“Sabahın köründe kapı çaldığında gelenin sütçü olduğundan eminseniz, bir demokraside yaşıyorsunuz demektir.” İngiltere’nin ünlü başbakanı Winston Churchill söylemiş bunları…
Elbet ülkenin siyasi yönetim biçimi üzerine edilmiş söz.
Ülkemiz insanlarının kapıları sabahın köründe epeydir çalınıyor.
Ne yazık ki, kapıyı çalan sütçü değil…
Polis…
Churchill’e göre “demokraside yaşamıyoruz” anlamı çıkıyor.
Günümüz dünyasına pek uygun düşmüyor bu durum. Bir korku iklimi yaratma çabası olduğu çok belli. Sözlükte korku, “gerçek bir tehlikenin ya da bir tehlike olasılığının, düşüncesinin uyandırdığı kaygı duygusu” olarak tanımlanıyor.
Bir kaygı duygusu egemen hemen herkeste.
Korkuyorlar.
Epey süredir iktidarın uygulamaları tamamen korkutmaya yönelik.
Son yıllarda hemen, kolayca icat edilen bir suç var: “Halkı kin ve düşmanlığa teşvik etmek.”
Herhangi bir yurttaş hükümeti eleştiren sözler mi söyledi, hemen soruşturma başlıyor.
28 Şubat uygulamalarına karşı en ateşli muhalefet yapan, muhafazakâr kesimin çok beğendiği bir gazeteciydi Nuray Mert. Televizyon tartışmalarının vazgeçilmez konuşmacıları arasında yer alırdı.
9 Nisan 2025 günü “Veda ediyorum” başlığıyla şunları yazdı:
“Yıllar önce, Fazilet Partisi’nin kapatılma kararı üzerine ‘Utanıyorum’ başlıklı bir yazı (Radikal, 26 Haziran 2001) yazmıştım. Bu ülkede ‘ana muhalefet partisi kapatılırken, başörtülü kadınlar suçlu muamelesi görürken özgürce dolaşmaktan utanıyorum’ demiştim. O kapatılan partinin devamı olanlar iktidara geldi, ülkeyi 23 yıldır yönetiyor. 2010 yılında, bu kez ‘Korkuyorum’ başlıklı bir yazı yazmıştım. Şimdi de korkuyorum, asıl bu kez korkuyorum, hem çok korkuyorum. Hem kendi adıma, hem ülkem adına korkuyorum.”
Nuray Mert’in yazıları ve televizyon konuşmaları muhafazakâr kesim tarafından çok beğenilirdi o zamanlar. Kendince özgürlükleri (daha çok başörtüsü) savunduğu için, laik kesimce eleştirilmesine pek de aldırmamıştı.
Mert’in yazısı epey uzun… Ancak son bölümü almak istiyorum.
“Başörtüsünü düşman belleyerek yapılan haksızlıklar bir yana, demokrat geçinenlerin dahi ‘kamu hayatında dini sembol olmaz’ şeklindeki düşüncelerine karşı çıkmış biriyim. ‘Bir zamanlar mazlum olanlar nasıl zalim olabilir?’ diye de sormuyorum. Pekâlâ olabilir, işin ucunda para, mevki gibi çıkarlar varsa olabilir.”
Duyduğu korkuyu belirtiyor veda yazısının sonunda:
“Kendi adıma, soluğu cezaevinde alırsam kedilerime kim bakar diye korkuyorum. ‘Torun’ saydığım, yeğenimin küçük kızından ayrı kalırım diye korkuyorum. Geçirdiğim ölümcül hastalığın izleri, sağlık durumum, yaşım itibarıyla tahammülüm, mecalim bitmek üzere diye korkuyorum. Ülkem adına, bir karanlık tünelde nereye gittiğimiz meçhul hale geldiği için korkuyorum. O küçük kız için korkuyorum. Gocunulacak yanı yok, insan korkan bir varlıktır.
Sonuçta bu nedenle ve başıma açılan son davada sonuç ne olursa olsun, hep bir vatandaşlık görevi olarak gördüğüm ülkeme ilişkin siyasi yorum yazısı yazmaya, görüş bildirmeye son verme kararı aldım.”
