Mehmet Ali İNAN
Mehmet Ali İNAN
E-Posta: [email protected] YAZARIN TÜM YAZILARI

Memleket insanları – 2

Köşe Yazısını Dinle

Geçen ay ilk kez yayımlanan “Memleket İnsanları” yazısı epey ilgi görmüş. Gelen tepkiler bunu gösteriyor. Daha sık yazmamı isteyenler de vardı.

Coğrafyamız insanının yarattığı öyle çok olay var ki, her gün yazılabilir. Ancak ben olabildiğince ilginç ve topluma olumlu bir mesaj verebilecek olayları seçiyorum.

Bu yüzden ayda bir kez bu başlık altında yaşanmışlıkları yazmaya çalışacağım.

İlk konumuz:

Boru sesi?

Ti…

Gazetede yayımlanan bulmacaların hemen hepsinde başat soru olarak “boru sesi” mutlaka vardır.

Benim bu başlığı seçmiş olma amacım, sorunun yanıtı olan “Tİ”yi ironik anlamında bir olaydan birlikte ders çıkarmaktır.

Açıkçası günümüz siyasetçilerinin, toplumun bir hafıza, bir aklı olduğunu umursamamaları, konuşmalarıyla, sözleriyle aklımızla alay ediyor olmalarıdır.

İlk memleket insanımız, Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Mustafa Destici.

Mustafa Destici, kızı Özgür Hilal Destici’nin TBMM’de işe alınması üzerine, yayımlanan haberlere ilişkin bir açıklama yaptı. Konuşmasına açıklama mı yoksa savunma mı denir bilemedim. Aslında pek de önemi yok bu durumun. Ancak konuyla ilgili ettiği sözler yenilir, yutulur gibi değil.

Kızının işe alınmasını şöyle savunmuş Destici: “Hayatımızda herhangi bir leke yoktur, biz vatan-millet ve din adına siyaset yapıyoruz. Benim kızım da daha yüksek maaşla başka yerlerde çalışabilirdi. Ben mecliste çalışmasını istedim. Bunda yadırganacak bir durum yok; mecliste yalnız benim kızım işe başlamadı. Siyasi parti gruplarının hepsinin kontenjanı var.”

Sayın Destici, alt tarafı kızını işe sokmuşsun. Ne karıştırıyorsun vatanı – milleti – dini? Senin de içinde olduğun bugünün siyasetçilerinin üstün çalışmaları ile vatanı, milleti, dini nereye getirdiğiniz ortada. Ettiğiniz büyük laflara, övünmelerinize bakarsak, Türkiye’yi, dünyanın en ileri ülkelerinden biri seviyesine yükseltmişsiniz anlamı çıkıyor.

İnsan bir sorunu ya da konuyu açıklarken biraz düşünür değil mi!.. Millet sizi vekili olarak seçmiş, Ankara’ya göndermiş. Bize daha iyi bir yaşam, çocuklarımızın daha güzel yaşayacağı bir ülke için çalışın diye.

Buna karşılık siz, parti grupları, kendi çocuklarınızı mecliste işe yerleştiriyorsunuz
Ne güzel iş…
Milletin çocukları işsiz, vekillerinin çocukları mecliste babalarıyla birlikte.
Unutmuş olabileceğinizi düşünerek, Mustafa Destici’yle ilgili bir olayı hatırlatmak tam yerinde olacak.

Tasarruf konusu tartışılırken, vatandaşa et alma konusunda şöyle bir tavsiyede bulunmuştu sayın genel başkan: “Kasaptan öyle kilo ile et almak pahalıdır. Ben kuzuyu bütün alıp kestiriyorum, böyle olunca daha ucuza geliyor.”

Memleket insanımızın yaşamı işte bu yüzden iyileşmiyor. Karşı karşıya olduğumuz sorunların neden bir türlü çözülmediği anlaşılmıyor mu? Öncelik sırası bir türlü topluma gelmiyor.

Gene sözde kaldı

Geçen yazıda sözünü ettiğim konuyla ilgili bir gelişme olmadı.

Türk-İş, Hak-İş ve Disk genel başkanları, 9 Temmuz’da 10 madde halinde ortak taleplerini duyurmuşlardı.

Üç sendikanın bu taleplerini açıkladıklarında, işçiler, çalışanlar umutlanmış, “sözde kalmasın” demişlerdi.
Unutuldu bu talep listesi.
Bir kez daha “sözde” kaldı.

