Bu evrensel bildirinin ortaya çıkışı İngilizlerin 1628 tarihli ünlü “Petition of Rights” bildirisine kadar gidiyor. Bundan sonra Avrupa’da 30 Yıl Savaşları diye bilinen ve 1618- 1648 yıllarını kapsayan din savaşlarıyla başlatılan Sekülerizasyon= Dünyevileşme (Laisizm değil) gayretleriyle süreç hızlanıyor.
Bu süreç 1679 yılında çıkarılan- Habeas Corpus Haet- Yasasıyla yerleştiriliyor ve bunu da 1689 tarihli “ Bill of Rights” izliyor. 19. yüzyılın hemen başında 1701’de Act of Sefflement ( Yerleşim Hakkı Yasası) ortaya getiriliyor. Bundan yararlanan genç Amerika 12 Haziran 1776’da ünlü Virginig Hakları Bildirisi’ni kabul edip yayımlıyor ve bunun sayesinde İngiltere’den ayrılarak bağımsızlığını kazanıyor. 1789’da ise Fransa İhtilali İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi’ni kabul ve ilan ediyor.
Bugünkü İHEB bu ve diğer aşamalardan geçerek 10 Aralık 1948’de İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi olarak Birleşmiş Milletler tarafından kabul edildi.
İHAB, Evrensel bir bildiri olarak tanımlanır. Evrensel olduğu için de hiçbir bağlayıcılığı yoktu. Bu nedenle Batılı ülkeler Hıristiyan kültürünün ve uygarlığının içinde mündemiç olan “ Dünyevilik” esaslarına göre hazırladıkları bu “ Seküler standartlar manzumesini Hıristiyan olmayan ülkelere de kabul ettirmek için çabalar gösterdi. Bu nedenle de İHEB’yi evrenselden uluslararasına çekerek tüm ulusları bağlayıcı olmasını ve başta Müslüman yöneticileri “ Laikleştirilmiş” ( Batılı ölçülere uygun hale getirilmiş) ülkelerin anayasalarına koydurtmayı büyük ölçüde başardı.
1949’da kurulan Avrupa Konseyi’nde, İnsan Hakları ve Ana Hürriyetleri Sözleşmesi 3 Kasım 1950’de “bağlayıcı” olma kaydıyla kabul edildi. Bunu 1961’de imzalanan- Avrupa Sosyal Antlaşması- izledi. Böylelikle “ Uluslararasılaştırma” ilk hedefine ulaşmış oldu. İHEB’in öngördüğü “Seküler Standartlar” İnsan Hakları başlığı altında öncelikle sosyalist ülkelere, SSCB’nin çökmesinden sonra da Müslüman ülkelere tepeden inmeci metotlarla empoze edilmeye başlandı.
Günümüzde İHEB ve bu belgede öngörülmüş olan Seküler, kendine ait bir dini olmayan Avrupa Birliği’nin “ Cvic” kültürünün “religio”su olmuş durumdadır.
Sonuç: Bugünkü haliyle İHEB ve ilgili uluslararası senetleri sadece Batılı Hıristiyan kulübüne hizmet eden seküler belgelerdir. Vatikan’a misyonerlik alanlarını genişletme ve meşrulaştırma hak ve olanaklarını sağlarken, aynı zamanda da dünyada “din ve vicdan özgürlüklerini kendi tekeline alabilme şansını vermektedir. Hülasa Batı’dan gelen her kavramı çok iyi analize tabi tutmak gerekiyor. Yoksa körü körüne hayranlıklar doğar ki bu zillettir.