Sezon bittikten sonra acaba koylarımız ve sahil köylerimiz ne alemde? Bunu görebilmek ve son durumu tespit edebilmek için Gökova’ya gittim ve tekne ile bölgeyi dolaştım.
Bir kere sahiller öyle kirli değil, mümkün olduğu ölçüde temizlenmiş. Karacasöğüt’ün çöp kamyonu Çanak, Ayın, Ballısu, Çiçekli tarafını, Hisarönü Köyü’nün kamyonu ise yediadalar dahil yoldaki tüm girinti ve koyların çöpünü topluyor. Ama nedense, Löngöz dikkate alınmadığı için tekneler buraya çöp bırakamıyorlar. Löngöz’ün kaderidir, rahmetli Saynur Gelendost tarafından yaptırılan çöp istasyonu da perişan vaziyetteydi. Buraya bırakılan çöp dağlarını temizleyen olmadığı için, tam bir çevre faciası yaşanıyordu. Sonuçta bu istasyon yıllar önce yıkıldı. Bugün facia yok ama, teknelerin çöpünü bırakacağı bir bidon da yok o güzelim Löngöz’de…
Gökova’da deniz suyu, bazı yerleşim bölgeleri hariç, pırıl pırıl… Belki 10 sene önceki gibi 20-30 metre dipteki taşları göremiyorsunuz ama, yine de lacivert bir berraklığı var suyun. Ancak, nerede yerleşim olmuşsa oranın suyu giderek kirleniyor. Bu da bir gerçek maalesef. Örnek mi istersiniz, Gökova’nın Akyaka ile Karacasöğüt’ü, Hisarönü Körfezi’nin ise Selimiye ve Bozburun’u…
Buralarda kanalizasyon ve arıtma olmadığı için, üstelik de fosseptikler çekilemediğinden, bir de teknelerin yarattığı kirlilik önlenemediğinden temiz deniz yavaş yavaş tarihe karışıyor.
Karacasöğüt’te 100’den fazla tekne bağlı, bunların çoğu yerinden oynamıyor ve köy iskelesi ile çevresi marina gibi kullanılıyor.
Sahil Güvenlik mavi kart kontrolü de yapmadığı için, bu teknelerin kirli atıkları ister istemez denize gidiyor.
Bu yüzden kirli suyu seven büyük deniz anaları da yine oralarda görülmeye başladı ya..
Karacasöğüt sadece denizden değil, karadan da kontrolsüz. Altyapısı tamamlanmadan, üstelik köy yerleşik alan planı hâlâ düşünülmeden, yeni evler yapılıyor.
Bu köy de, diğerleri gibi Marmaris Belediyesi’ne bağlanıp mahalle olduğundan, geniş bir imar planıyla vahşi yatırımcıların ve rantçıların mezesi haline gelir ki, bu doğa harikasına gerçekten yazık olur. Sadece Karacasöğüt mü, Selimiye de aynı durumda, Hisarönü de, Bozburun da…
Benden söylemesi,Özel Çevre Koruma Kurumunun lağvedilmesiyle korumasız kalan bu güzelim köylerimizi, büyük tehlikeler bekliyor artık.
İngiliz Limanı diye bilinen Değirmenbükü (yani Okluk) her geçen gün daha da kötüye gidiyor. Sezonda burada 80-100 tekne barınıyor. Lokantalara da bağlanan teknelerle burası, çok yakında Haliç’ten de beter hale gelir ve deniz kendisini temizleyemediği için bu güzelim koy balçık tarlasına döner. Gerek Karacasöğüt ve gerekse Okluk, iç deniz oldukları dikkate alınarak, barınacak ve bağlanacak tekne sayısı mutlaka sınırlandırılmalıdır. Okluk için bu rakam 20-25 olmalı, Karacasöğüt içinse 50’yi geçmemelidir. Selimiye ve Bozburun da sınırlama kapsamına alınmalıdır.
Bu arada iki konunun da üzerinde durmam lazım. Biri koylarda teknelerin ağaçlara bağlanmaması, diğeri ise yasalara uygun olarak, yabancı bayraklı teknelerin 10-15 günden sonra mutlaka marinalara girmeleri zaruretidir.
Öyle yabancı tekneler var ki, aylarca hatta yıllarca korunaklı koylarda bedavaya bağlı tutuluyor.
Hatta sahipleri kışı kendi ülkelerinde geçiriyor. Bu problemin mutlaka kontrol altına alınması lazım. Ağaçlara gelince,bunları Orman Bakanlığı teknelerin bağlandığı yerlere demir babalar yerleştirerek kurtarabilir ki, bu da çok küçük bir masrafla gerçekleşebilir.
Sonuç olarak, koy ve sahil köylerimizin geleceğini iyi hesaplamalı ve onları bekleyen tehlikeleri bilmeden tek bir çivinin çakılmasına dahi izin verilmemelidir.
Köylerin mevcut görüntüsü ve çevrelerindeki yeşil örtüsü bozulursa, ne mavi yolculuğun bir özelliği kalır ne de bölgenin güzelliğinden söz edilebilir.