Kötü insanların en kötüleri

Bursa Şehir Hastanesi ecza deposunda görevli bir personelin Emniyet Müdürlüğü’ne verdiği bilgiyle ortaya büyük bir medikal vurgun çıktı. Hastane envanterinde bulunan medikal tıbbi ürünlerin usulsüz şekilde satıldığı belirlendi; envanterde eksilen bu malzemelerin yerine kullanılmış ürünler sterilize edilerek tekrar kullandırılmış ve böylece açığı kapatmışlar. Kim bilir kaç yurttaş bu işlevsiz tıbbi malzemelere maruz kalıp, iyileşememiştir. İnsan sağlığını bile hiçe sayacak kadar gözü dönmüş bu memleket insanlarımızın eylemlerine ne denir?

 “Siyonizm’in emir eri!”

İsrail Başbakanı Netenyahu’nun ABD kongresindeki konuşmasının 50’den fazla alkışlanması üzerine Milli Gazete, bu başlığı manşet yapmış. Ülkemizde yayımlanan gazetelerin çoğu, özellikle iktidar yanlısı yayınlarıyla bilinen gazeteler benzer sözlerle haberi duyurdular. Televizyonlar, sosyal medya platformları ve internet yayınları da benzer şekilde yayımladılar haberi.

Amerika’yı keşfettiğinde oranın Hindistan olduğunu zanneden Kristof Kolomb geldi aklıma… Amerikan politikasını bizim muhafazakârlar yeni keşfediyor olmalılar. “6. Filo Defol Ülkemizden” diye gösteri yapan 68 kuşağının efsane yurtsever gençlerini, eylemlerini engellemek için onlara saldırdığınız aklınıza geliyor mu acaba… O gençlere saldıranları meclis başkanı bile yaptığınız için böyle etkisiz başlıklar atabiliyorsunuz ancak.

CHP’nin Genel Başkanı Özgür Özel’in, 28 Temmuz günü Bursa’da katıldığı bir etkinlikte İsrail Başbakanı’nı alkışlayan ABD Kongresi üyelerine tepkisini “Netenyahu’yu alkışlayanları kınıyorum. Elleri kırılsın!” sözleri göstermesi ilginçti.

Mesleği eczacı Özgür Özel’in…

Acaba bu sözleri eczacılık fakültesinde mi öğretiyorlar!

68 kuşağındaki ağabeylerimiz bize sosyalizmi anlatırken ilk olarak “baş düşman” konusunu ele alırlardı. Dünyada ezilen, sömürülen halkların “baş düşmanının emperyalizm”, yani ABD olduğunu çok erken kavradık.

Hayatımız boyunca bilimin yolundan sapmamayı ilke edindik. Kendimize yol gösterici olarak da bilimsel düşünceyi seçmemizin, bizi doğru yere götüreceğini öğrendik.

Keşke siz de biraz bu yolda yürüseydiniz.

Bir köprü daha atıldı

Bu memlekette en sık yapılan sözde eylemlerden biri de köprüleri atmak…

Cumhurbaşkanı Erdoğan Rize’de yaptığı konuşmada YRP Genel Başkan Yardımcısı Doğan Bekin için şunları söyledi: “Affedersiniz, çıktı terbiyesizin teki, TBMM’de Mahmud Abbas konuşturulmalı” diyor. Yeniden Refah’ın adamı, kafadan da galiba sıkıntısı var. Abbas’ı davet etmediğimizi sana kim söylüyor?”

Sahi kim söylemiş olabilir? Neyse, biz Cumhurbaşkanın sözleriyle devam edelim: “Davet ettik ama olumlu cevap veremedi. Kendi içimizden ne yazık ki vuruluyoruz. Biz bu parlamentoyu kimlere açmadık ki? Eğer bugün partinden birkaç kişi parlamentoya girdiyse sayemizde girdi, bunu gör. Ama bunu göremeyecek kadar gözü var, görmüyor.”

Acayip ifadeler, ne anlama çekeceğini bilemiyor insan…

Erdoğan’ın bu sözlerine YRP Genel Başkanı Fatih Erbakan, sosyal medyadan “İstanbul milletvekilimiz Doğan Bekin için kullandığı talihsiz ifadeyi (talihli ifade de var mı ki?) temsil ettiği makama yakıştıramadık, kendisini nezakete davet ediyoruz. Ayrıca Yeniden Refah seçmeninin oyları sayesinde yüzde 50 barajını aşıp, Cumhurbaşkanı seçildiğini de kendisine hatırlatıyoruz” diye yanıtladı.

Umumi manzara bu!..

Seçmenin oyunun neye yaradığını ya da yaramadığını daha iyi nasıl anlarız?
Ülke boşuna savrulmuyor…

Bir akil siyasetçi portresi var şimdi de…

30 Temmuz günü Karar TV’de Mehmet Ocaktan ve Yıldıray Uğur’un programına katılan Ahmet Davutoğlu, ülkenin sorunları için şu öneriyi yapıyor: “Siyasi kimlikleri bırakıp Türkiye’nin geleceğini konuşalım. Türkiye’nin önüne reçeteler koyalım. Akil insanlar heyeti gibi” önerisinde bulunuyor.

