İç siyaset yazmayı pek istemiyorum ancak iç siyasetteki gelişmeler öylesine zikzak çiziyor ki gel de yazma. Bir kere tarihe not düşmek gerektiğine inanıyorum. İkincisi, gelişmeleri yeniden hatırlatmayı bir görev addediyorum.
Bir kere şunun altını çizelim : Sistem değişikliğini hayata geçiren referandumu hazırlayan CHP’nin uzlaşmaz ve katı tutumu olmuştur. 2007’de yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimini 367 garabetiyle önlememiş olsaydı bugün farklı şeyler tartışıyor olurduk.
İki: Anayasa değişikliği çalışmalarında CHP, aynı uzlaşmazlıkta direndi. Gezi olaylarında, Mit Tır’ları, 17-25 Aralık ve 15 Temmuz felaketinde de katı tutumundan hiç taviz vermedi. CHP şimdi referandumdaki yüzde 49’luk hayır oyunu sahiplenmek istiyor. 16 Nisan referandumundan birkaç ay önce başkanlık sistemine destek oyu % 30’du. 16 Nisan sonucu % 51,4’le sonuçlandı. CHP yönetimi bu hesabı yapmak zorunda. ‘Referandum sonuçlarını kabul etmiyorum’ demekle Kılıçdaroğlu, seçimin meşruiyetine gölge düşürmeye çalışıyor ancak bu beyhude bir çabadır. Yine eski hatalar tekrarlanıyor ve CHP bunun altından nasıl kalkacağının hesabını hâlâ yapmıyor veya yapamıyor.
CHP şu soruyu kendine sormalı: %70 olan hayır oyları %48,6’ya nasıl geriledi? Veya tersinden soruyu sormalı: %30’larda olan evet oyları % 51,4’e nasıl çıktı? Kılıçdaroğlu ve CHP yönetimi bu sorulara cevap aramak yerine YSK’yı suçluyor. Bunun adı CHP klasiği.
Şimdi CHP’de kazan kaynıyor. Bütün mesele %49 hayır oylarını konsolide etmek ve 2019 seçimlerine kadar taşıyabilmek. Bana göre bu hiç mümkün değil. Niye değil? Kılıçdaroğlu her şeyden önce 2019 seçimlerinde aday olmak istemiyor. İstemiyor çünkü kaybedeceğini görüyor. Bundan kaçmak için gazetecilerin” 2019’da aday olacak mısınız” sorusuna verdiği cevapta yatıyor. Ne diyor Kılıçdaroğlu:” Ben bir genel başkanın cumhurbaşkanı olması taraftarı değilim.” Gelin sesli düşünelim; Kılıçdaroğlu seçimi kazanabileceğini görse aday olur mu, olmaz mı? Hepinizin olur dediğini duyuyorum.
Deniz Baykal bunların farkında olacak ki Kemal Kılıçdaroğlu’nu sıkıştırıyor. Partide muhalif sesler yükseliyor. Kılıçdaroğlu da “itiraz edeni kovarım” diyor. Bu da bir CHP klasiği. Erdoğan’ı tek adamlıkla, diktatörlükle suçlayana bakın. CHP’yi reel siyasetin dışına iten iktidar ümidinin olmaması. İktidar zor iş. Çok çalışmayı, az uyumayı, yorulmayı, düşünmeyi, çareler üretmeyi gerektiriyor. Muhalefetsen bunların hiçbirine gerek yok. Bol bol konuş, tenkit et, suçla, karala, bol keseden at, seçim mi kaybettin, kusuru başka yerlerde ara son olarak YSK’da aradığın gibi.
Türkiye’de artık eski alışkanlıklarla siyaset yapma çağı kapandı. Bilhassa ana muhalefet partisi için. Bundan böyle bütün partiler yeni siteme göre kendilerini hazırlamak zorundalar. Genel başkan koltukları en fazla beş yılla sınırlı. Seçimi kaybeden genel başkan milletvekili de olamadığı için görevi başkasına devretmek zorunda kalacak. Kılıçdaroğlu’na diyeceğim o ki, parti içi muhalefeti durduramazsın. İstediğin kadar sertleş. Bundan böyle yapman gereken sosyolojiyi dikkate alarak siyaset yapmandır. Toplumu kucaklayamazsan oylar %70’ten %48,6’ya iner.