Ülkemizin haber kanalları, değişik tasarımlarla döviz kurları, altın fiyatları ile BİST’teki hisse senetlerinin iniş çıkışlarını gün boyu ekranında gösteriyor.
Bu kadar kısa aralıklarla bir malın fiyat değişiminin yaşandığı benzer bir ülke yoktur sanırım.
Bununla da kalmayıp canlı yayında, uzman konukların yer aldığı ekonomi programları da oldukça uzun yayın saatlerini kapsıyor.
Gazeteler ona keza birinci sayfalarının yanında, ekonomi haberleri için ayırdıkları sayfalarda da altın, döviz ve borsada yaşanan hareketler, iniş-çıkışlar, öneriler ve öngörüler…
Biraz televizyon izleyen, gazetede ekonomi haberlerini takip eden ortalama bir Türk insanı, elbet bir ekonomi uzmanı olmaz ama genel kültür seviyesinde ekonomist sayılır.
Çünkü ekonomi deyince akla yalnızca döviz, altın ve borsa konusu geliyor; bu kadar dar çerçeveye indirgendi.
Aslında ekonomi uzmanları ya da akademisyen ekonomistlerin, istisnalar dışında, ne ülkemizin gerçek ekonomik seyrini ne de dünya ekonomi politiğinin, inceliklerinin püf noktalarını çok da anlayabildiklerini düşünmüyorum.
Gelgelelim, içimize, ruhumuza işlemiş ekonomistlik. Tabii bu tipler ekonomiyi döviz, altın ve hisse senetlerinden ibaret gördükleri için sürekli yanılgı yaşıyorlar.
Bunların bu durumunu görünce, 22 yıldır ülkeyi yöneten Cumhurbaşkanı, çok sayıda ekonomi bakanı, bir o kadar da merkez bankası başkanı deneyince, onların ekonomi bilgilerine bakınca, bu işte en iyisinin kendisi olduğuna karar verip, “ben ekonomistim” deyiverdi…
Zaten rayında gitmeyen ekonomi, Cumhurbaşkanı’nın ekonomistim diyerek uygulamaya koyduğu politikalarla hepten bozuldu.
Türkiye ekonomisinin gerçek sorununu ve gündemini tartışmak, anlamak elbet ciddi bilgi, birikim ve uzmanlığın yanında tecrübe de ister.
Bu bilgi de, tecrübe de öyle kolaydan oluşmuyor. Üstelik yöneticiler, bilgili insanlardan pek hoşlanmıyorlar. Çünkü gerçek ekonomistler pek ‘emir-komutaya’ uyan kişiler değil…
Böyle olunca da vasatlara gün doğuyor…
Sürekli olarak, İktidar, muhalefet, televizyonlar, gazeteler her gün halka, dövizin yükselmeyeceğini dile getirerek, altınları yastık altından çıkarılmasını telkin ediyor. Borsaya yabancı akını olduğu yolunda, çoğu spekülatif haberler de yapılıyor. Ama asıl sorunlardan söz edilmiyor. Emekliye zam gelecek mi, asgari ücret artacak mı? Açlık sınırında yaşayan yurttaşlarımızın durumu ne olacak…
Bu konular ve diğer yapısal sorunlar pek konuşulmuyor.
Cumhurbaşkanı, seçim meydanlarında vatandaşın oyuna talip olurken, “verin yetkiyi, görün etkiyi” derken, elbette pahalılığın üstesinden geleceğini, dövizi kontrol altına alacağını söylüyor, Türkiye’ye çağ atlatacağı vaadiyle bu söyleminin altını dolduruyordu.
Yetkiyi aldı vatandaştan; ancak vatandaş vaat edilen etkiyi göremedi. Verdiği bu yetkiyle vatandaşın hayatı daha da zorlaştı.
Buna karşılık da, muhalefet lideri Özgür Özel, emekli maaşlarının yükseltilmesini isteyerek, iktidarı sıkıştırmaya çalıştı. “Zam yaparsan geçim olur, zam yapmazsan seçim olur” dedi ve bu amaçla büyük bir emekli mitingi de yaptı Ankara’da.
Özgür Özel, “eğer iktidar emekliye zam yaparsa seçim istemeyeceğim” diyor. Görüldüğü gibi, iktidarı da, muhalefeti de dar, sığ bir alana indirgemiş ülkenin yakıcı ve hayati sorunlarını.
Bunlarla sınırlı bir ekonomi politikası görülüyor ülkemizde.
Daha önce, CHP genel başkanıyken Kemal Kılıçdaroğlu yapıyordu, şimdi de Özgür Özel aynı söylemle eleştiriyor iktidarın emekli maaşı uygulamasını.
Meydanlarda, emeklilerin durumunu anlatırken, onların maaş kayıplarına verdiği örnek, doğru değil. Şöyle diyor Özgür Özel: “Yılbaşında aldığın maaşla şu kadar küçük altın alırken şimdi beş altın eksik alıyorsun. Bir altını düşürüp kaybetsen, bütün gün ararsın, bak şimdi beş altının kayıp, onu bunlar aldı.”
Küçük altın örneğinden sonra bu kez de dana kıymaya geliyor sıra.
‘Sofrandan sekiz kilo etini aldı bu iktidar.’
Bu istikrarsız, denetimsiz ve kontrolsüz sistemde genel başkanların verdiği bu örnekler elbet ülkenin gerçeği.
Ancak bunun gündeme getirilişinde bir sığlık var. Hatta ciddi bir de yanılgı görüyorum. Bir insanın gelir düzeyi ne olursa olsun, sofrasına 3 kilo yerine 8 kilo dana kıyma alma çabası mı olmalı?
Hangi insan yılbaşında aldığı emekli maaşının tümüyle 8 küçük altın almayı düşünür? Bir yurttaşın insani koşullarda yaşayabilmesi için temel ihtiyaçlarını sıralamak, tek tek onları örneklemek daha yerinde ve etkili olmaz mıydı?
Kaldı ki, insanın yaşamı ‘biricik’ ve kısa. Çalışmakla, zorunluluklarla tamamlıyor ömrünün büyük bölümünü. Gezmeye hakkı yok mu insanların? Güvenle oturabileceği bir evi, mütevazı küçük bir araba sahibi olabilmesi daha mutlu insanların yaşadığı ülke yapmaz mı?
Ülkeyi yönetenlerle, yönetmeye talip olanlar, aslında insanımızın yaşamını iyileştirmek için, bunca yıl, pek bir şey yapmamışlar ne yazık ki!..