Başbakan danışmanıyken, dışişleri bakanıyken ve başbakan iken yaptıklarını bildiğimiz Ahmet Davutoğlu…

Suriye’ye girip, Emevi Camii’nde namaz kılma hayaliyle yanıp tutuşan adam, akil adam seviyesine gelmiş. Hayret.

Para insanın başına bela; çok para daha büyük bela…

Kızıl Milyarder olarak bilinen Pet Holding’in patronu Prof. Güntekin Köksal, iki yıl önce hayatını kaybetti. Ne var ki çocukları arasında miras kavgası mahkemelik oldu. Patron Köksal’ın ilk evliliğinden olan oğlu Burak Köksal, babasından miras kalan 8 sayfa dolusu mülklere satış tedbiri koydururken, kasalardaki nakit paranın korunması için şirketlere kayyum davası açmaya hazırlanmaktaymış.

Burak Köksal, kardeşleri Ayşe Köksal ve Zeynep Köksal’ın kendisine mirastan pay vermediklerini belirterek, “Şirketlerden hep uzak tutuldum. Babam bunun sadece bir prosedür olduğunu, eğer kendisine bir şey olması halinde benim hiçbir şekilde mağdur edilmeyeceğimi söyledi. Babam bana bankaya çok yüklü miktarda para yatıracağını ve ayrıca her ay hesabıma 50 bin dolar maaş göndereceğini söyledi. Bu bahsettiği nedenlerden dolayı da bir feragatname imzalamam gerektiğini anlattı. Ben de o feragatnameyi imzalamak zorunda kaldım” diyerek dert yandı.

Derde bakın!..

Herhalde Pet Holding’in patronu Gültekin Köksal’a yakınları, sevenleri, büyükleri “Allah daha çok versin” diye dua etmiş olmalı ki, Allah da ona 8 sayfa dolduracak kadar mülk vermiş.

Doğru tercih

Hatay Arsuz’a inşa edilecek 662 adet konutun ihalesi Toki koordinesinde düzenlendi. “Kamu ihalelerinde istenmeyeni eleme aracı olarak” kullanıldığı gerekçesiyle eleştirilen pazarlık yöntemi kullanıldı. İhaleye yedi şirket teklif verdi.

Bu teklifleri inceleyen ihale komisyonu, 2018’de yapılan genel seçimlerde AKP’den Diyarbakır Milletvekili adayı olan Aziz Özkılıç’ın şirketi Özkılıç Yapı İnşaat’ın teklifi kabul edilebilir bulundu. Toki ile Özkılıç’ın şirketi arasında 12 Temuz’da 2 milyar 48 milyon TL.lik sözleşme imzalandı.

Şirketin sahibi Aziz Özkılıç, anlaşmadan 10 gün önce sosyal medyadan paylaşımda bulundu ve Murat Kurum’un yeniden Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na getirilmesinden duyduğu memnuniyeti, “Çok doğru bir tercih. Hayırlı uğurlu olsun inşallah” sözleriyle ortaya koydu.

Kime “hayırlı, uğurlu olacak” göreceğiz bakalım memleket insanı Aziz Özkılıç.

Bir yerlere yazılması, kayda geçilmesi zorunlu haber…

Menzil cemaatinin Adıyaman’daki köyünde tartışma yaratan bir uygulamaya başlandı. Köydeki otobüs duraklarının kadın – erkek şeklinde ayrıldığı görüldü. Duraklardaki haremlik – selamlık uygulamasının yanı sıra otobüslere de kadın erkeklerin ayrı kapılardan inip bindiği ortaya çıktı.

Birileri bilerek ya da bilmeyerek bu güzel ülkeye çok yazık ediyor.

Elöpen

Köyde büyüyenler bilir; tarlada, çayırda bir araya gelerek oynar çocuklar. Oyuncak yok. Doğada ne varsa onunla oynanır.

Bence doğanın en sevimli, en narin hayvanları arasında küçük kertenkeleler başta gelir. Bu küçük sürüngenleri kuyruklarından yakalamak, bizim çocukluğumuzda çok büyük keyifti. Kuyruğundan tuttuğumuz bu hayvanı diğer elimizin üstüne koyardık. Hayvan başıyla elimizi öper gibi yapar, bir nevi elimizi öptürürdük. Sonra da bırakırdık…

Polis müdürlerinin MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin elini öpme haberlerini izlerken bu küçük anı geldi aklıma.

Bu ülkede sanırım eli en çok öpülen kişi Devlet Bahçeli’dir. Bahçeli’yi gören, büyük bir huşu ile belini iyice büküp, Devlet Bey’in eline sarılıyor… Yaşlı, genç fark etmiyor.

