Karia, Anadolu’nun güneybatısında-
ki antik bölge…
Adını, yörenin yerli halkı olan ve Karia
dilini konuşan Kar’lardan alır. Kuzeyde
İyonya, doğuda Frigya, güneyde Likya ve
batıda Ege Denizi’yle çevrilidir.
Bugünkü Muğla ve Aydın illerinin
büyük bölümlerini içine alır.
*
Konumuz tarih değil elbet…
Şayet sıkılmadan okumaya devam
ederseniz, konuyu çok ilginç bir yere taşı-
yacağım.
İnanmakta herkes özgür iradesini kulla-
nabilir.
Sadece akla uygun geldiği için sizlerle
paylaşmak istedim.
*
Olay, MÖ 5’inci yüzyılda yaşanır…
“Aylardan nisan, bahar, Akdeniz ile
Ege’nin buluştuğu topraklara merhaba de-
miş.
*
Knidoslular, bugün Deveboynuzu dedi-
ğimiz Kap Krio’da taze baharı kutluyor-
muş.
Şarkılar söyleniyor, şiirler okunuyor,
şaraplar içiliyormuş.
*
Bir anda bir çığlık duyulmuş…
Knidos Kralı’nın kızını yörenin en ze-
hirli yılanı sokmuş.
Genç kız acı içinde yere yığılmış.
*
Güzeller güzeli bir kızmış…
İki ablası evlenip gidince, ailenin pek
kıymetlisiymiş.
Birden yüzü morarmış, narin bedeni
ateşler içinde titremeye başlamış.
*
Kraliyet hekimleri hemen toplanmış…
Hekimler, sonucu krala olumsuz olarak
bildirmiş.
“Maalesef.”
Knidos prensi ölecektir.
*
Genç kız öleceğini anlayınca babasına
yalvarmaya başlamış…
“Baba ne olur bir şeyler yap. Ya-
şamak istiyorum. Kurtar beni.”
O yalvardıkça, kral kahroluyormuş.
Biricik kızı ölürken, onun elinden bir
şey gelmiyormuş.
*
Oysa iyi bir kralmış…
Halkıyla ilgilenmiş, yoksullara yardım
etmiş, Hükmettiği topraklarda adaleti sağ-
lamış.
Tanrılar neden onu cezalandırıyor aca-
ba?
*
Sonunda isyan etmiş…
“Ey tanrılar, neden ben, neden
kızım? Ne kötülük yaptık, sizler bu-
günler için varsınız.
Yoksa!.. Yok musunuz?”
*
Kral ve kızı çaresizlik ve acılarla sabah-
lamış…
Hekimler kızın akşama kadar can vere-
ceğini söylüyorlarmış. O anda bir haber
gelmiş…
“Kralım dışarıda bir balıkçı var,
kızınızı kurtarabileceğini söylüyor.”
Kral, “ Hemen alın içeri” demiş.
*
Simi’den gelen bir balıkçıymış…
Balıkçı hemen, boynundaki meşin ke-
seden tahta bir kutu çıkarmış, içindeki
merhemi genç kızın tüm bedenine sürmüş.
“Üzülmeyin kralım, kızınız ölme-
yecek” demiş.
*
Simili balıkçı bu merhemi dedesinden
öğrenmiş…
Yörenin endemik otlarıyla yosun karışı-
mı bir merhemmiş.
Daha önce, çok zehirli balıkların soktu-
ğu insanlarda kullanmışlar ve onları kurtar-
mışlar.
*
Ertesi gün balıkçının dediği olmuş…
Kız iki gün içinde sağlığına kavuşmuş.
Kızıyla birlikte kral da yeniden hayata
dönmüş.
*
Kral hemen balıkçıyı ailesiyle birlikte
saraya yerleştirmiş ve talimatını vermiş:
“Bu topraklardaki dağları, taşla-
rı, ormanları tarayın.
Tüm çiçekleri, bitkileri, otları
araştırın. Denizlerdeki yosunları in-
celeyin. İlaçlar yapın, insanları kur-
tarın.”
*
Rivayet odur ki, tarihin ilk bilimsel far-
makoloji (ilaçların, yapısını ve etkilerini in-
celeyen bilim dalı) merkezinin Anadolu’da
kurulmasının nedeni, işte bu Simili balıkçı
olmuş.
*
Ve rivayet odur ki…
Yüzlerce yıl Karia İmparatorlu-
ğu’nun şifa dolu topraklarıydı o
(Aydın, Muğla) bölgesi.
İşte bu yüzden “Koca Karia ilacı”
sözü, Yüzyıllardır Anadolu’da “KOCA
KARI İLACI“ diye kullanılır…
*
Ama siz yine de müspet ilimden ayrıl-
mayın…