İlhan Ateş
İlhan Ateş
E-Posta: [email protected] YAZARIN TÜM YAZILARI

Agatha Christie

Köşe Yazısını Dinle

1890-1976 yılları arasında yaşayan İngiliz Agatha Christie dünya polisiye edebiyatının en önemli isimlerinden biridir. Toplam 80 roman ve tiyatro oyunları yazmıştır. Doğu Eksperindeki Cinayet, Nil’de Ölüm, On Küçük Zenci, Roger Ackroyd Cinayeti bu kitaplardan bazılarıdır. Agatha Christie’nin dilimize “Hayatım” adıyla çevrilen “An Autobiography” adlı kitabı da okunmaya değerdir. Kitapta geçenlere bakalım:

Agatha 11 yaşındayken babası ölüyor. Aile varlıklı sayılır, çünkü evde çalışan üç dört kişi var. Anne harika bir kadın. “Benim uçan, uçucu annem” diye nitelediği annesi ani kararlar verip bunu hemen uygulamaya koyan bir kadın. Örneğin Agatha’nın sosyalleşmesi gerektiğini düşünüyor değil mi hemen onu alıp Mısır’a gidiyor. Agatha’nın Fransızca öğrenmesi gerektiğini mi görüyor derhal Fransa’da bir yer belirliyor, oraya gidip aylarca orada yaşıyorlar. Agatha kendisine mürebbiyelik yapan kız sayesinde Fransızca öğreniyor, iyi konuşuyor Fransızca’yı ama iş yazıya, kompozisyona gelince çok hata yapıyor. Müzik dersleri alıyor, şarkı söylüyor, operada başarılı olmak istiyor ama öğretmeni “Sende bu meslekte sivrilecek bir yetenek yok!” deyince bırakıyor. Annesi okulu beğenmeyince hemen onu oradan alıyor, başka bir okula veriyor!..

Aslında Agatha ailenin yavaş çocuğu. Ablası Madge fedakar, çevresine kol kanat geren bir kız, edebi yeteneği de var. Yazdığı hikayeler bazı dergilerde yayınlanıyor. Annesi Agatha’nın da edebiyata ilgi duyduğunu, okumayı ve yazmayı sevdiğini görüyor. Bir gün “Neden bir hikaye yazmıyorsun?” diyerek eline bir defter veriyor! 1.Dünya Savaşı esnasında gönüllü olarak bir dispanserde, bir hastahanede çalışıyor. Orada çalışırken bir dedektif romanı yazma fikri kafasında oluşuyor. 1909’da ilk kez bir otomobile biniyor, 1911’de birkaç dakikalık bir ilkel hava aracına binme deneyimi yaşıyor. Bir iki iyi talip çıkıyor ama onları geri çeviriyor sonra onlar kadar iyi olmayan Archie Christie adlı biriyle alel acele savaş ortamında evleniyor. Kızı Rosalind doğuyor. Savaş bitiyor, Archie karısı Agatha’yı da alarak patronu Belcher ile iş dolayısıyla bir dünya turuna çıkıyor. Güney Afrika, sonra Avustralya, oradan hayran kaldığı Yeni Zelanda. Gemilerde bazen deniz tutuyor, günlerce kamarasından çıkamıyor Agatha. Kanada’dayken kocası Archie de hastalanıyor, onun öleceğinden korkuyor. Hawai adasını, Honolulu’yu çok seviyor. Kanada ve Amerika ile devam ediyor gezi. “Hayat bir gemideki kamaralar gibidir, birinden çıkar, diğerine girersiniz!” diyor patron Belcher…