Eminim Devlet Bahçeli, küçükken çok el öpmüş olmalı. Her öptüğü elin sahibinden de “el öpenlerin çok olsun” duası almıştır.
Yoksa bir insanın elini öpecek bu kadar insan nerede bulunur ki!..

Bu kadar çok el etek öpen olursa, memleket idaresinde liyakat kalmaz. O zaman otobüs durağını haremlik – selamlık yapmakla kalmaz, okullarda da kız ayrı sınıf erkek ayrı sınıf diyebilirler. Biz el-etek öpmekle meşgulken.

Bir hışmınan geldi geçti

Kim?
O türküde adı geçen Kiziroğlu Mustafa Bey değil,
Hakan Ural!…

Cumhurbaşkanı’nın memleketi Rize’de, nasıl Libya’ya, Karadağ’a, Suriye’ye gittiksek, İsrail’e de gireriz diyerek, İsrail’e gözdağı verme konuşması ilginçti.

İşte bu konuşmadan sonra Hakan Ural hemen devreye girdi. Reis bir şey söylesin o da durumdan vazife çıkarsın… Coşuyor televizyon ekranında. “Ben tek Osmanlı tokadı ile adamın boynunu kırarım, ikinciyi vurmam. Hayatımda kimseye iki defa vurmadım.”

Rize tekin bir yer değil galiba, insanın ayağını yerden kesiyor.
Gördünüz. Analar ne yiğitler doğurmuş. Bu çocuğa haksızlık etmiş bu toplum bugüne kadar. Adam bir cevher, adam doğuştan yetenekli ve benim diyene taş çıkartacak kabiliyette. Hak ettiği ilgiyi göstermeyip, haksızlık etmişiz bugüne kadar. Şimdilerde fark edebilseydik hiç değilse Suriye’ye, Libya’ya gönderirdik. Kim bilir oralarda ne zaferler kazandırırdı bize. Bir vurması yeterdi. Mermi tasarrufu olurdu ülkeye.

Biraz geciktik, kendisi de gecikti; Gazze’de 40 bine yakın insan öldü. Aslında kendisi bugünlerde Gazze’ye gidebilir. İstemiyor mu, Reis mi izin vermiyor acaba?

Ancak bu adamın bir sorunu var; babasının ifadesine göre, askere gitmemiş, çürük raporu almış, bir vuruşta boyun kıran memleket insanı.

İlginç bir memleket insanı hali

Serel Yereli, 2011’de ölen babası Serdar Yereli’nin mezarının başında kocasıyla çekilmiş fotoğrafını sosyal medyada paylaşmış, altına da şöyle bir mesaj yazmış: “Kocam babamla tanıştı.”
Bunda ne var, olabilir diyeceksiniz.
Olabilir.

Ancak çekilen fotoğrafta biraz tuhaflık var. Kadının, erkeğin duruşu biraz garip, kafayı bulmuşlar gibi. Kıyafetlere bakarsan, mezar ziyaretine pek uygun görünmüyor.

Paylaşımın altına epey yorum yazan olmuş. Çoğu bizim gibi durumu biraz tuhaf bulduğunu anlatmış. Bir tanesi ilginçti. “Adam mezarında ters dönmüş.”

Elbet mecaz bir ifade… Bugüne kadar, daha mezarında ters dönmüş biri tespit edilemedi.

Emekliye müjde!

Akşam gazetesinin 17 Temmuz günlü sayısında, “Sosyal Güvenlik Kurumu Türkiye genelinde ‘emekliler.gov.tr’ adresinden emeklilere özel indirim ve hizmetleri duyurmaya başladı” haberi çok hoş ve ülke emeklisi için hayati önemdeydi.

Haberde, iller sıralanıp, bu illerde indirim uygulayan kurum ve işyerlerinin listesi veriliyor. Hastane, otel ve lokanta, kuruyemişçi, mobilya, oto yıkama, halı yıkama, optikçi, göçmen börekçisi, demir doğrama… daha buraya yazmadığım epey işyerinin ismi var.
İnsan sormadan edemiyor: Biz ne ara, ne zaman buraya geldik?

Havalimanı – hastane

Pandemi döneminde, tüm itirazlara karşın Atatürk Havalimanı’nda milyarlarca liralık pistlerin üstüne 45 günde yapılan Prof. Dr. Murat Dilmener Acil Durum Hastanesi’nde yer alan yenidoğan yoğun bakım ünitesinin tavanı sıcak su tesisatının patlaması nedeniyle çöktü.

Görevli bir hemşire “Tesisattan sızan 70 derecelik kaynar su nedeniyle ortalığı buhar aldı. İdari amir diğer yerleşkede olduğu için olaydan birkaç saat sonra geldi. Tahliye alarmı verilmesine rağmen teknik ekibe de ulaşılamadı. Çocuklardan biri hayatını kaybetti” diye anlatıyor yaşanan olayı.

