Mehmet Ali İNAN
Mehmet Ali İNAN
E-Posta: [email protected] YAZARIN TÜM YAZILARI

Ya adalet ya sefalet

Köşe Yazısını Dinle

Bizi buraya ne coğrafya ne de kader getirdi. Bizi buraya geçmişteki tercihlerimiz getirdi. Şimdi Türkiye’nin önünde bir yol ayrımı var. Ya sefalette ısrar edeceğiz ya da yeni bir hikâye yazmak için yola çıkacağız. Tercih bizim. diyor son kitabında Prof. Dr. Selçuk Şirin.

Şirin, 1969’da Ardahan’ın Göle ilçesine bağlı Yiğitkonağı köyünde doğdu.

İlk, orta ve lise öğrenimini Göle‘de tamamlayan Selçuk Şirin, üniversite eğitimini Ortadoğu Teknik Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde tamamlar.

Milli Eğitim Bakanlığı tarafından 1996-1998 arasında verilen bursla ABD’de New York Eyalet Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık alanında yüksek lisans yaptı.

Boston Koleji’nde Uygulamalı Gelişim ve Eğitim Psikolojisi alanında 2003’te doktorasını tamamladı.

2005’ten bu yana da New York Üniversitesi’nde çocuk gelişim ve istatistik dersleri vermekte, eğitimden gelişime geniş bir alanda araştırmalar yapmaktadır.

Prof. Şirin’in 100’ün üzerinde bilimsel yayında imzası vardır. Boston College ve NYU’dan Öğretim Üyesi Mükemmeliyet Ödülü, ABD Çocuk Gelişimi Vakfı’ndan Araştırmacı ödülü almıştır.

Selçuk Şirin, 2015 yılında ABD Bilimler Akademisi Çocuk, Ergen ve Aile Komisyonu’na seçilmiştir. Yazarın Yol Ayrımındaki Türkiye: Ya Özgürlük Ya Sefalet, Bir Türkiye Hayali, Yetişin Çocuklar, Yetişin Gençler adlı kitapları yayımlandı.

Ya Adalet Ya Sefalet, Prof. Dr. Selçuk Şirin’in son yayımlanan kitabı. Kitabın alt başlığı ise Daha Yaşanır Bir Türkiye İçin: 7 Mesele 7 Reçete”.

Selçuk Şirin, bu kitabını Daha yaşanır bir Türkiye için adalet talep eden, bedel ödeyen herkese… ithaf etmiş.

Yazar, Önsöz’e Ne olacak bu memleketin hali? diye başlıyor.

Türkiye yakın tarihin en derin buhranlarından birini yaşıyor. Enflasyon, işsizlik, kira ve ev sıkıntısı insanların hayatını zehir ediyor. diye devam ediyor.

Sağlıkta yaşananlar, eğitim konusu başlı başına kanayan bir yara: sınav skandalları, liyakatsizlik. Gelecekten umudunu kesmiş gençler…

Tüm bu sorunlar için endişeleniyor Selçuk Şirin ve Ne olacak bu memleketin hali? diye soruyor.

Bu soruyu eskiden politikacılar, siyasetle ilgilenenler ve aydınlar sorardı. Günümüzde artık bu soruyu herkes soruyor. Bizim köydeki sofralardan New York’taki barlara, televizyonlardaki tartışma programından üniversitedeki panellere kadar son yıllarda nereye gitsem hep aynı soruyu duyuyorum. diyor.

Prof. Selçuk Şirin, Türkiye’nin çözülmesi elzem olan sorunlarını 7 başlık altında toplamış. Bu sınıflamayı sistematik bir şekilde ele almak için başta OECD, Birleşmiş Milletler, Dünya Bankası olmak üzere pek çok kalkınma örgütünün kullandığı çoklu refah göstergelerini inceleyerek, Muslow’un ihtiyaçlar piramidine göre 7 sorunu şöyle sıralıyor: İstihdam, barınma, sağlık, eğitim, çevre, toplumsal güven, mutluluk ve huzur.

Yazar, 7 bölüme ayırdığı meseleleri önce niçin dert etmemiz gerektiği sorusunu sorup, sonra da yanıtlıyor.

Karşımızdaki sorunla ilgili ülkemizin verileri ile dünyayı kıyaslayarak inceliyor. Böylece dünyada nerede olduğumuzu da bize gösteriyor.

Bununla yetinmeyip, kendi geçmişimize göre nereden nereye geldiğimizi de ihmal etmemiş.

Bir uyarısı da var Selçuk Şirin’in bu verilerle ilgili: “İstatistiki verilerin insanı konudan uzaklaştıran bir özelliği var. İnsanlar bir süre sonra sayılara karşı duyarsızlaşıyor.”

Bundan dolayı da her bölüme Yaşayan Anlatsın alt başlığı altında gerçek insanların tanıklıklarına yer veriyor.

Çünkü onların sayesinde öğrendik ki yaşayan, sorunu en iyi anlayandır.

Günümüz politikacılarının, özellikle muhalefet partisi temsilcilerinin yaptığı en büyük hata bu.

İnsanımızın doğrudan yaşadığı zorlukları, yine aynı insana anlatmaktan vazgeçmemeleri. Oysa anlatılanı birebir yaşayan zaten halk.

