Mehmet Ali İNAN
Mehmet Ali İNAN
E-Posta: [email protected] YAZARIN TÜM YAZILARI

Yoksulluk, yolsuzluk, yasaklar

Köşe Yazısını Dinle

Artık Türkiye’de olan hiçbir şey şaşırtmıyor beni.

Olmaz, bu kadarı da olmaz dediğimiz ne varsa hepsi bir bir oldu ve oluyor.

Bazı iyimserlerimiz hatta muhalefet partilerinin yöneticileri bu oldubittiye, “anayasaya” rağmen bu olamaz diyerek muhalefet yaptıklarını sanıyorlar.

Oysa bu son yaşadığımız “instragram kapatılması”na kadar onlarca benzer yasağı yaşadık. Hukuku aramaya kalkıyorlar, beyhude bir çaba bu… Hukuk epeydir yok. Aramakla da bulunacak bir şey değil.

Türkiye’nin siyasi tarihi, yoksulluk, yolsuzluk ve yasaklar tarihidir aynı zamanda. 

Yüzyıllık Cumhuriyetimizin gelmiş geçmiş hükümetlerinin hiçbiri bu sorunları çözemediler, belki de çözmek istemediler.

22 yıl önce “3Y” ile mücadele edeceğim diyerek iktidara gelmişti Adalet ve Kalkınma Partisi. 

İktidarının ilk yıllarında da bu mücadele içinde göründü. Hatta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, daha o zaman AKP Genel Başkanı olarak “100 günlük Acil Eylem Planı” açıkladığında orada yapılacak işlerin sıralamasını görünce, “tamam, artık ülkemiz her türlü kötü gidişten arınacak” diye düşünmüştüm. Bize parmağındaki yüzüğü göstermesi de unutulacak gibi değildi.

Olmadı ne yazık ki…

Pek de gerilere gitmeden meseleye bakarsak, çok partili sisteme geçtiğimizden bu yana gelen hükümetlerin programlarının hepsinde ülkenin temel meselesi olarak bu üç sorun ve onlarla mücadele yer almıştı.

Demek oluyor ki; ülkemiz insanı yoksul. Bunun yanında insanımız yolsuzluk yapıyor… Ayrıca da akla yatmayan, hukuki bir geçersizliği olmayan yasaklar var.

Bu ülke insanının kaderi olmuş; yoksulluk, yolsuzluk ve yasaklar…

Onca hükümet geldi geçti, her birinin vaatleri arasında ilk sırada yer almasına rağmen, bir türlü baş edemediler yoksullukla, yolsuzlukla ve yasaklarla.

İnsan ister istemez sorma ihtiyacı duyuyor. Bu sorunları biz neden çözemiyoruz?

Çok mu zor?

Medeni dünya bunları çok önce nasıl çözmüş?

Sanırım iktidara gelenlerin, hükümetlerin bu sorunları çözebilecek güçleri, iradeleri, projeleri yok. Ya da samimi değiller, sorunu çözmek istemiyorlar.

 

Yönetenlerin bilgisizliği, yetersizliği yüzünden ülke kaynakları doğru kullanılmıyor. Üretim için yeterli teşvik, bilgi ve çaba gösterilmiyor. Günü kurtarmak için pansuman çözümler, katma değer yaratmadığı için ülke insanı yoksullaşıyor, her geçen gün yaşam zorlaşıyor.

Bakmayın siz iktidar ve muhalefet parti başkanlarının mitinglerde, vatandaşı görüp, coşkuyla söylediği sözlere… Bize her seferinde büyük sözler veriyorlar, bir tek cenneti vaat etmedikleri kalıyor. 

Çoğu zaman bazı şairlerimizin şiirlerini okumaktan da geri kalmıyorlar. Son seçimlerde en başta Nâzım Hikmet’in “Güzel günler göreceğiz çocuklar” dizesiyle başlayan şiiri çokça okundu, deyim yerindeyse muhalefet liderinin ağzından düşmedi.

Siz siz olun, bu vaatlere kanıp hayallere kapılmayın. Güzel günler yakın zamanda gözükmüyor, kötü günler bitsin yeter.

Gelelim yolsuzluğa…

Öncelikle bir ahlak sorunu var; rüşvet, yolsuzluk ve torpil… 

Ne yazık ki her dönem kanayan toplumsal bir yara bu. Öyle bir hal almış ki, küçük kurumlardan, merkezdeki en büyük kurumlara kadar uzanıyor. Artık kamudan, özel şirketlere bile bulaştı bu hastalık. 

Üç “y”nin ikinci y’si olarak hayatımızdan çıkacak gibi de görünmüyor. 

Çünkü, yolsuzluğu önleyecek insanlar yolsuzluk yapıyor… İronik ama gerçek bu. Bu yüzden toplumsal çürüme had safhada.

Yasaklar… Küçükten büyüğe, varsıldan yoksula herkesin yaşamını etkileyen bir ceza türü. İnsanoğlunun yerleşik düzene geçtiğinden beri var olan bir olgu…  Aşiret reisinin yasakları, dini yasaklar, ahlaki sınırlamalar ve kralların, politikacıların yasakları…

Günümüz dünyasının gerçek demokrasi ile yönetilen ülkeleri yasakları aşmışlar. Doğrudan insan haklarına yönelik bir saldırı dışında toplumu kısıtlayan yasakları “ilkellik” olarak görüp, kaldırmışlar.

İşin aslı, bu üç olgu, hayatın içinde birbirini tetikleyip yoksulluğun, yolsuzluğun, yasakların daha da çoğalmasını, yaygınlaşmasını sağlıyor. Bu durum yaşanmış, kanıtlanmış bir gerçek…

Eğer yurttaşlar, basında düşüncelerini özgürce söyleyemiyor, yönetenlerin yanlışlarını eleştiremiyorsa, bu yolsuzluğun artmasına, yayılmasına sebep oluyor. Yolsuzluk arttıkça, birileri hak edilmeyen kazanç ve olanaklara kavuşuyor. Böyle bir durumda alın teri ile üreten, emeğiyle geçinmeye çalışan insanların yarattıkları değersizleşiyor. Yasaklar yolsuzluğu, yolsuzluk yoksulluğu doğuruyor. 

Kendi küçük karanlık penceresinden bakarak, toplumu korumak adına yasak koyan yöneticiler, tarihte hep olmuştur. Böyle şahısların yönettiği ülkeler, ne yazık ki yoksulluğun pençesinden kurtulamamışlardır. Oysa dünyada iyiliğe, güzelliğe, adalete, insanca yaşama açılan kocaman bir pencere var.

İşte, korkmadan o pencereyi ülkesinin insanı için açacak politikacılara ihtiyacımız var. 

Yoksa ozanımızın dediği gibi “yoksulluk gitsin” demekle gitmiyor. 

Romanı, şiiri, kitabı, müziği, sinemayı, resmi, tiyatroyu, festivali yasaklamak, insanca bir yaşam kurmaya, uygar bir toplum olmaya duvar örmekten başka bir şey değil.

Ülke yöneticileri, söz söylemeye kendini muktedir gören politikacılar, oylarını aldıkları yurttaşların “beka”sını düşündükleri kadar, yaşam koşullarını düşünseler daha erdemli bir iş yapmış olurlar.

ilk yorumu sen yap

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

BUGÜN EN ÇOK OKUNANLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz..
X