Hastaneyi yapan müteahhit yabancı değil, Cumhurbaşkanlığı binasını, Okluk’taki yazlık mekânı da yapan Rönesans Holding.

Kudüs kimin?

Filistin – Gazze’de İsrail’in sürdürdüğü vahşeti durdurmak için büyük kanaat önderi ve MHP lideri Devlet Bahçeli 6 Ağustos günü şunları öneriyor: “Bu gidişle küresel ya da bölgesel bir savaş kaçınılmaz görünüyor. Şu an öncelikle katliamı durduracak bir ateşkes rejimi süratle hayata geçirilmelidir. Ardından Orta Doğu’da barış ve huzuru sürdürülebilir kılacak adımlar süratle atılmalıdır. Bu amaçla Türkiye, Suriye, Irak, Mısır başta olmak üzere böyle ülkelerin girişimiyle bir ‘Kudüs Paktı’ oluşturulmalıdır.”

İşte aranan çözüm bu!..

Dünyanın koca koca ülkelerinin, koca koca politikacılarının bi türlü akıl edemedikleri yol bu işte.

Yılların kangren olmuş sorununun çözümüne en büyük adım.

Sayın Devlet Bahçeli, bugün en çok senin sözün geçiyor madem, kurun “Kudüs Paktı”nı, tüm dünyaya ibret olsun.

Ancak, Türkiye’de her şeye ayar vermek gibi değil bu işler. Sınır ötesinde esameniz okunmuyor sizin. Kudüs Paktı kurmak kim, siz kim?

Kapı zili çalınca

Hazine ve Maliye Bakanı, A Haber yayınında “Sektör zikretmem yanlış yerlere çekilebilir. Bütün sektörler ama özellikle kayıt dışı sektörler, çok kazananlar, maliye mutlaka kapınızı çalacak” diye konuştu.

Bugüne kadar misafirlik için çalınan kapılar ki o kapılar epey sağlam ve korunaklı ve de korumalı… Bakalım göreceğiz kapıdan içeri girilip girilemediğini.

Kendisi yurttaş olarak TC vatandaşı olarak kayıtlı olduğu halde, parasının, hesabının kayıtlı olmadığı memleket insanları var. Çelişkiye bakar mısınız? Şimdi bunların kapısını çalacağız diyor maliye bakanı…

Kapısı çalınanlardan birinin haberi.

Ajansın geçtiği haber şöyle: “Sigara üreticisine 6 milyar lira vergi cezası”

Haber şöyle devam ediyor:

Maliye Bakanlığı müfettişleri, Bakan Mehmet Şimşek’in “çok kazanandan çok vergi alınması” prensibi doğrultusunda denetimlerini sürdürürken kayıt dışı hasılatı belirlenen bir firmaya 6 milyar lira rekor ceza uyguladı.

• Bu sigara üreticisi firma kim?
• Adı açıklanmamış.
Haberi okuyunca insan ister istemez aferin Maliye’ye, 6 milyar büyük para diyor.
Peki firma bu kadar cezayı öder mi? Ya da kaç para öder?
Çalınan kapının akıbetini görebilecek miyiz?

Tatil ve kayıt dışı

Biraz soluklanmak için araya magazin konusu katayım istedim.

Bodrum tatiline devam eden memleket starı Berrak Tüzünataç, Cennet Koyu’nda bir plajda görüntülendi. Renkli bikinisiyle tüm dikkatleri üzerine çekti. Yaz sonuna kadar tatil yapmayı planlayan Tüzünataç’ı oteller misafir etmek için sıraya girmiş…

Ülkenin otellerinin hepsi böyle mi?

Umarım Mehmet Şimşek çalacağı kapıların arasına bu bedava tatil yaptıran otelleri de alır.

Herkes sınıfını bilecek

İş adamı Hamdi Akın’ın Bodrum’da sahibi olduğu, zenginlerin oturduğu sitenin plajından hizmetliler ancak sabah saatlerinde faydalanabiliyormuş. Saat 11.00’den sonra, çalışanların denize girmesi yasak. Villa sahipleri ile villa çalışanlarının birlikte denize girmeleri doğru değilmiş.

Haklı adamlar.

Herkes yerini, haddini ve sınıfını bilecek…
Bu haberi okuyunca sakın, “Yurdum toprağını, ırmağını, denizini düşmandan, tehlikeden korumaya gelince, en önde oluyorum” gibi sapkın fikirleri aklına getirme…

Pembe haberlere devam

Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın eşi Seher Erbaş, eşi göreve geldiğinden bu yana tam 5 kez hacca gitmiş. Bu yıl daha bir gayretliymiş ki 2 umre, 1 de hac ziyareti yapmış.

