Mehmet Ali İNAN
Mehmet Ali İNAN
E-Posta: [email protected] YAZARIN TÜM YAZILARI

Yeşil Vatan

Köşe Yazısını Dinle

Neler yapmadık şu vatan için!

Kimimiz öldük;

Kimimiz nutuk söyledik.”

Orhan Veli Kanık

Türkiye’de insan hayatı “su”dan ucuz diyeceğim, ancak günümüzde su hem kıt hem de ucuz değil.

Daha yılın bitmesine beş ay var ama, 2025 en büyük felaketlerin olduğu, büyük acıların yaşandığı bir yıl olarak kayda geçecek. İlk felaket 21 Ocak günü Bolu, Kartalkaya’da Grand Kartal Hotel’de yaşandı. Sabaha karşı çıkan yangında 78 insanımız yaşamını yitirdi. Haziranın son haftası İzmir’de çıkan orman yangınında 2 insanımız can verdi.

6 Temmuz günü, Kuzey Irak’ın Metina bölgesinde üç yıl önce şehit olan subayımızın naaşını almak için bir mağaraya giren 12 askerimiz o mağarada can verdi. 12 askerimizin şehit olmasının üzerinden yirmi gün bile geçmeden, Bilecik-Eskişehir’de meydana gelen orman yangınında beş görevli ormancı ile beş Akut gönüllüsü yanarak can verdi.

Bir bir baktım gazetelere; Milliyet, “Son ana kadar savaş verdiler”, Posta, “Yeşil vatanın şehit savaşçıları”, Sabah, “Vatan sevdalılarını yüreğimize gömdük”, Akşam, “Hikâyeleri de yürek yaktı”, Yeni Şafak, “Yeşil vatanın kahramanları”, Karar, “Yangın değil yönetim faciası” manşetleriyle çıktılar 25 Temmuz günü. Başkaları da her yangından sonra hazır bekletilen klişe ifadeyle “ciğerimiz yandı” demişler bilmem kaçıncı kez.

Ölümlerin arkasından ağıt yakmada üstümüze yok. Cenaze törenlerini çok hüzünlü düzenlemede usta sayılırız. Ardından büyük ve acıklı sözler söylemeyi de çok iyi beceriyoruz. Gençliğimizde kaybettiğimiz arkadaşlarımızın cenaze törenleri geldi gözümün önüne… Hep bir ağızdan “Ölenler dövüşerek öldüler / güneşe gömüldüler” mısralarını söylerdik… Pek de öyle olmadı. Kimseyi güneşe gömemedik! Ölümü yüceltmek bize has bir tutum olmalı. Yoksa insanın, hatta tüm canlıların yaşamıdır asıl kutsal olan.

Vatanını seviyor olmak için illa ölmek mi gerekiyor? Bir Amerikalı orman görevlisi bizden daha zorlu yangınlarla mücadele ederken ölmüyor. Çünkü, iyi bir eğitimden geçiyor. Sürekli sağlıklı ve hazırlıklı olması için tatbiki uygulamaya sokuluyor. Asıl önemlisi her tür tehlikeye karşı tam donanımlı bir teçhizata sahip…

Sözün özü, oralarda ve dünyanın başka ülkelerinde insan hayatı çok önemli ve çok değerli… Öyle sıradan, kolay ölümlere rastlanmıyor.

Hikâyeleri de yürek yaktı” manşeti attı gazetenin biri. Bu sözcükleri sıralayan kişi hiç düşünmemiş olmalı. Yanarak ölen “bir insan”, canlı, başka bir şey değil. Onun bir annesi, babası, kardeşleri, eşi ve hatta çocukları var. Nasıl hikâyesi olmaz. Kim bilir ne hayalleri, ne düşleri vardı…

Televizyonda izledim, zeytinliklerle ilgili yasa için ilgili komisyon görüşmelerini. Belki çoğunuz hatırlar, iktidar ve muhalefet milletvekilleri arasında ciddi kavgaya da sebep olmuştu. Komisyon başkanı AKP’li Mustafa Varank’ın sözleri şöyle: “Siz yaptırmam deyince biz de tabii yapacağız diyoruz. Siz geçirmeyeceğiz deyince biz de geçirmek için gayret ediyoruz.”

Ve geçiriyorlar gayretleriyle…

25 Temmuz 2025

Yeni ve çok büyük bir yangının yaşandığı gün olarak kayda geçecek.

Adının önüne aldığı “yeşil” sıfatıyla anılan Yeşil Bursa’mızın üç ilçesinde neredeyse aynı anda çıktı yangın…

Köylere kadar indi…

Harmancık ilçesinde dördüncü günde ancak durdurulabildi…

Otlar, içindeki bin bir tür böcek, kuşlar ve yavruları, tilkiler, geyikler ve nice canlı bitki ve hayvan kül oldu…

Ne büyük kayıp, ne kadar büyük bir acı verdi insanın yüreğine…

Yangında yaşamını yetiren on insanımızla ilgili pek çok yazı okudum. Bir tanesi var ki, beni çok sarstı. Usta gazeteci Umur Talu, 24 Temmuz günü, T24’te şöyle kısacık bir yazıyla bakın nasıl göstermiş tepkisini.

Bir Ormana ağıt!

Kötülükler ve felaketler bitmedi, kayıplar bitmedi, acılar bitmedi.

İktidar, sırıta sırıta, hem de köylüler Meclis önünde açlıkla seslenirken…

Ormanları, ağaçları, canlıları…

Yok edebilmeleri için büyük şirketlere hediye ederken…

10 insan, ormanları, ağaçları, o canlıları kurtarmak için canlarını verdi.

Yaz bitmedi, kötülükler ve felaketler bitmedi, kayıplar bitmedi, acılar bitmedi; yazı burada bitti…

Aslında o da bitmez, sürüp gidiyor, acılarla yan yana, yana yana…”

Bu vatan kimin? En çok vatanını seven, burada yaşamayı kimler hak ediyor? İlkokuldan ezberleyip hiç unutmadığım şiirin iki dizesi:

Bu vatan toprağın kara bağrında,

Sıra dağlar gibi duranlarındır.

En çok zeytinini, ağacını, deresini, denizini, kıyısını korumak için açlık grevi yapan köylü kadınlarındır.

Bunca yanan alanla ilgili sorumluluk, bir polemik konusu haline geldi. Merkezi hükümet, yangınlardan büyükşehir belediyelerinin sorumlu olduğunu öne sürüyor.
Gelin görün ki, Meclis’ten orman ve zeytinliklerle ilgili yasalar geçiriliyor.
Bu da şu anlama geliyor: Yerin üstünden belediyeler sorumlu tutulurken, ormanların ve zeytinliklerin altındaki madenler Ankara’nın yetki alanında kalıyor.

Böylesi bir ayrım, ne büyük bir çelişki!
Vatan toprağının altı da üstü de hepimizin değil mi?

ilk yorumu sen yap

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

BUGÜN EN ÇOK OKUNANLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz..
X