Anayasa görüşmelerinin Meclis Genel Kurulu’nda hızla devam etmekte olduğu günlerdeyiz. AK Parti ve MHP’nin ısrarla getirmek istediği ancak CHP ve HDP’nin de ısrarla engellemek istediği yeni anayasa paketinin Meclis’te hararetli biçimde tartışıldığını görüyoruz.
Değişecek maddeler, Meclis Genel Kurulu’na geldikten sonra Meclis adeta panayır yerine döndü. Birbirine hakaret eden, küfreden vekillerle birbirini tahrik eden, seviyesiz eleştiri yapan vekillerin 80 milyonun gözü önünde bu denli rahat tavırları milletimizin fazlasıyla yadırgadığı bir tablo olarak hafızalara kazındı.
Yeri geldi arkadan sinsi sinsi yaklaşarak karşı partideki vekilin burnunu kıranlar oldu, yeri geldi birbirinin ayağını ısıranlar… Bazen kürsü işgalleri olurken bazen de açıktan oy kullanan vekiller göze çarptı. Ancak bütün bu tablolar vicdanımızı yaraladı.
Meclis bizim Meclisimizdir, o Meclis Gazi Meclistir. Hem Kurtuluş Savaşı’nda hem de 15 Temmuz’da destanlar yazan bir Meclis’tir. Böylesi şanlı bir Meclis de her millete nasip olacak değildir. Anayasa görüşmeleri sırasında hangi partiden olursa olsun, vekillerin o hallerini izlerken bir vatandaş olarak çok üzüldüm. Bir vekilin ayağını ısırmak insani değildir. Lakin ısıran vekile köpek demek de insani değildir. Herkesin ağzına gelen her şeyi söyleyebileceği yer Meclis Genel Kurulu değildir…
Milletvekillerini örnek alan toplumumuz da yarın birbirini ısırmaya başlarsa bizim halimiz nasıl olur? Bütün okulun gözü önünde diğer öğretmenin ayağını ısıran bir öğretmen, herhangi bir cezai soruşturma almadan bu durumu örtbas edebilir mi?
Büyük tartışmaları beraberinde getiren bütün yasa tasarılarında kavga görüntülerini izlemeye başlıyoruz. Ya komisyonlarda ya da Meclis Genel Kurulu’nda… Ancak mutlaka izliyoruz. Babayiğitçe restleşen vekiller, giderek gerilen bir ortam, gazetelere manşet olan bir kavga, rahatlayan ve normale dönen milletvekilleri…
Anayasa değişikliğinin görüşülmesine yönelik yapılan ilk oylamada 338 evet oyu çıkmıştı. Bu sayı teorik olarak başarılı bir sayıydı ancak beklenen evet oyunun da epey altında bir sayıydı. Muhalefet memnun, AK Parti ve MHP üzgündü. İlerideki oylamalarda vekillere yönelik markajlar artabilir ve bu sayı 330’un altına düşebilir mi soruları herkesin aklını kurcalamaya başladı. Hal böyle olunca MHP lideri Devlet Bahçeli duruma el koyarak ‘Bu tasarı bu Meclis’ten geçmeli, eğer geçmezse Meclis çalışamıyor demektir, erken seçim yapılır’ söylemiyle kendi partisindeki vekillere gözdağı vermiş oldu. Gizliden gizliye ‘Şu anda 2019’a kadar milletvekilisiniz, hayır oyu vererek bize yönelik zafer kazandığınızı düşünüyorsanız çok yanılıyorsunuz, seçim yapar sizi göndeririz, evet diyecek arkadaşlarla yolumuza devam ederiz’ diyerek parti içindeki muhalefete erken sevinmeyin uyarısında bulundu.
Cumhurbaşkanlığı sisteminin artıları ve eksileri fazlaca konuşulmaya başlandı. Bu sistem geldikten sonra hiçbir başkan vesayete boyun eğmeyecek gibi söylemlerin gerçekçi olduğuna inanmıyorum. Zira Amerika’dan örnek verecek olursak Hillary’yi destekleyen güçlü sermaye grubuna karşı Hillary asla dik duramazdı. Ülkemizde de belli çevrelerin desteği ile cumhurbaşkanı adayı olup cumhurbaşkanı seçilen kişi vesayetle yaşamaya devam edecektir.
Milletvekillerinin bakan olmaması önemlidir, lakin en güzeli bakan olacak kişilerin hiçbir türlü milletvekili olmamasıdır, yani seçime girmemesidir. Yeni tasarı ile iktidar milletvekilleri arasındaki bakanlık yarışının da azalacağına inanmıyorum.
Ancak bütün bunların yanında koalisyon mu gelecek, cumhurbaşkanı ve başbakan arasında sürtüşme mi yaşanacak diyerek diken üstünde yaşamamak için bu teklifin mutlaka milletin oyuyla yürürlüğe girmesi gerektiğine inanıyorum.
Mevcut parlamenter sistem vali, emniyet müdürü, büyükelçi ve bürokrat atamalarında; Bakanlar Kurulu, YAŞ gibi büyük yapıların işletilmesinde cumhurbaşkanı ve başbakana eşit yetki sunuyor. Yani olağanüstü bir uyum göstermeyen iki kişi cumhurbaşkanı ve başbakan olmadığı vakit sistem kitleniyor, ceremesini millet çekiyor. Birbirini çok severek evlenen iki insan bile yeri geldiğinde farklı düşünüp kavga ediyorken; yetkinin ve şöhretin zirve yaptığı Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı makamında oturan insanlar için kavga etmesinler, anlaşsınlar demek fazla iyimserlik olur.
Kritik zamanlardan geçtiğimiz bugünlerde Meclis’in daha sağduyulu, olgun biçimde tartışmasını ve son kararı milletin vereceği şekilde görüşmelerin sonlandırılmasını temenni ediyorum…

Flipboard