Ayrıca gazete haberlerinde şu ayrıntılar var: Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Huriye Martı, eşini özel vize ile kurasız hacca gönderip, kendisi de Mekke’de 5 yıldızlı bir otelde bir ay kalmış. Martı, “Şükürsüz ve nankör insan bu dünyada huzurla yaşamaz” demiş.

Yerden göğe kadar haklı bu memleket insanı.

Bizim iyiliğimiz için söylüyor.

Ne durumda olursak olalım, halimize şükretmeyi unutmayalım.
Daha fazla nankörlük etmeyelim.

Bir güzel insan Bendevi Palandöken

Türkiye Esnaf ve Sanatkârlar Konfederasyonu’nun ezeli ve ebedi Genel Başkanı…

Bakalım bu ağır ekonomik koşulların altında, temsilcisi olduğu esnaf ve sanatkârlar için ne diyor: “Ülkede haksız rekabet çok ciddi boyuta ulaştı. Tüm sektörler sermayenin elinde. Maalesef perakende yasası bir türlü çıkmıyor. Çıkmayınca da haksız rekabetle birlikte fiyatları regüle edecek mahalle esnafı nerdeyse yok noktasına geldi. Sokakta manav, kasap kalmadı.”

Oh! Ne âlâ…

Sayın Palandöken, başkanı olduğun konfederasyon ne yapıyor?

Memlekette esnaf bitiyor, ama esnaf ve kefalet başkanı duruyor.

Asrın döneği

Kıbrıs Barış Harekâtı’nın 50. yılı nedeniyle yapılan kutlamalar çokça habere konu oldu. Kalabalık bir protokol gitti Türkiye’den. Sabah Gazetesi Yazarı Yavuz Donat yıl içerisinde il il dolaşarak, köşesinde gördüklerini, anlatılanları yazıyor. Eğer gittiği ilde belediye başkanı AKP’li ise, ağırlıklı olarak başkanı köşesine konuk ediyor. Yok o ilin belediye başkanı muhalefet partisinden ise mecburen köşesine valiyi konuk ediyor.

Kıbrıs’a gidenler arasında o da var.

Yavuz Donat, Feyzioğlu’nu konuk etmiş köşesine. Lefkoşa’da tek büyükelçi var o da Metin Feyzioğlu.

Fotoğrafta birbirlerine öyle güzel ve gülerek bakıyorlar ki… Çok mutlular. Bakalım neler yapıyormuş Büyükelçimiz Yavru Vatan Kıbrıs’ta…

Yavuz Donat’ın köşesinden aktarıyorum: “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne tarihi mühür… Yatırım üstüne yatırım… Tam bir hizmet fırtınası… Büyükelçimiz Profesör Metin Feyzioğlu’nun söylemiyle:

“KKTC’nin bağımsız ve egemen bir devlet olduğunu herkes görecek.

Feyzioğlu… şantiye şefi gibi.

Bir gün Lefkoşa’daki şantiyede… Birgün Güzelyurt’ta, narenciye işleme tesislerinde.

Kıbrıs’ta güzel şeyler oluyor.”

Daha çok şey yazmış Donat.

Ne kadar ironik bir durum değil mi?

Büyükelçi, Türkiye’nin Kıbrıs’ta yapmaya çalıştığı yatırımları anlatıyor!

Çünkü Büyükelçi olarak yapacağı iş yok. Tek başına. Başka elçilik de olmadığı için, bunları anlatabilmiş ancak.
Metin Feyzioğlu benim Büyük Türk Büyüğü adayım. En keskin dönekler, en yakınlardan çıkıyor sözünü doğrulayan biri. Bu en ünlüleri.

Kervana kendini dahil etmesi olağanüstü bir beceri…

İşini ya da yapması gerekeni o kadar iyi yapmış olmalı ki, Cumhurbaşkanımız tarafından ödüllendirildi; Prag Büyükelçiliğine atandı bu kez de.

Terfi eden bir memleket insanı

Geçtiğimiz ayın sonunda gerçekleşen Yüksek Askeri Şûra toplantısında terfi edenler listesinde, Rize doğumlu Numan Kıral’ın adı da vardı.

İddia şöyle: Numan Kıral yedek subaylıktan tuğgeneralliğe yükselen ilk asker oldu. Yalnızca böyle olduğu için ilginç değil bu terfi. Numan Kıral, 2019’da sosyal medyada Togg paylaşımına gönderdiği mesaj içeriğiyle gündem olmuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Kendimize inandığımızda, kendimize güvendiğimizde aşamayacağımız engel yoktur. Türkiye’nin otomobili hayırlı uğurlu olsun” paylaşımının altına şu yorumu yapmış: “Gurur duyuyoruz Sayın Cumhurbaşkanım. Düşmanlarımızın her zaman birden fazla adım önünde olma düşünceniz millet olarak vizyonumuzu şekillendiriyor.”

