İlhan Ateş
İlhan Ateş
E-Posta: [email protected] YAZARIN TÜM YAZILARI

Kördüğüm

Köşe Yazısını Dinle
Yıllar önce Kültürpark Vitamin çay bahçesinde bir arkadaşımla oturuyorduk. Konuşmuyor, peş peşe sigara içiyordu.
“Bir şeye mi canın sıkıldı?” diye sordum. Önce yanıt vermek istemediğini gösteren bir el hareketi yaptı sonra fikrini değiştirip konuşmaya başladı:
“Hayatta zevk aldığım fazla bir şey kalmadı. Ne kaldı dersen Beşiktaş’ın maçlarını seyretmek ve maç izlerken rakı içmek kaldı. Örneğin, otuz yıldır sinemaya gitmedim. ‘Akıl Oyunları’ filmine bile gitmedim. Dahi ama ruhsal sorunları olan bir matematikçiyi anlatıyormuş. Gitsem ona giderdim ama ona gitmek bile içimden gelmedi.”
“Gördüm o filmi, güzeldi” dedim.
“Son çalıştığım okulda otuz saatten aşağı derse girmedim hiç. Diğer matematikçiler on-on beş saat girerken ben otuz saati de geçerdim. Öğrenci velileri çocuklarının derslerine benim girmem için müdüre baskı yaparlardı. Müdür de okulunun öğrencileri üniversite sınavlarında başarılı olsunlar diye o baskılara boyun eğerdi. Sonra bir gün bir konuda müdürle aramızda bir sorun çıktı. İnatlaştık, ‘Ben müdürsem benim dediğim olacak!’ anlamında bir söz söyleyince ben de o gün istifamı verdim. Özel bir liseye geçtim. İyi para alıyordum. Zaten çalıştığım yerlerde hep en çok para alan kişi oldum. Ne paralar kazandım ama şimdi elde ne var? Mütevazi bir ev ve bir araba, başka da bir şey yok. Para tutmasını bilmek de bir sanat. Zamanında özel derslerden başımı kaşıyacak zamanım olmazdı, geri çevirdiğim bazı öğrencilerin velileri araya adam koyarlardı çocuklarına da ders vermem için. Talep çok olunca ücreti de yüksek tutabiliyordum. O zamanlar kazandıklarımı bir kenara koysaydım ya! Ah kafa ah! Gürül gürül akan çeşme artık damla damla akar bir hale geldi. Aylık sigara masrafım çok yüksek. İçkiyi saymıyorum. Hiç hesabımı bilmem ben, cebimdeki son kuruşu harcamadan rahat etmem.”
Ağzı bıçak açmayan arkadaşımın birden konuşmaya başlaması beni az şaşırtmadı. Ama anlattıkça gerginliği biraz azalıyor gibiydi.
“Hesap bilmemek bir matematik öğretmeni için biraz tuhaf değil mi?” diye sordum gülerek. O da yarım ağız güldü sonra:
“Tuhaf ama durum bu, yapacak bir şey yok. Yüksek tahsilli oğlum da aynen benim gibi. O da parasının hesabını bilmez, kazandığını yiyor.  Ona lise mezunu bir kız istedik. Ele karışmak ne zormuş. Sen iyi niyet gösterdikçe seni sömürmek istiyorlar. Düğün masrafları tamamen benim üstüme kalacak gibi görünüyor. Bendeyse birikmiş para yok, bazen ne yapacağım diye uykularım kaçıyor. Çok bunaldım” dedi. Durdu, bir süre konuşmadı. Sonra “Dert insanı konuşturur derler, doğruymuş. Devam edeyim mi?” diye sordu. Ona yardımcı olmak için ne diyeceğimi düşünürken sorduğu soru imdadıma yetişti.
“Seni rahatlatacaksa devam et” dedim.
“Çalıştığım dershanede de öğrenci kalitesi iyi değil. Hele bir sınıf var ki beni resmen çıldırtıyor. Ne sorular soruyorlar inanmazsın. Ortaokul öğrencisinin yapabileceği soruları yapamayanlar var. Dayanamayıp ağzıma geleni söyleyince de ben kötü öğretmen oluyorum. Sağlığım da etkileniyor bu durumdan. Ağzımın hiç tadı yok” dedi. Yine bir süre durdu, konuşmadı. Ben de bakışlarımı bahçedeki müşteriler üzerinde dolaştırdım bir süre. O masalarda keyifler yerinde gözüküyordu. Arkadaşım koluma dokununca ona döndüm. Söyleyecek lafı olduğunu anladım.
“Geçenlerde ‘Ödemelerim var, siz maaş vermeyecek misiniz?’ diye sordum kayıt ve para işlerine bakan kişiye. Gitti, kasayı açtı, ‘Bak, kasa tamtakır!’ dedi. Bu söylenecek laf mı şimdi? Buranın da tadı kaçtı. Oysa geldiğim yerin sahibi bana buradakinin iki katı maaş teklif etmişti. Niye orayı bıraktım ki!..”
“Zamanında ödeme yapan dershane azdır, çoğu gecikmeli ödeme yapar” dedim. Başka bir şey söyleyecektim ama arkadaşım devam etti:
“Annem bir ay önce evde düşüp beyin kanaması geçirdi. Üç hafta hastanede yattı, kapalı olan bilinci on gün sonra açıldı. Istırabı çoktu. Baktım hastanede fazla bir şey yapılmıyor, eve çıkması için doktorlarla görüştüm. Doktorlar onay verdiler, eve çıkardık. Abim annemi dün kendi evine taşımış. Gece hiç uyuyamadım. Hayırsız abimle yıllardır gelip gitmişliğimiz yok. Şimdi annemi görmek için de olsa onun evine gitmem. Abim gamsız ve tasasızın tekidir, benden beş yaş büyüktür ama görenler beni onun büyüğü sanırlar. Hatta bir keresinde biri onu göstererek bana ‘O senin oğlun mu?’ diye sordu. Beni sinirlendiren bir başka şey de beni annemin kocası sanmaları. Ben o kadar yaşlı mı gösteriyorum?”
Sorusuna yanıt veremedim. Annesini ve abisini görmeden ne diyebilirdim ki? Ama bir yanıt vermek için:
“Hanımın anne babası nasıl?” diye sordum.
“Orada da durum kötü. Annesi felçli, babası da alzheimer hastası. Hanım büyük stres altında” dedi.
“İnsanların hayatında bazı dönemler vardır, sorunlar peşpeşe gelir, hangi birine el atacağını şaşırır insan, siz de şimdi böyle bir dönemdesiniz. Bu kadar çok sorunla uğraştığını bilmiyordum, çok sigara içmen sebepsiz değilmiş. Allah kolaylık versin!” dedim.
Ayrılırken “Neyse ki bu akşam Beşiktaş’ın maçı var, rakıyla iyi gider!” dedi. Yüzü bir saat içinde ilk kez yumuşamıştı…

ilk yorumu sen yap

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

BUGÜN EN ÇOK OKUNANLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz..
X