Evlilikleri iyi gidiyor. Bir gün Archie “Niye bir araba almıyorsun?” diye soruyor ve çok geçmeden eve bir araba getiriyor, Agatha’ya hediye ediyor. “Hayatta beni en mutlu eden iki şeyden biri arabaya sahip olmaktı. Bana inanılmaz geldi araba kullanıp uzaklara gitmek” diyor. Bu arada “Gizli Düşman” adlı ilk casus romanını yazıyor, yayınlatmakta epeyce zorluk yaşıyor. Sonra onu “Styles’deki Gizemli Olay” adlı dedektif romanı takip ediyor, orada Hercule Poirot karakteri var ki daha sonra yazacağı birçok romanda o karakter başat rol oynayacaktır. İki kitabından az da olsa kazandığı paralarla Ashfield’de bir ev alıyorlar. Evlilik hayatında da evlerinde çalışanlar, yardımcılar eksik değil. Yıllar geçiyor, anne hastalanıyor, çok geçmeden de ölüyor. Annesi öldüğünde kocası İspanya’da. Ashfield’daki evi kapatmadan önce iyice bir elden geçirmek istiyor. Yıllarca hiç ayıklama yapılmamış sandık ve bavullarla dolu odalarda haftalarca eşyaları elden geçiriyor, çoğunu atıyor, bazılarından mücevher ve para çıkıyor. Altı hafta sürüyor bu odalardaki sandıkları, bavulları, dolapları elden geçirmesi. Annesi öldüğü için zaten çok üzgün. Üstelik bu işlerde kendisine yardım edecek küçük kızı Rosalind’den başka kimse yok. Kocası Archie hastalık ve üzüntülü durumlardan hoşlanmayan biri. Agatha o sırada Londra’da olan kocasının hiç olmazsa hafta sonları gelmesini bekliyor ama adam gelmiyor, üzüntülü karısına destek olmuyor. Bir şey yemeyen, saatlerce ayakta çalışan Agatha bitkin düşüyor, fizik ve moral olarak dip noktaya iniyor. Bir gün çek yazması gerekiyor, kendi adını hatırlayamıyor çeke yazmak için. Arabayı çalıştıramıyor, bildiği şeyi unutuyor. Haftalar sonra kocasıyla bir araya geldiğinde adamın soğuk tavırları dikkatinden kaçmıyor. Archie, patronunun sekreteri olan kıza âşık olduğunu, onunla evlenmek istediğini söylüyor. Bu başka bir yıkım oluyor Agatha için. Kocasını seviyor, boşanmak istemiyor, değişir diye bir yıl bekliyor. Değişen bir şey olmayınca boşanıyor…

O bunalımlı ortamdan uzaklaşmak amacıyla Orient Express ile Orta Doğu’da bir seyahate çıkıyor. İtalya- Beyrut- Şam- Musul- Bağdat seyahat anıları ilginç ve güzel. Çölde yaptığı bir sabah kahvaltısı onu hayatta en mutlu eden anlardan biri olmuş. Ur’da arkeoloji kazıları yapan bir grupta Max Mallowan ile tanışıyor. Max ondan beş altı yaş daha küçük biri. Çölde giderken kuma saplanan arabanın yanında şikâyet etmeden duran ve sonra uyuyan Agatha, Max’da “Bu kadından çok iyi eş olur!” fikrini uyandırıyor. Oradayken gelen telgrafta kızı Rosalind’in hastalandığını öğrenince hemen dönmesi gerekiyor. Max onu yalnız bırakmıyor, refakat ediyor ona. Yolculuk esnasında Agatha ayağını burkunca yolculuk daha bir zor geçiyor. Milano’da meyve almak için trenden iniyorlar, geri döndüklerinde trenin kalkmış olduğunu görüyorlar. Trene yetişmek için araba tutuyorlar, araba yarış edercesine gidiyor, bir sonraki istasyona trenden önce varıp orada tekrar trene biniyorlar. Max’in evlenme teklifini Agatha ondan büyük olduğunu söyleyerek kabul etmek istemiyor ama Max bunun sorun olmadığını söyleyip onu ikna ediyor. Evleniyorlar, mutlu bir hayat geçiriyorlar. Max arkeoloji alanında isim yapıyor, Nemrut kazılarını ilerleten kişi oluyor, o konuda kitap yazıyor. Agatha Christie Araplar için övücü sözler kullanıyor, seviyor onları. “Yüksek sesle konuşur onlar” diyor. Anılarını Irak’ta kazı yaptıkları yerdeki bir evde yazıyor. Çalışma odası olmadığını, bir masa ve daktilo olduğu sürece yazabildiğini, hayal gücünü kullandığını, gerçek hayattan kişilerle işinin olmadığını söylüyor. Bazı romanlarını nasıl, ne zaman, nerede yazdığını hatırlamıyor. Çok mahçup biri Agatha Christie, toplum karşısında konuşma yapamıyor, sıkılıyor. Topluluk içinde rahat olamıyor. Oyunları sahneleniyor, ödül alınca iki kelime söylemek bile ona zor geliyor. The Mousetrap (Fare Kapanı) adlı oyunu 13 yıl boyunca sahneleniyor. “Bir oyunun ilk temsili bir yazar için çok sıkıntılıdır” diyor. İran’da İsfahan’a hayran kalıyor, “Dünyanın en güzel şehri!” diyor. İran’dan Rusya’ya 1930’larda yaptıkları bir gezi de ilginç anılar içeriyor. Uzun lafın kısası, “Hayatım” çok güzel bir otobiyografi…

 

ilk yorumu sen yap

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

BUGÜN EN ÇOK OKUNANLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz..
X