Mehmet Ali İNAN
Mehmet Ali İNAN
E-Posta: [email protected] YAZARIN TÜM YAZILARI

Yalakalık sanatı

Yalakalık, söz ile yapılan heykeltıraşlıktır derler.

Geniş bir alanı vardır ve toplumda bir konuma gelmek isteyen ve gelebilmiş olanları içine alır.

Muhtardan belediye başkanına, öğretmenden polise, müdürden patrona, milletvekilinden genel başkana, bakana, başbakana, cumhurbaşkanına kadar baş edilmez bir övgü silsilesi vardır.

Bunun dozu da, makamın önemi ile doğru orantılıdır.

Geçmişte dalkavukluk olarak söylenen yalakalık, genelde soytarılıkla karıştırılır. Tarihte güçlülerin, kralların, imparatorların yanında ikisi de hep var olmuşlardır.

Dalkavuk Doğu’nun ürünüdür, soytarı Batı’nın… Her ikisi de eski çağlardan beri kurumsallaşmıştır diye yazmış İlhan Selçuk, Düşünüyorum Öyleyse Vurun adlı kitabında.

Selçuk aynı makalede, soytarının evet efendimci olmadığını, kimi zaman, efendisini bile mizahı kullanarak iğnelediğini söylüyor. Kralın suratının asılmasına neden olduğu halde, katlanılır bir konumu vardır soytarının.

Dalkavuk Doğu’ya özgüdür.

Ne iğnesi vardır dalkavuğun ne yergisi ne de eleştirisi… Dalkavuğun görevi ya evet efendim ya da sepet efendimle bağlanır diyor İlhan Selçuk.

Dalkavuğun birincil amacı menfaatidir. Ayrıca güç elde etmek, bir pozisyon kapmak için her ortamda övgüler düzen, abartılı biçimde yücelten kişidir.

Soytarı ise esprilerle güldüren, hiciv yoluyla bulunduğu toplumda yanlış giden şeyleri nükteyle eleştiren kişidir.

Türkiye’nin yönü, her ne kadar muasır medeniyete, yani Batı’ya, Avrupa’ya dönük olduğu söylense de, uygulamaları daha çok Doğu’ya aittir.

Osmanlı’da çok yaygın ve geçerli olan dalkavukluk, Cumhuriyet’in her döneminde kendine yer bulmuştur.

İktidarın deyimiyle Eski Türkiyede de vardı dalkavukluk ama Yeni Türkiyede boyut atlayıp, yalakalığa dönüştü.

Övgüde sınır tanımayan, yüceltmek için sarf edilen sözler amacını aşan boyutlara ulaştı.

Bu dönemin dalkavukluk duvarına ilk taşı kim koydu bilemiyorum ama en büyük olanını eski Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt koydu.

Kendisinden çok şey beklenen Büyükanıt, Genelkurmay arşivinden dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün babasının askeriyede çalıştığı döneme ait bir fotoğrafını buldurup, çerçeveletmiş, sonra da onu basının önünde Abdullah Gül’e hediye etmişti…

Daha sonra başka yaptıklarıyla o göreve pek de layık olmayan biri olduğu anlaşılacaktı…

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun diplomasını iptal eden İstanbul Üniversitesi, darbeci Kenan Evren’e hukuk doktoru ve profesörlük payesi vermişti.

Belleğime yer etmiş bir fotoğraf daha var.

Geçtiğimiz 30 Ağustos’ta yapılan törende, Milli Savaş Gemisi’nin maketini, törene katılanların daha iyi görmesi için Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler ve Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Ercüment Tatlıoğlu’nun taşımasıydı.

Doğululuk genlerimize işlemiş olmalı ki bir türlü bazı alışkanlıklarımızı üzerimizden atamamışız. İşte onlardan bazı örneklerle sürdürelim yazıyı.

14 Mart 2025’te yapılan Uluslararası İyilik Ödülleri töreninde 92 yaşındaki bir yurttaş Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın elini öptü. Geleneklerimize göre kendinden yaşça küçük olanların eli öpülmez.

92 yaşındaki adam, kendinden 20 küsur yaş daha küçük birinin elini niye öper ki?

Toplumda çok yaygın bu el öpme âdeti. Sanırım en çok da büyük – küçük demeden MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin eli öpülüyor.

El öpmede geride kalmak istemeyen bir sanatçı Yavuz Bingöl var. 30 Mayıs günü İstanbul’da millet bahçesi açılış töreninde Cumhurbaşkanı’nın elini öptü…

Kolay değil TRT’nin dizilerinde rol kapmak.

Hakkını veriyor olmalı!..

Eski Türkiye’de hiçbir valinin yapmaya cesaret edemeyeceği şeyi ‘Yeni Türkiye’de Kırklareli Valisi yaptı. Geleneksel Pavli Panayırı’nın açılış töreninde Vali Uğur Turhan, Bizim liderimiz var. Liderimizin adı Recep Tayyip Erdoğan. Kıymetli Cumhurbaşkanımıza şükranlarımı sunuyorum. Onun atadığı bir valiyim. Her birinizi seviyorum. Muhammed aşkına seviyorum. Sevildiğimi de biliyorum diye devam eden bir konuşma yapar.

Bu işin şaikasını, Ak Parti Ordu Milletvekili Şenel Yediyıldız yaptı. Çıktığı bir televizyon programında Biz Tayyip ağabeye ihaneti bırak sırtımızda taşımamız lazım. Yani ayakkabısını elimizle yalamamız lazım sözleriyle tarihe geçti. Literatüre de elimizle yalamamız lazım deneyimi kazandırdı.

12 Eylül cuntasının anayasası siyasi partiler kanunu, parti liderlerine olağanüstü yetkiler sağladı.

Yeni Türkiye’de hemen hemen tüm siyasi partilerin İlçe ve İl Başkanları, milletvekilleri ve parti yöneticileri bir konuda görüşlerini söylemeye başlamadan önce Besmele çeker gibi, liderinin adını söylemeden konuya girmiyor.

Yüzümüz Batı’ya dönük diyerek, Batılı olunmuyor. Yıllardır birbirimizi böyle söyleyerek avutuyoruz. Çoğu Doğulu’nun bile artık yapmaktan vazgeçtiği davranışlardan kurtulmadan, kurtuluş yok… Aynı şeyleri tekrar ederek bir yere varılmıyor…

Soytarılık geçmişte kaldı. Tarihin içinde kültürel bir davranış olarak günümüze ulaşmıyor.

Oysa dalkavukluk, günümüzde ve özellikle bizim toplumda ehliyetin, liyakatın her zaman üstünde oldu.

Güney Amerika’nın ünlü yazarlarından Mario Vargas Llosa’nın, Dominik’te 31 yıl süren diktatör Rafael Trujillo, namı diğer Teke’nin iktidarı süresince vahşi uygulamalarını anlattığı Teke Şenliği güzel bir kitap.

Bu yazıyı, diktatör Trujillo’nun adamları kendisine, Vermediğiniz emirlerinize bile amadeyim cümlesi ile bitireyim istedim.

ilk yorumu sen yap

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

BUGÜN EN ÇOK OKUNANLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz..
X