Numan Kıral’a başarılarının devamını diliyoruz.

Önü de bahtı da açık bir memleket insanı işte.

“Yurtta Sulh Cihanda Sulh” haberleri

Dünya ülkeleri durmaksızın birbirini boğazlamakla meşgul olduğu için, yeryüzünde barıştan söz etmek ahmakça bir durum olur.
Biz en iyisi içimize, memleketimiz ne kadar sulh içinde ona bakalım.

7 Ağustos günü Sabah gazetesinin orta sayfasından:

Çeteyi serbest bırakan hâkimler açığa alındı.

Hollandalı uyuşturucu baronu Joseph Johannes Leijdekkers’in Türkiye ayağını yöneten Abdullah Alp Üstün hakkında tahliye kararı veren 15. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Oktay A. ve heyeti açığa alındı. Heyetin tahliye için 720 bin dolara anlaştıkları iddia edildi.

Ne kadar bereketli bir toprağı var memleketimizin; her yerinden hem yerli hem de uluslararası çeteler – baronlar fışkırıyor.

İnsanın inanası gelmiyor

Gümüşhane ilinin Kelkit ilçesine bağlı Alaçat köyünde, Ümit Yapıcıoğlu adındaki vatandaş, akrabalarının tavuklarının, kendi bahçesine girmesi nedeniyle yengesi Nurten Yapıcıoğlu ile tartışmaya girer ve tartışma kavgaya dönüşür. Ümit Yapıcıoğlu, tabancayla Nurten Yapıcıoğlu ile kavgayı ayırmak için araya giren yeğeni Ali Yapıcıoğlu ve akrabası Kadir Yapıcıoğlu’nu vurur. Nurten Yapıcıoğlu ve Ali Yapıcıoğlu olay yerinde hayatını kaybeder.

Sonuç:

Üzerine kavga edilen “tavuklar” ve tavukların girdiği “bahçe” çok kıymetli olmalılar.

Bahçe ve tavuğun uğruna, sahibi öldü, bahçenin sahibi de cezaevinde. Tavuklar özgürce bahçede yemlenirler artık…

Mersin’den Zile’ye uzanan bir garip kavga

Uzman psikologlar, toplumda şiddetin artmasının en önemli nedenlerinden birinin “adalet duygusu”nun kaybolması olduğunu söylüyorlar.

Sanırım şu haber nasıl bir ruh hali içinde olduğumuzu anlatan iyi bir örnek…

Tokat’ta yaşayan Mustafa Günel, sosyal medya hesabında, Atatürk’e yönelik hakaret içerikli bir paylaşım görür. Bunu yapan Vesile Yiğit’i eleştirip, tepki gösterir. Tartışma büyür, küfürleşmeye kadar varır. Taraflar birbirini tehdit etmeye başlar.

Mustafa Güner korkmadığını göstermek için, oturduğu evin konumunu atar. Öfkeli kadın, eşi İshak Yiğit ile oğlu Hakan Yiğit ve yakınları Halil İbrahim Yeşil ve Caner Gündüzlü ile birlikte yola çıkarlar. Mersin’den Tokat’ın Zile İlçesi’ne 650 km yolu 8 saatte alırlar. Mustafa Güner’in evinin önüne vardıklarında seslenip, aşağıya çağırırlar. Mustafa Güner aşağıya inince yumruklaşmalarla başlar kavga, epey hırpalanıp yaralanan Mustafa Güner, evine gidip av tüfeğiyle döner ve ateş açar. Saçmaların isabet ettiği İshak Yiğit olay yerinde yaşamını yitirirken, diğerleri arabalarına binip olay yerinden kaçarlar.

Vale kavgası

İstanbul Sarıyer’de bir düğün salonunun valeliğini yapan Fırat Özbek (27) gece kaldığı otoparkta uğradığı saldırıda hayatını kaybetti. Cinayet Büro Amirliği ekiplerinin çalışması sonucu olayın gelişimi şöyle: İddiaya göre Özbek, 10 gün önce birkaç arkadaşıyla kanatçıya gidip taşkınlık çıkarınca tartışma yaşandı. Olaydan birkaç gün önce yine aynı kanatçıya arkadaşlarıyla gelen Özbek tekrar taşkınlık çıkarıp kanatçının valesi Sinan A.’ya küfür etti. Sinan A. ifadesinde “Çalıştığım yere gelip bana küfür etmiş. Ben de kaldığı yere gidip ateş ettim” diyerek cinayeti itiraf etmiş ve tutuklanmış.

Sudan bile sayılmayacak bir ağız dalaşı… İnsan hayatını bu kadar kolayca harcamayı göze almak “basit bir küfür”le izah edilebilir mi?

