Milli gelir değişimi yani büyüme kavramı ekonominin en makro göstergesidir.
Ekonominin yarattığı gelirin artması refah adına önem taşıyan bir kriterdir.
Eğer nüfus değişimlerine uyumlu ve bireysel refahı tatminkar seviyelere yükselten bir milli gelir artışı gerçekleşmiyorsa o ekonomide konjonktürel ya da yapısal sorunlar var demektir.
Ancak, küreselleşen ekonomilerin birbirine dönük geçişkenleri arttıkça ülkelerin global gelişmelerden etkilenmesi de artık kaçınılmaz bir sonuç niteliği taşıyor!
Ve özellikle 2008’den sonraki yıllarda giderek artan dışsal etkiler, birçok ülkenin adapte olmaya çalıştığı argümanlar olarak tarih sayfalarındaki yerini aldı.
Sermaye akımlarının bol olduğu günler güneşli, paranın küresel çapta akmadığı zamanlarsa fırtınalıydı!
Özellikle gelişmekte olan ülkelerin dış şoklara daha açık halde olmaları, borçluluk ve cari açık gibi yapısal sorunların varlığından kaynaklanıyor.
Ama gelişmiş ülkelerin küreselleşmenin “nimeti” olarak yaşadığı tonlarca sorun olduğu da aşikar.
Kısacası herkes giderek daha fazla biçimde birbirine bağlı hale geliyor dünya ekonomisinde.
Rezerv para konumundaki doların küresel hakimiyeti ise bu bağımlılığın en önemli aktörü konumunda!
Tüm gayretlere rağmen gücünden pek de bir şey kaybetmeyen dolar adeta küresel çapta bir silah olarak dünyaya hükmediyor.
Ancak, ABD’nin kendi çıkarları küresel dengelerin de önemsenmesini gerektiriyor.
Öyle ki; Amerikan Merkez Bankası Fed, diğer ülkelerin de durumunu genel anlamda gözeterek faiz artırımını rolantiye almak zorunda kalmış görünüyor.
Yani güçlü görünümdeki Amerikan ekonomisine rağmen parasal sıkılaştırma konusunda ihtiyatlı davranıyor Fed yönetimi!
Elbette bu duruşun nedenleri arasında ABD Başkanı Donald Trump’ın verdiği mesajlar da önemli yer tutuyor.
Yine de 2019 dünya ekonomisi için iyimser bir görünüm vermekten uzak.
Çünkü yavaşlama eğilimindeki küresel ticaret bir de Trump yüzünden savaşa sahne olmakta!
ABD-Çin ticaret savaşı şimdilik ateşkese sahne olsa da orta ve uzun vadede riskler barındırmaya devam ediyor.
Donald Trump’ın hedef almaya devam ettiği Avrupa Birliği gibi gölgeler de sırada bekliyor çatışma için.
Barış çabalarının ne zaman ve nasıl bir küresel ticaret dengesi yaratacağı ise belirsizliğini koruyor!
Avrupa tarafında Brexit de bir başka belirsizlik alanı olarak duruyor hala.
AB ve Çin’de büyüme konusunda yaşanan sıkıntılarsa zincirleme reaksiyonla bir yanda ABD’yi diğer yanda ise gelişmekte olan ülkeleri etkiliyor.
Doğru adımlar atılabilecek mi?
Hal böyle olunca Fed veya Avrupa Merkez Bankası ECB’nin olası bir sıkılaştırma adımı küresel çapta büyük sıkıntılara yol açabilir.
Dolayısıyla merkez bankaları adına çok ince ayarlarla gidilmesi gereken bir dönemden geçiyoruz.
Küresel büyüme tahminlerinin yüzde 3’ün altına doğru sarkmaya başladığı bugünlerde hemen her ülkenin derdi büyüme!
Daha doğrusu büyüyememe.
Bu nedenle fırsatını bulan merkez bankaları faiz indirimine yöneliyor.
Türkiye’nin de büyüme konusunda hem küresel hem de yapısal kaynaklı sorunları var.
Yüksek enflasyonun da etkisiyle azalan alım gücüyse vatandaşın sırtına ek yük bindirmekte!
Ve faizlerin aşırı yükü ne yazık ki hala çok yüksek.
Ama erken bir faiz artışı yapma şansımız da pek yok.
Çünkü borçluluk kaynaklı döviz kuru riski barındırıyor ekonomimiz.
Kısacası 2019’un çıkış için hazırlık yılı olabilmesi adına önce sabır şart.
Ve doğru adımların gelmesi için güçlü bir irade gerekiyor.