Batı ve Avrupa sözcükleri, hem coğrafi, hem de kültürel adlardır. Avrupa için Avrupa sözcüğünü ilk kullananlar, özellikle Yunanistan için, Fenikelilerdir. Fenikeliler için Avrupa hem Batı, hem de bilinmeyen anlamında “Karanlık Ülke” demekti. Avrupa özellikle Sümer, Saka, Med, Mısır, Asur ve Fenike etkisiyle oluşan Yunan kültürüyle belirli bir süre için aydınlanmış ise de, Hıristiyanlığın Avrupa’ya yayılmasıyla tekrar Karanlık Dönem’e girmiştir. Avrupa’yı karanlıktan aydınlığa çıkaran İslam felsefesi ve bilimi olmuştur. Bu da Skolastik dönemle başlamıştır.
İtalyan oryantalist A.Bausani, İslâm bilim ve felsefesinin Batı’ya etkisini ele aldığı ve özellikle Birûni’ye vurgu yaptığı bir makalesinde, “Batı Kültürünün Özsel Bir Parçası Olarak İslam” şeklinde bir başlık koymuştur. Fakat anlattığı gerçeklere daha uygun olarak atması gereken başlık bize göre şöyle olmalıydı: “İslam Kültürünün Özsel Bir Parçası Olarak Batı.”
Skolastik ve Skolastisizm, bugün pejoratif (yermeli)anlamlarda kullanılırsa da, Batı için bunlar çok önemli tarihi anlam taşıyan kavramlardır. Okul, okullaşma ve ekolleşme anlamları olan bu sözcükler, bilindiği gibi, Latince “Scola” sözcüğünden türemişlerdir. Skolastik dönem X. Yüzyılın başlarında başlayıp XIII. Yüzyılın sonuna kadar, yani Rönesans döneminin başlangıcına kadar devam etmiştir. Niçin bu döneme “Skolastik Dönem”, dönemin anlayışına “Skolastisizm” ve bu dönemde yetişen bilginlere “Skolastik” denir? Çünkü Batılılar kendileri II.yüzyıldan X. Yüzyıla kadar ki döneme “Karanlık Dönem” derler. Niçin “Karanlık Dönem” denir? Çünkü özellikle 325 İznik Konsili’nden itibaren Papalık ve Hıristiyanlık Batı’da eğitim- öğretime hakim olunca, Avrupa eski Yunan ve Roma düşüncelerine pagan düşünce oldukları gerekçesiyle yasaklamıştır. (Demek ki, bizdeki aydın geçinen kimi cahillerin sandığı gibi “Karanlık Dönem” İslam’la ilgili değilmiş.)
Kilise mekteplerinde ilim adına sadece Hıristiyanlığın öğretilmesini, kutsal metinlerin incelenmesini amaç edinmişlerdir. “Hür Sanatlar” denen “Üçlü” (Trivium: gramer, mantık, ve hitabet) ve dörtlü (Quadrivium: aritmetik, geometri, astronomi ve musiki) disiplinler okutulmaz olmuştu. Bunlar daha önce Roma ve Yunan kültürlerinde felsefenin kadrosu içinde veya felsefenin disiplinleri olarak mekteplerde okutuluyordu. Papalığın oluşturduğu “Teslis” (üçleme) olan inanç esaslarına karşı olan akliliği esas almalarıydı. Özellikle İskenderiye ve Atina felsefe okullarında Hıristiyanlığın doğduğu ve Batı’ya yayıldığı dönemlerde henüz Hıristiyan olmamış güçlü pagan filozoflar vardı; Ammanious Saka, Plotinus, Porhyrius bunlardan bazılarıdır. Bunlar zaman zaman Hıristiyanlığı ağır şekilde eleştiriyorlardı.
Hıristiyanlar önce İskenderiye okulunu ve Museaum adıyla bilinen kütüphaneyi yaktılar, bazı modern Batılı tarihçiler okulun yakılmasını Hz. Ömer’in üzerine yıkmışlardır; ancak son zamanlarda batılıların yaptıkları yeni tarih araştırmalarında bunun yanlış olduğu ortaya çıkmıştır. Atina okulu ise, 529 yılında I.Kostantin’in emriyle resmen kapatılmış ve okulun altı filozofu, İran’a ve Suriye’ye sürgün edilmiştir. Böylece Avrupa, pagan felsefi düşüncelerden tamamen temizlenmiş oldu.
Ancak İslâm’ın doğuşu ve onun etrafında felsefi ve bilimsel düşünceleriyle oluşmaya başlayan İslam uygarlığı, özellikle Abbasi halifesi Me’mun’un 829 yılında Bağdad’da açtığı ilim yuvası “Beytu’l Hikme” ile kültürel anlamıyla evrenselleşti…
Devamı haftaya.
Not: Bu yazı Prof.Dr. Mehmet Bayrakdar’ın makalesinden alıntı yapılarak aktarılmaktadır. Konu hakkında daha geniş bilgi için Doğu’dan Batı’ya Düşüncenin serüveni cilt I. Eserine bakınız.