Amerika birleşik Devletleri’nin Afganistan’a ve Irak’a savaş açmasının, Siyonist devleti desteklemesinin, uluslararası hukuku hiçe saymasının, dünya ve körfez devletlerini İran’a karşı kışkırtmasının birbirinden ayrı olaylar olmadığını, aksine başlangıcından itibaren süregelen emperyalist yönelişin bir parçası olduğunu söyleyebiliriz. Bu yöneliş bir tek cümlede özetlenir: Ötekini reddedip, maddi çıkarlar için kullanmak ya da direnenleri yok etmek.
İnsanların pek çoğu Amerika’nın emperyalist tarihini bilmezler: Kızılderilileri yok edip ortadan kaldırdığını, siyah derili Amerikalıları köleleştirdiğini,Filipin’i işgal ettiğini, Latin Amerika üzerinde hegomanya kurduğunu vs… Bu uzun emperyalist tarih, dünyayı, kendi çıkarları için sömürülecek bir kullanım maddesi olarak görmesinden kaynaklanır. Doymak bilmez bir canavardır. Bu emperyalist siyaset, yeni muhafazakârların (neo-conların) düşüncesinde zirve noktasına ulaşmıştır.
Sermayenin ilk birikiminin zorunlu şartı sömürgeci macera, Amerika kıtası yerlilerinin soykırımıyla başladı. Amerika’da altın hırsıyla kendinden geçen maceracılar, insanları katlettiler ve bütün bir kıtanın medeniyetlerini yok ettiler. Bu sömürgeci macera, insani birlik ve beraberliğe karşı en canavarca saldırıyla, yani Afrikalı zenci ticaretiyle devam etti. Kırıp geçirilerek yok edilen Amerikan yerlilerinin yerine orada zorla çalıştırılmak üzere on milyon köle götürüldü. Amerika’ya sevk edilen her bir esire karşılık on esir öldürüldü. Bu şekilde yüz milyon insanın kökü kazınmış oldu.
Ancak bu düşünceyi teorik açıdan ele almak yerine, Amerika’yı Irak savaşına sevk eden sebepleri ortaya koyarak, bu düşüncenin temel öğretilerini ve bu savaşın (aynı şekilde Afganistan savaşının ve İran’a karşı yapılan düşmanlığın, Siyonist devletin desteklenmesinin vs…) arkasındaki gizli görüşü iyi tahlil etmek lazım. Tabii algı operasyonlarından korunabilindiği kadarıyla.
Neo-conların tasavvuruna göre, Arap bölgesinin parçalanıp, Arap ulusunun aleyhine olacak şekilde, kabilecilik, aşiretçilik, etnik ve dini esaslar üzerine yeniden şekillendirilmesi zorunludur. Sonra bu emperyalist düşünce iki sebepten dolayı körfez bölgesinde hâkimiyet kurmayı da zorunlu görüyor: Birincisi bu bölgenin dünyadaki en büyük petrol rezervlerine sahip olmasıdır. İkincisi ise Amerika’nın bölgedeki hâkimiyeti ile servetleri milyarlar olarak takdir edilen ve bu servetlerini Amerikan bankalarına yatıran Arap zenginlerinin, Amerika’ya karşı bir baskı aracı olarak kullanılmalarının engellenmesi güvence altına alınmış oluyor. Çünkü bu paralar ABD doları için esas desteği oluşturuyor.
İşte neo-conların bütün bu hedeflerin ancak güçlü bir Arap rejiminin yokluğunda gerçekleşebileceğini ve ancak bu şekilde körfez devletlerinin kolayca kökünden kazınabileceğini düşünüyor. Amerikalı Siyonist Bernard Lewis, neo-conlara, Irak gibi büyük bir Arap devletine boyun eğdirmenin, diğer Arap devletlerinin de Amerikan hâkimiyetine boyun eğmelerine yol açacağını söylemiştir.
Aynı şekilde Batı emperyalist düşüncenin sahipleri, Amerikan hâkimiyetinin devam etmesi için Arap bölgesinde yoğun bir askeri varlığın bırakılmasını da zorunlu görüyorlar. Zorunlu gördükleri diğer bir husus ise, Yeni Ortadoğu olarak isimlendirdikleri bölgede, İsrail’i, ( ehlileştirmesinden sonra) İran’ı ve Irak’ı , Suriye’yi( Hesapta Türkiye de var) kapsayacak Arap dünyasını içine alan yeni bir bölgesel düzenin kurulmasıdır.