Sağlıkta şiddete “siyah” tepki

Aile Hekimleri Dernekleri Federasyonu Başkanı Dr. Türkü Yağmur Nehir (Ne kadar güzel bir adı ve soyadı var başkanın) “Artık bu kadar şiddet yeter! Halkımızı, kim eğitecek, gerekli cezaların verilmesini kim sağlayacak? Sağlıkta şiddete dur demek için hep birlikte hareket edilmelidir” diyor. Tepki olarak da bundan böyle aile hekimleri sağlıkta şiddeti protesto için her pazartesi günü siyah giyinerek görev yapacaklarmış. 

Yengeye 24 bıçak darbesi

Samsun Terme’de Mustafa Demir, 40 yaşında bir adam; 1 Ağustos günü, iddiaya göre annesi Esma Demir ile lise öğrencisi oğlu Ü.D.’nin tutarak 3 yeğeninin annesi Fatma Demir’i 24 yerinden bıçaklar. Olay yerinden kaçan zanlı Mustafa Demir, eniştesinin evinde jandarma ekiplerince yakalanır.

Bakın Mustafa Demir bunu niye yapmış: Tarlaya gitmek için patpatla abisinin evinin önünden geçerken yengesinin “Bir daha bu yolu kullanmayın” dediğini; sonra elindeki odunla yanındaki oğluna vurduğu için bıçakla Fatma Demir’i öldürdüğünü itiraf etti.

Hak etmiş kadın. Az bile yapmış. 40 kere de saplayabilirdi bıçağı.
“Bir daha bu yoldan geçmeyin” diyen öldü, oradan geçecek olan da cezaevinde…
Bu ülkede de başka ülkelerde de yollar geçmek için yapılmıyor mu?

“Benim ocağım söndü!”

Geçenlerde İzmir’den bir annenin yürekleri dağlayan feryadının haberini not aldım.

Haber şöyle: İzmir’de 20 yaşındaki Cem Şahin’e geçtiğimiz yıl lenf kanseri teşhisi konuldu. Tedavisi için kök hücre nakline gerek olduğu söylendi. Yapılan çalışma sonucu bağışçı da bulundu. Operasyon başlayacakken donör, bağış yapmaktan vazgeçtiğini söyledi. Tedavisi yarım kalan Cem Şahin hayatını kaybetti. Oğlunun iyileşeceğini umutla beklerken, donörün cayması ile oğlunu kaybeden anne, “İlk başta vazgeçseydi biz hastaneye de yatmazdık, benim çocuğum o ağır ilaçları almazdı. Bu durumu da belki yaşamazdık. Nakil için Cem’e 6 günlük ağır kemoterapi uygulandı. Bağışçının da 5 iğne olması gerekiyordu 3 iğneyi olduktan sonra ‘vazgeçtim’ diyor. Doktorlar son çare olarak benim hücrelerimi topladı ve oğluma nakledildi ama kurtaramadık.”

Bu kadar ağır bir vicdani sorumluluk – sorumsuzluk mu diyelim… nasıl taşınır?

Memleket kadınları öldür öldür bitmiyor

Antalya’da 48 yaşındaki Mehmet Altın, 43 yaşındaki sevgilisi Aynur Çilli’yi yanına alarak, Döşemealtı’ndaki Duacı Mahallesi’ne bağlı ormanlık alana giderler. Aralarında tartışma çıkar, Mehmet Altın elindeki keserle Aynur Çilli’ye vurur, yere düşen kadının başını defalarca taşla ezerek çocuğunun gözleri önünde öldürür.

Sonra çocuğu da yanına alarak oturduğu eve gelir. Kadını öldürmesine çocuğun şahit olduğunu düşünerek onu da boğarak öldürür.
“Bizim kadınlarımız / anamız / avradımız / yârimiz.”
Öldür öldür bitmiyor.
Şiddetle var olmaya çalışan bir toplum…

Keşke bazı insanlar için ‘ölüm’ hiç olmasa…

Genco Erkal’ın ölüm haberini görünce dilime bu sözcükler takıldı.

Genco Erkal
1938-2024

Yaşamını aydınlığa adamış bir yurtsever. Eğitimi ve entelektüel derinliğiyle en zarif insanlardan biriydi. Genco Erkal’ın ölümü üzerine gazeteci Yılmaz Özdil, “Genco Erkal gibi yaşayıp, Genco Erkal gibi ölmek lazım dünyada” diye yazmış duygularını.

Cumhurbaşkanı’na hakaretten yargılanıyordu sağlığında… Savunmasında, “Ülkeyi yönetenler kendilerini çoban olarak görebilirler ama ben sürüden biri olmayı kabul etmiyorum. Çağdaş toplum özgür bireylerden oluşur. Halk sürü değildir” demişti.

 

Böyle bir memleket insanı da geçti bu dünyadan…

ilk yorumu sen yap

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

BUGÜN EN ÇOK OKUNANLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz..
X