Bursa sanayi kenti olduğu kadar turizm potansiyelini de bünyesinde barındıran bir şehir.
Uludağ’ı, merkezdeki eşsiz tarihi dokusu, İznik’i, Mustafakemalpaşa Suuçtu şelalesi, Uluabat gölü, Cumalıkızık’ı ve daha niceleri…
Denizi diyemiyorum çünkü durumu ortada.
***
Kentin yukarıda saymadığım bir doğa harikası yeri daha var.
Karacabey longozu…
Geçtiğimiz günlerde buraya gitmeye karar verdim.
Bursa’dan çıkıp Karacabey’e doğru yol alırken, ilçeye varmadan Karacabey Boğazı Bayramdere istikametine yöneldim.
Sahile yaklaşırken karşımdaki doğal güzellik, hele ıhlamur ağaçlarından gelen koku beni büyüledi.
Derken…
Kıyıya ulaştık.
***
Uzun sahil gerçekten güzel.
Son yıllarda belediyelerin yaptığı düzenlemelerle daha çekici hale gelmiş.
Ama denizin temizliği konusunda bir şey söylemeye gerek yok.
Marmara’daki müsilaj sorunu ile daha bir sorunlu hal almış.
Zaten bizim rotamız da plaj değil, nehrin denizle buluştuğu longoz ormanı.
Bayramdere’den sağa dönüp hedefe doğru yol aldım.
Üzerinde bölgede yaşayan hayvanların resimlerinin yer aldığı kapıdan içeri girdiğimde kendimi bambaşka bir dünyada buldum.
Kuş sesleri…
Her tarafta farklı bir hayvan.
Karşımda suyun, doğanın yeşili ile iç içe girdiği harika bir tablo.
***
Aracı uygun bir yere park edip yürümeye başladığımda ilk karşılaştığım, yaptıkları küreleri iten yerdeki böcekler oldu.
Hemen ilerisinde de bunlarla ilgili bir uyarı levhası dikkatimi çekti.
‘Bok böceklerini lütfen ezme.’
Altında da şöyle bir açıklama var:
‘Longoz ormanlarının bu denli zengin çeşitliliğe sahip olmasında bu böceklerin payı büyüktür. Her gün binlerce dışkıdan yaptıkları topları, içine bıraktıkları yumurtalarıyla birlikte toprak altına gömerek hem toprağı havalandırıp gübreliyor hem de pislikleri ortadan kaldırıyorlar. Orman için çok önemli olan bu canlılara lütfen zarar vermeyin.’
***
Gördüklerimden sonra hemen bu böcek türü ile ilgili daha geniş bilgi edinmek için, asırlar boyu suyun içinde insanlara görsel şölen sunduktan sonra devrilen ve ölü haliyle bile kıyıda ihtişamından bir şey kaybetmeden, adeta bir sanat eseri gibi duran ağacın üzerine oturarak muhteşem manzara eşliğinde telefonumda araştırma yapmaya başladım.
Bakın neler buldum:
‘Bok böcekleri 5–60 mm büyüklüğündedir. Küre imal edebilen tek böcek türüdür. 30 adet parmağa sahiptir. Ön ayaklarının yardımıyla dışkıdan iri bir küre yapar, bu kürenin içine yumurtalarını aşılar ve küreyi başı hep doğuya dönük olarak, arka ayaklarıyla yuvasına itip gömer. Yirmi dört gün sonra yavruları belirmeye başlayınca, küreyi topraktan çıkarıp suya götürür. Küre suda eridiği zaman da yavrular serbest kalır. Bok böcekleri tarım açısından çok faydalıdır. Dışkıyı gömmeleri ve gübreyi tüketmeleri sayesinde besin geri dönüşümüne katkı yaparlar ve toprak verimini iyileştirirler. Bok böceği, yönünü Samanyolu galaksisini kullanarak belirlediği bilinen tek böcek türüdür. Ayrıca Mısır’daki en yaygın sembollerden biridir.’
***
Edindiğim bilgilerin büyük bölümünü, gözlerimle teyit ettikten sonra ister istemez düşünmeye başladım…
Longoz ormanlarında aşırı sıcağa rağmen geleceğini ve ona yaşam şansı veren ekolojik dengeyi korumak için hayvan dışkısı ile aralıksız çalışan böcekler, diğer yanda Marmara denizini sorumsuzca kirleterek müsilaj yığını haline getiren insanlar.
Neyse fazla uzatmaya gerek yok.
‘Arif olan anlar.’
***
Noktayı koymadan doğa harikası longoz ormanlarını mutlaka görmenizi öneririm.
Hatta bol bol fotoğraf çekin.
Çünkü…
İleride bulamayabilirsiniz.
Kuraklık her geçen gün artıyor.
Gökyüzü ve dereler hızla kirleniyor.
Longozun olmazsa olmazı bol su biliyorsunuz.
Bok böceklerinin de gücü bir yere kadar yeter zaten…
Zira denizlerin akciğeri konumundaki deniz patlıcanları (hıyarları) artık pes etti.
Marmara’daki kirliliği temizlemeye güçleri yetmemeye başladığı gibi, bir de acımasızca avlanıp Uzakdoğu sofralarında çorbaları yapılınca ‘bizden buraya kadar’ demek zorunda kaldılar.
***
Bu durumda insan olarak sorumluluklarımız belli.
Bok böceği gibi küreler yapmamıza gerek yok.
Ama…
Çeşmeyi açtığımızda suyu israf etmemeye…
Çöpleri gerektiği gibi olması gereken yere atmaya…
Kızartma yağını lavabodan nehirlerle buluşturmamaya…
Varsa bir fabrikanız, tesisiniz atıkları olduğu gibi doğaya bırakmamaya…
Özen gösterelim yeter de artar bile…