Niyazi Pakyürek
Niyazi Pakyürek

‘Seçilmiş ırk’ mitinin tarihsel sonuçları

Köşe Yazısını Dinle

Kişisel düzlemde Nobel ödülünü almış olan Elie Wiesel şunu söyleyebilmiştir: Bir Yahudi, insanlık bakımından herkesten daha üstündür. Roger Garaudy, Batı Terörizmi adlı kitabında şu tespitleri yapar: Asıl itibarıyla Tanrı’ya ait olan ve sonra Tanrı’nın “en yakınında” bulundukları için Kralların da sahip olduğu mutlak monarşi görüşü, ırksal bir tekelciliği ve gücünü Tanrı’dan alan bir yabancı düşmanlığını şart koşar. (Irkçılık İslam’da yasaklanmıştır.) Garaudy devamında:

İlk İbranilerin putperest ve kavmiyetçi görüşünde Yahve, “kıskanç” bir tanrıdır. Kökeninde çoktanrıcılık bulunan bu dinde Yahve yalnızca tanrıların en güçlüsüdür. Kendileriyle aynı inancı taşımayan bütün kavimleri katletme hakkını onlara tanıyarak “seçilmiş halk” haline getirdiği ve koruduğu kavimlere zafer verecektir. Bu “seçilmiş halk” mefhumu, tarihin en kan dökücü mefhumlarından biridir. Yeşu’nun tamamen efsanevi kahramanlıklarıyla örneklendirilmiş olan bu tarih, eskiden Amerikalılara muamele edildiği gibi, Amerika’ya ayak basan İngiliz püritenlere, Kızılderililere karşı vahşice davranmayı ilham etmiştir; Papa’ya Kızılderililerin bir ruhu olup olmadığına karar verme hakkını tanımıştır; o da bunların topraklarını İspanyollarla Portekizliler arasında paylaştıracaktı; bu mantık, her tür sömür genin ilkesi olmuştur. (Bu mantık şimdi İsrail devleti tarafından Filistinlilere uygulanmaktadır.)

Bu “ilahi seçimin” mirasçısı olarak kendisini ilan etmiş olan Roma’nın Pavlusçu Kilisesi milyonlarca Kızılderilinin soyulmasını ve katlini, “Hıristiyanlaştırma” olarak adlandıracaktı. Aynı Papa, Vompostelle de, dünyadaki “medeniyet getirici” rolünden dolayı (doğal olarak Hıristiyan) Avrupa’yı övmüştür. Aynı “ilahi seçim” ilkesi adına ABD, önce sömürgeci bir siyaset gütmüş, sonra da yasalarına, yeni “seçilmiş halk”ın “yazgı manifestosu” ismini vererek evrensel bir boyun eğmeyi şart koşmuşlardır.

1620’de bir grup İngiliz göçmen, Püriten Kalvinistler, zulümlerden kaçarken Massachusetts’e demir attılar. Onlar bu gelişlerinin Tanrı’nın çağrısı gereği “yeni bir toprak” yaratma olduğu görüşündeydiler. İki asır sonra ABD’nin kurucuları olacak bu sömürgeciler, hiçbir tarihleri olmayan bir ülkeye kök salmışlar ve İngiltere’den çıkışlarının Kitabı Mukaddes doğrultusunda yeni bir “göç” olduğu şeklinde bir miti oluşturmuşlardır. 18. asırda İngiltere’den Eski Ahid ile birlikte gelen “püritenler”, Tanrı’nın Kraliyetini kurmak için Amerika’nın “vaat edilen toprak” olduğunu iddia etmişler ve Yeşu’nun ve kutsal “katliamlarının” Kitabı Mukaddesçi örneğine uygun olarak, Kızılderililerin avlarını ve topraklarını çalmış olmalarını haklı göstermek için bu ilahi görevi öne sürmüşlerdir. Bunlardan biri şöyle yazmıştır:

Tanrı’nın sömürgecileri savaşa çağırıyor olduğu açıktır… Kızılderililer, İsrail’e karşı başka kavimlerle birleşen Amerika ve Filistinli kabileleri gibidirler.

“Vaat edilen toprak” artık doğrudan fethedilmiş toprak olmuştur. Bu soygunlar ve katliamlar, bunların dini görüşüyle çelişki oluşturmamaktaydı; çünkü zafer gibi zenginleşme de, onlar için ilahi kutsamanın işaretiydi. Tocgueville’in bize anlattığına göre, ABD’deki bir eyalet olan Connecticutu’un yargıçları, 1640-1650 yılları arasında, kutsal kitaptan alınmış olan şu ceza prensibini ortaya koymuş lardır: “Kim Rabb’in dışında başka bir tanrıya taparsa ölüm cezasına çarptırılacaktır.” İngiltere’den bağımsızlıklarını ilan ettiklerinde Kurucu liderleri Georges Washington, ABD’nin Başkanı olarak açılış bildirisinde günümüze kadar Amerikan siyasetinin ana ilkesi olacak şeyi mükemmel bir biçimde ifade etmiştir: Birleşik Devletler’in halkı gibi bütün halklar insanların işlerini yürüten gizli ele teşekkür etmeli ve ona tapmalıdır. Ulusal bağımsızlık yolunda onların ilerlemesini sağlayan her adım, ilahi inayetin izini taşır. 19. asır yazarlarından Herman Melville şöyle yazmıştır: Biz Amerikalılar, özel bir halk, seçilmiş bir halk, günümüz İsrail’iyiz, özgürlükler gemisini taşıyoruz.

Protestan peder Dana gibi Konfederasyonun ilk teorisyenleri yeni devletin ilahi soydan geldiğini vurgulayacaktı: Tanrı inayetinin açıkça kurduğu tek yönetim biçimi İbranilerinkidir. Yehova’nın bulunduğu Konfederasyon Cumhuriyeti’ydi. ABD’nin üçüncü Başkanı Jefferson da halkının “Tanrı’nın seçilmiş halkı” olduğunu ilan etmiştir. İki asır sonra Başkan Nixon şöyle diyecekti: “Tanrı Amerikayla birliktedir. Tanrı, Amerika’nın dünyayı yönetmesini istiyor.” İşte ABD’nin bütün başkanları, başkalarının sırtından geçinmelerini bu şekilde haklı göstereceklerdi. Siyonizm ile ancak bu kadar benzerlik olabilir.

ilk yorumu sen yap

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

BUGÜN EN ÇOK OKUNANLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz..
X