Çözümü anlatması, göstermesi gerektiğini ya akıl edemiyorlar ya da biraz çalışmak gereken bir durum olduğu için istisna üç beş kişi dışında kolaya kaçıyorlar.

İktidar ya da muhalefet siyasetçilerinin ülke ile ilgili ciddi bir sorun karşısında birlik, beraberlik söylemlerinde kullandıkları Aynı gemideyizin ne büyük bir aldatmaca olduğunu bir tabloyla gösteriyor Selçuk Şirin. Türkiye insanının ekonomide yaratılan gelirden aldığı payın dağılımına bakınca, iki ayrı Türkiye’nin olduğu gerçeğini görüyoruz. Şöyle: Ülkemizin en yoksul yüzde 20’si toplam gelirden ancak yüzde 6’sını alıyor. Oysa en zengin yüzde 20’lik kesim toplam gelirin neredeyse yarısına, yüzde 47’sine sahip.

Birinci Türkiye’de TÜİK verilerine göre temel ihtiyaçlarını karşılayamayan aşırı yoksulluk içinde yaşayan yüzde 20 var, ikinci Türkiye’de ise Avrupa ortalamasında gelire sahip yüzde 20 var.

Bu adaletsiz paylaşım, Türkiye orta sınıfının tamamen yok olduğunu gösteriyor.

Görüldüğü gibi politikacıların dillerinden düşürmedikleri Aynı gemideyiz söylemi pek inandırıcı değil.

Öyle bir durum asla olmamış.

Türkiye yüzyılın başında girdiği ekonomik krizden çok kısa sürede çıkarak, kişi başı milli geliri 10 bin dolar bandına çıkarmıştı.

Ne var ki o güzel fırsat değerlendirilemedi. Kalkınmacı ekonomistlerin orta gelir tuzağı dediği kapana yakalandı.

Asıl yol ayrımı 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra kesinleşti. Ekonomi bir kenara bırakıldı. Varsa yoksa güvenlik politikası topluma şırınga edildi. 1 Kasım seçimleri sonuçlarını böyle değerlendirmek gerekiyor.

Ardından gelen anayasa değişikliği reformu, parlamenter sistemin bitişi ve tek adam yönetimi.

Yapısal reformlar.

Türkiye yapısal reformları finans ve bankacılık alanlarında yapabildi.

Gerek Kemal Derviş ve ondan sonra gelen AKP hükümetleri Maliye Bakanları da bankacılık ve finans dışında, diğer toplumsal alanlar için bu değişim çabasına girmediler.

Selçuk Şirin, ülkemiz için yapısal reformlara en iyi örnek olarak Cumhuriyet reformlarını gösteriyor.

Şöyle diyor: Çalışan nüfusun önemli bir kısmı savaşlarda kaybedilmişti; geri kalan nüfusun yüzde 90’dan fazlası geleneksel tarımda çalışıyordu. Sanayi’de toplam motor gücü tam yüz yıl önce İngiltere’de kullanılan toplam motor gücünün dahi gerisindeydi. Genç Cumhuriyet bu kötü mirasa ve 1929 büyük buhranına rağmen çok kısa sürede büyük bir kalkınma hamlesine imza atmayı başardı.

Cumhuriyet bu mucizeyi yapısal reformlarla gerçekleştirdi.

Ya adalet ya sefalet!

Başlığın altını şöyle doldurmuş Selçuk Şirin: Türkiye bir kere daha önemli yol ayrımında. Önümüzde iki seçenek var: Ya kapsayıcı kurumlara dayalı yeni bir sistem kuracağız. Ya da kişiye bağlı yönetimde ısrar edeceğiz.

Daron Acemoğlu’nun Demokrasi Kalkınma Sebebidir başlıklı makalesinden Hukukun üstünlüğü yani kurallar toplumu olmak sebep, kalkınma ise sonuç. cümlesini almış.

Bu alanda durumunuz nedir? sorusunu soruyor yazar. Yanıtı ise nerdeyse hepimizin bildiği, politikacıların dillerinden düşmeyen sözler.

Türkiye’de adalet duygusunu en çok zedeleyen konuların başında yolsuzluk ve kayırmacılık geliyor. Bu durum beraberinde, liyakatsizliği getiriyor.

Uluslararası Şeffaflık Derneği’nin her yıl düzenli olarak yayımladığı en son verilere göre bu çalışmaya katılan 180 ülke arasında biz 96. sıradayız.

Tüm bu kötü ve olumsuz tablolardan kurtulmak mümkün… Bunu çok kez başarmış Türkiye.

İnsanımızın umudu bitmemeli. Selçuk Şirin de kitabında bunu vurgulamaktan geri durmuyor. Çünkü ekonomik, siyasi gidişatını değiştiren ülkelere bakınca, hepsinin ortak yanı hukuku üstün kılmaları.

Yazıyı, Selçuk Şirin’in bu bölümün sonuna yazdığı cümlelerle bitireyim.

Türkiye eğer önümüzdeki dönemde temel sorunlarını çözmek istiyorsa atması gereken ilk adım adaleti yeniden tesis etmek olmalı.

Çünkü adaletin olmadığı yerde hiçbir şey olmaz.

Bu devirde adalet demek, sofradaki ekmek demek diye bitiriyor Selçuk Şirin.

ilk yorumu sen yap

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

BUGÜN EN ÇOK OKUNANLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz..
X