Basketbolun tarihine bakıldığında NBA’de 80’li yıllar her şeyin kırılma anıdır. Bugün oyuncuları kıyaslarken en fazla 80’li yıllara kadar gidilebiliyoruz. Çünkü 80’li yıllardan itibaren günümüze kadar olan zaman ‘modern zamanlar’ olarak tanımlanıyor. NBA’de 80’li yıllar denilince herkesin aklına Magic Johnson ve Larry Bird yani Los Angeles Lakers ve Boston Celtics rekabeti gelir. 1979-80 sezonundan itibaren 1989-90 sezonuna kadar toplamda 11 yılda bu iki takımdan mutlaka biri NBA finalinde yer aldı. Bu iki takım 80’li yıllar boyunca üç kez NBA finalinde karşılaştı. Bu zaman zarfında Lakers 5, Celtics ise 3 kez şampiyon oldu. Çünkü ligin en önemli iki oyuncusu bu iki takımda forma giyiyordu. 11 yılda bu iki yıldız oyuncu üçer kez ligin MVP’si seçildiler.
Lakers, o dönemde oynadığı oyunla ‘Showtime Lakers’ olarak tarihte yerini almıştır. Magic Johnson ve o dönemki ligin en önemli oyuncusu Kareem Abdul-Jabbar’a sahiplerdi. Zaten 90’lı yıllardaki “Michael Jordan patlaması” olmadan evvel Kareem, NBA’in gelmiş geçmiş en büyük oyuncusu olarak gösterilirdi. Boston Celtics’te Larry Bird’ün yanında bir Kareem Abdul-Jabbar yoktu ama geriye kalan herkes vardı. Dennis Johnson, Robert Parish, Kevin McHale, Danny Ainge. Lakers nasıl hızlı hücumda durdurulması zor bir takımdıysa, Celtics de sete sette gerçekten durdurulması çok zor bir takımdı. 80’li yılların iki en önemli oyun kurucusu Isaiah Thomas ve Magic Johnson’dır. Johnson’u türünün tek örneği olarak değerlendirirseniz Thomas’ı o dönemin en iyi ‘point guard’ı olarak söyleyebilirsiniz. Larry Bird, ise daha komple basketbolcuydu. Topla hareketlenebilen, iki taraftan dönüp şut atabilen, top sürebilen, delici en önemlisi her açıdan ve uzaklıktan şut sokabilen biriydi. Savunmada ise ribaunt alan, rakibiyle kora kor oynayan gerçek bir rekabetçiydi.
Bu arada Bad Boys’dan bahsetmeden olmaz. O dönem Detroit Pistons takımı ‘Bad Boys’ diye tanımlanır hatta o kadar ki salonlarında tavana asılan şampiyonluk bayrağında Detroit Pistons değil Bad Boys yazardı. O dönem Lakers ve Celtics gibi yetenekli oyunculardan kurulu takımlara birilerinin çıkıp dur demesi gerekiyordu. Pistons sadece sert değildi, maçları resmen kavgaya dönüşüyordu. Detroit Pistons’ta Isaiah Thomas’ın ardında Joe Dumars, Dennis Rodman ve Bill Lambeer gibi oyuncular tam bir ‘mahalle çetesi’ kıvamındaydı. 1989 ve 1990’da üst üste iki kez şampiyon olmayı başardılar. 1989’da NBA finalinde Los Angeles Lakers’ı hem yendiler, hem dövdüler. Doğu Konferansı’nda Michael Jordan’lı Chicago Bulls’u, kendi icat ettikleri ‘Jordan Rules’ (Her ne koşulda olursa olsun Jordan’ın sayı atmasına izin vermeyeceksin) ile hep geçiyorlardı.
Julius Erving (Namı diğer Dr J), NBA tarihinin Michael Jordan’a kadar gördüğü tartışmasız en spektaküler oyuncusuydu. Zaten ilk smaç yarışması şampiyonu da o olmuştu. Çok estetik, işin içine şov katan bir oyuncuydu. Philadelphia 76ers’ı 80’li yıllarda NBA finallerine üç kez taşımış ve bir kez de takıma şampiyonluk yaşatmıştır.
Michael Jordan, NBA’ye ilk adım attığında bütün ezberleri bozmuştur. O gelmeden önce onun kadar atletik bir oyuncu yoktu. Michael adeta uçan bir adamdı. Onun gibisi daha önce görülmemişti. Bazen “Larry Bird mü, Magic Johnson mı, Michael Jordan mı?” diye tartışılırdı. Aslında yanıt çok kolay. Michael Jordan, ligdeki oyuncular dahil herkesin izlemek istediği bir oyuncuydu. Magic Johnson ve Larry Bird ise herkesin beraber oynamak istediği oyunculardı. Bana göre NBA’in 1980’li yıllardaki en iyi beşi şöyleydi: Magic Johnson, Michael Jordan, Larry Bird, Julius Erving, Kareem Abdul-Jabbar. O zamanlar bir NTSC sistem gösteren video oynatıcı ve ABD’den gelen kaset bulup izlemek için can atardık. Bende 1981 ve 82 yıllarında A Milli Takım ile gittiğim Amerika turnesinde Chicago, New York ve Philadelphia’da NBA maçlarını büyük ilgi ve hayranlıkla canlı izlemiştim. NBA’de 80’li yıllar gerçekten bir başkaydı ve kesinlikle muhteşemdi.
Tekrar görüşmek üzere…