Televizyon ekranında ateşli tartışma hali geldi gözümün önüne… Ne kadar acıklı bir durum…
Bir gazeteci arkadaşımızın çalışmasında, 2024’te, bu gerekçeyle bin 318 kişi yargılanmış. Yargılananlardan 18 kişiye mahkûmiyet verilmiş.
Bu durum gösteriyor ki bazı işgüzar görevliler ve ihbarcıların kendince suç saydığı bir durum. Belki de hükümete kendini yakın göstermek için suçsuz insanları harcaması olarak da değerlendirebilirsiniz.
Korkan, korkutulmuş ya… Sanki yaşadıklarımız bunu gösteriyor.
İktidarın hedefinde yalnızca muhalefet eden vatandaşlar yok. Siyasetçiler, sendikacılar ve elbet gazeteciler de var.
Türkiye’de iktidar kim olursa olsun, bugüne kadar hiç sorun yaşamayan işadamları da hedef oldu bu kez.
Tüsiad Yüksek İstişare Kurulu Başkanı Ömer Aras ile Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan da bu uygulamadan payını alanlar arasına girdi. Elleri kelepçelendi. Hiç alışık olmadığımız bir görüntüydü.
Ardından gelen 19 Mart Operasyonu…
Halkın oyları ile seçilmiş Ekrem İmamoğlu ve yakın çalışma arkadaşlarının Silivri’ye cezaevine gönderilmeleri. Bu durumu protesto etmek için eylem yapan yüzlerce gencin tutuklanması…
Yatarı olmayan bir suçtan tutuklu yargılanan gençlerin duruşması bir korku yaratmak adına taa Ekim ayına bırakıldı.
Bu demektir ki, yasal olarak suç sayılmayan bir eylemden dolayı, hâkimin keyfine göre karar veriyor olmasıdır. Asıl önemlisi ise gençlerin eğitimlerinin uzaması hiç umurlarında değil…
Oysa bu gençler yakında bu ülkeyi yönetenler arasında yer alacaklar.
AKP’nin içinden bir sesle korku konusuna bir örnek daha vermek istiyorum.
AKP eski İzmir Milletvekili Hüseyin Kocabıyık, Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasının yanlış olduğunu söylediği için partisinden ihraç edildi.
Kocabıyık, Murat Ongun’un eşinin gözaltına alınması üzerine, sosyal medyadan paylaşımda bulundu, mesajın son bölümü şöyle: “Ey zulmedenler, siz insanlığımızı, kültürümüzü, maneviyatımızı, irfanımızı, ihlasımızı ayakta tutan tüm sütunları bir bir kesiyorsunuz.
İnşallah çöküntünün altında kalmayız. Bu kadar kötülüğü tanıdığım insanlara yakıştıramıyorum hâlâ. Onun için bu çok yanlış işlerden bir an önce vazgeçmelerini ümit ediyorum.”
Ne yazık ki, Kocabıyık’ın ümidi boşa çıkacak. Tepki gösterdiği kötülükle ilk kez karşılaşıyor gibi “yakıştıramadığını” söylüyor. Oysa o kadar çok örnek var ki kötülük olarak geçmişten günümüze kadar yaşanan uygulamalar arasında.
Ne kadar benziyor değil mi, Nuray Mert’le Hüseyin Kocabıyık’ın tepkileri.
Topluma egemen olan korku duygusunun, Saraçhane eylemleri ile aşıldığını gördük.
Her ne kadar CHP’nin öncülüğü gibi yansısa da, İstanbul ve Ankara’da başta olmak üzere birçok ilden gençler yıktı, ülkeye egemen olan korku duvarını.
Hiçbir siyasi parti aktörlerinin dillendiremediği bir dupduru, yalın ve içten sözlerle memleketin halini Yozgat’tan bir çiftçinin ağzından duydu tüm Türkiye!..
“Turp ile şalgam ile devlet idare edilemez. Adalet ile hukuk ile idare edilir.”
Çiftçi Abdullah Ceylan’ın bu sözleri memleketi Yozgat’ta CHP’nin mitinginde kürsüden yansıdı.
İşte ülke gündemine bu sözler ve Abdullah Ceylan, damga vurdu.
Umarım siyaset erbapları, çiftçi Abdullah Ceylan kadar ülke gündeminde yer edinemediklerinin farkına varırlar.