Sanatın hayatında tekamül nasıl yoksa, sanatkârın hayatında da yoktur. Her sanatkar yeniden başlar ve ondan evvel sanki hiç kimse bir eser meydana getirmemiş gibi çalışır. Yani başkasının tecrübesinden değil, ancak kendi tecrübesinden faydalanır. Başka kimselerin tecrübesinden istifade, tecrübenin devamlılığı ve birikmesi ilmin şartlarındandır. Sanatta ise yabancı tecrübeden istifade etmek taklit, tekrarlama, akademizmdir; yani sanatın ölümü demektir.
Picasso yetmiş sene ressamlık yapmıştır ve bu zaman içinde kubistik, yeni kubistik, empressiyonistik, sürrealistik ve yeni sürrealistik devrelerini yaşamıştır. Fakat bu, bir tekâmül, daha kötüden daha iyiye, daha az mükemmelden daha çok mükemmele doğru bir gelişme değildir. Tüm kültür için olduğu gibi bunda da devamlı arayışın dramı söz konusudur.
Sanatın bu yaratıcı, tecrübe dışı( veya tarih dışı), sırf beşeri karakteri ile ilgili hayli ilginç bazı gerçekler mevcuttur. Mesela büyükler için ilim ve çocuklar için ilim vardır. İlmi anlamak ve sonra onun yorumunu yapmak, ondan istifade etmek ve tatbikat için istidlaller çıkarmak her şeyden evvel tahsil, yaş ve tecrübeye bağlıdır. Öbür taraftan büyükler ve çocuklar için ayrı ayrı müzik yoktur. Bach, Mozart Beethoven, Debussy ve Chopin’nin eserleri ile yapılan testler göstermiştir ki, çocuklar tıpkı büyükler gibi ciddi müzikten ya anlarlar ya da anlamazlar.
Beethoven’in 32 sonat mecmuası aynı zamanda hem öğrenciler için pedagojik konser literatürü, hem de en olgun piyanistler için bir eserdir. Picasso henüz on iki yaşındayken, yani daha konuşmadığı bir yaşta, resim yapmaya başlamıştı. Ovid, başka çocukların konuşmaya başladıkları bir yaşta heksametre veznine göre konuşuyordu. Mozart altı yaşındayken konserler veriyordu.
Sanat bilgi değil, idraktır. Ama akıl ve tahsil vasıtasıyla değil, gönül, sevgi ve ruh sadeliği ile. “ Bazı köylüler işleri bittiğinde bir ağaç parçasını ellerine alıp heykel yaparlar. Bunu yapmak için akademiye on sene devam etmek gerekmez. Bu şu demektir; sanatın kapısı herkese açıktır. Hususi bir istidat veya okula lüzum yoktur. Herkes sanatçıdır.”( Fransız ressamı Jean Dubuffet)
Bu husus bize Tolstoy’u ve onun Yasnaya Polyana’daki okulunu hatırlatmaktadır. Burada Tolstoy derin dini ve ahlaki hakikatleri çocuklarla tartışıyordu. Sanatçı, dini ve ahlaki zekâ ve mantıkla ilgili değildir; dahilidir.
Burada akılla akıl değil, gönülle ruh, onlar gibi başka bir gönül ve ruhla karşı karşıyadır. Ortaya atılan gerçekler kültürün gelişmesi’ hakkındaki yerleşmiş görüşlerimizi inkâr etmektedir. Kültürde tarih yoktur; insan ise, dünyanın gelişmesinin sabitesidir.
“ Lev Nikoleyaviç Tolstoy, çocuk gruplarıyla insan hayatının en önemli meselelerini tartışıyordu. Bundan sonra bu hususlar herkeste fevkalade açıklık kazanıyordu… Her fikir beraberce incelenir, geliştirilir, açıklanır ve basit bir şekilde ifade edilirdi. Bundan sonra Tolstoy onu kaydederdi ve fikirler bu şekilde herkesin aklı için erişilir duruma gelirdi.”( Petrov.”Tolstoy”)
Ali İzzet Begoviç. Doğu ve Batı Arasında İslam. Nehir yay.