar
3. Mikro otopark çözümleri
Her sokakta dev otopark yapamazsınız ama:
– Boş parseller
– Atıl alanlar
– Eski pazar yerleri
Kısa süreli, düşük ücretli mikro-otoparklara dönüştürülebilir.
4. Yaya öncelikli semt modeli
Bazı bölgelerde araç trafiği sınırlandırılıp yaya öncelikli yaşam alanları oluşturulabilir.
5. Toplumsal farkındalık
Zor ama imkansız değil. Trafik polisi kadar, belediye kadar, şoför kadar vatandaş da sorumlu.
Sonuç: Trafik kültürü, bir şehrin ahlak ölçüsüdür
Trafik, sadece direksiyon sallamak değildir. Bir toplumun birbirine ne kadar saygı duyduğunun aynasıdır.
– Yanlış yapılan park saygısızlıktır.
– Kaldırım işgali bencilliktir.
– Dükkan önü kapatmak kamusal düzeni bozmaktır.
Trafik kültürü, kural yazmakla değil, uygulamakla; ceza kesmekle değil, davranışı değiştirmekle olur.
Bursa, bunu başarabilir mi?
Elbette.
Ama önce şu soruyu samimiyetle kendimize sormalıyız:
“Bu şehirde trafik sorunu mu var, yoksa trafik kültürü mü?”

Flipboard