Bursa, Marmara’nın incisi, Uludağ’ın gölgesinde tarih, doğa ve sanayinin buluştuğu bir şehir. Türkiye’nin dördüncü, Marmara’nın ikinci büyük bu kenti, Otomotivden tekstile, gıdadan savunma sanayiine uzanan geniş bir yelpazede üretim yapılıyor. 17 sanayi bölgesi, binlerce çalışanı ve turizmden tarıma uzanan zenginlikleriyle Bursa, adeta bir ekonomik motor. Ama bu hızlı büyüme, acaba “hormonlu” bir büyümeye mi dönüşüyor?
Sanayi devlerinin gölgesinde, Bursa’nın yeşili soluyor. Küresel iklim değişikliği, sıcaklıkların rekor seviyelere ulaşması, bilinçsiz sulama ve sanayi tesislerinin arıtılmamış atık suları, doğayı tahrip ediyor. Yerel bir örnek vermek gerekirse, Nilüfer Çayı’nın kirlilikten simsiyah aktığını görmek yürek burkuyor. Betonlaşma, orman yangınları ve kontrolsüz yeraltı suyu kullanımı, bu güzel kentin karbon ayak izini büyütüyor. Daha da kötüsü, şehir büyüdükçe altyapı bu hıza yetişemiyor. Trafik sıkışıklığı, su kesintileri, hava kirliliği ve sağlık sorunları, Bursalıların günlük hayatını zorlaştırıyor.
Hızlı büyümenin sosyal bedeli de ağır. Gecekondulaşma, sağlıksız yapılar, gelir adaletsizliği ve eğitim-sağlık hizmetlerine eşit erişim eksikliği, sosyal eşitsizlikleri derinleştiriyor. Yeşil alanların azalması, gürültü ve kalabalık, sadece fiziksel değil, ruhsal sağlığımızı da tehdit ediyor. Bursalılar, Uludağ’ın serin havasını solumak yerine, beton yığınları arasında kalıyor.
Ve tabii ki, deprem gerçeği. 6 Şubat depremi, bize tehlikenin kapıda olduğunu hatırlattı. Ancak günlük çekişmeler, siyasi tartışmalar ve plansız kentleşme, bu tehdidi görmezden gelmemize neden oluyor. Bursa, fay hattı üzerinde kurulu. Eğer önlem almazsak, yarın çok geç olabilir.
Peki, ne yapmalı? Şehirler büyümeli, evet, ama bu büyüme planlı ve sürdürülebilir olmalı. Bursa’nın sanayi gücünü korurken, doğasını da koruması mümkün. Mesela, sanayi tesislerine sıkı çevre denetimleri getirilebilir. Yenilenebilir enerji kaynaklarına yatırım yapılabilir. Toplu taşıma güçlendirilerek trafik yükü hafifletilebilir. Yeşil alanlar artırılabilir, vatandaşların nefes alacağı parklar çoğaltılabilir. Deprem içinse acilen riskli binalar tespit edilmeli, kentsel dönüşüm hızlandırılmalı.
Bursa, sadece sanayisiyle değil, doğası, kültürü ve insanıyla güzel. Hormonlu büyümeye değil, sağlıklı ve sürdürülebilir bir geleceğe ihtiyacımız var. Bu şehir, Uludağ’ın eteklerinde yeniden yeşerebilir; yeter ki bugünden adım atalım.

Flipboard