Öyle bir oyuncu düşünün ki, sahada en küçüğünden en büyüğüne her işi yapsın, vazifeden asla kaçmasın, en kritik anlarda sorumluluk alsın. Amerikan Kolej Basketbol Ligleri’nde (NCAA) neredeyse namağlup bir seri ile takımı UCLA’i 3 sezon üst üste şampiyonluğa taşısın.
Hayatın her bir bölümünde olduğu gibi, Amerika’da da, NBA’de de düzenin bir siyaseti var. Öyle ki, her türlü işleyişte, bu siyasetin izlerini ve neticelerini buluveriyorsunuz. İşte bu yüzden, en büyük olanların bile hakkı yenebiliyor. Yaptıkları katkılar ise, sporseverlerin damağlarında hoş bir seda olarak kalıyor. NBA denince bu konuda, yani “underrated” (değeri azaltılmış, yeterli kıymet verilmemiş, küçümsenmiş, önemsizleştirilmiş) olma noktasında akla gelen ilk isimlerden birisi de, hiç kuşkusuz, gülümsemeden uzak ciddiyetiyle tanınan, “rekortmen” Kareem Abdul-Jabbar’dır. NBA “süper yıldızı”, bu söylenenlerin ve arananların hepsini fazlasıyla barındıran bir kariyeri yaşadı ve unutulmazlar arasında başa yerleşti.
Daha kolejden mezun olmadan NBA yöneticilerini ve rekabetiyle renk katan ABA yöneticilerini peşinden sürükledi. Ama öylesine “karakterli” bir oyuncuydu ki, seçimini yapmadan evvel her iki ligdeki taliplerinden de (1969 NBA Draft’inde 1 numaralı seçim hakkının sahibi Milwaukee Bucks ve 1969 ABA Draft’inde 1 numaralı seçim hakkının sahibi New York Nets) tekliflerini kapalı bir zarf içerisinde vermesini ister ve zarflar açıldıktan sonra pazarlığı, kızıştırmayı düşünmeden daha iyi teklifi veren Bucks’a, yani NBA’e gider. Hatta sonrasında teklifi yükselten Nets’e ve kendilerinde oynaması için önüne 1 milyon Dolar döken gösteri takımı Harlem Globetrotters’a sözünün adamı olduğunu ispatlarcasına net bir “hayır!” cevabı verir. O yaşta, o yıllarda sadece NCAA oyuncularının gönderildiği basketbol Olimpiyat kadrosuna çağırılmasına rağmen, ABD hükümetinin Afro-Amerikan kökenli vatandaşlarına olan tutumunu protesto edip bir boykot gerçekleştirerek ve 1968’deki kadroya katılmayacak kadar da kararlı, sağduyulu ve cesur bir tutum sergiler.
Üniversitedeyken California sokaklarındaki maçlarda karşılıklı oynadığı dev Wilt Chamberlain’i gözüne rakip olarak kestirir, ona akıl hocalığı yapan Wilt’i aşmak için durmaksızın çalışır ve asla sahip olduklarıyla yetinmeyerek önce Yılın Çaylağı ödülünü 28.8 sayı, 14.5 ribaunt ortalamalarıyla kazanır. Sayı krallığında daha ilk yılından lig ikincisi, ribauntlarda da lig üçüncüsü olur ve takımına bir önceki seneye göre 29 maç daha fazla kazandırır. Henüz sadece ikinci senesindeyken, yanına yıllanmış efsane “Big O” Oscar Robertson’ı katar ve daha kuruluşunun üçüncü yılını yaşayan Milwaukee Bucks’ı, NBA Şampiyonu yaparlar. 25 yaşına bile gelmemişken, iki Normal Sezon En Değerli Oyuncu’su (MVP), bir de Finaller MVP’si ödülünü alır. İlk şampiyonluğunu kazanır kazanmaz, dinini değiştirdiğini ve İslam’ı seçtiğini açıklar (1971) ve Ferdinand Lewis Alcindor’dan Kareem Abdul-Jabbar’lığa geçer. Halbuki bu seçimi çok daha önce (1968) yapmıştı ancak olası tepkiler yüzünden, en temel hakkını kullandığını açıklamak için, en büyük olduğu anı beklemeyi seçer. Onun bu tercihini, kırdığı rekorlar, kazandığı şampiyonluklar bile ABD halkına sempatik gösteremez. Yanlı medya yüzünden, All-Star maçlarında ismi anons edilirken seyirciler onu yuhalayacak kadar ileri giderler.
Yıldızının hiç barışmadığı “ustası” Wilt’i aşıp, NBA tarihinde tüm zamanların en çok sayı üreten oyuncusu olmayı başarır. Ligde tam 20 sene (42 yaşına dek) oynar, bu 20 yılın 19’unda All-Star seçilerek rekor kırar. Toplamda 6 şampiyonluk yüzüğü elde eder. Altı kez normal sezon, iki defa da Finaller MVP’si ödülünü kazanıp, iki defa ligin sayı kralı, bir kez ribaunt kralı, dört kez de blok kralı olur. 10 kez ligin en iyi ilk beşine, beş kez en iyi savunma beşine seçilir. 42 yaşında bile gençlere taş çıkartırcasına oynar ve oyununu fizik gücüne değil, Jeet-Kune-Do ve yoga ile elde ettiği fizik mükemmelliğine ve zekaya dayandırdığı için 38 yaşındayken bile Finaller MVP’si ödülüne layık görülür. Basketbol tarihinin görüp görebileceği, gelmiş geçmiş en “ölümcül”, en durdurulamaz hücum silahını, “go-to-move” diye tabir edilen bitirici hareketlerin en üstünü olan “sky-hook”u (gök-çengel) NBA literatürüne katar.
Kareem Abdul-Jabbar; 38 bin 387 normal sezon sayısı ile NBA’in tüm zamanlarda en çok sayı kaydeden oyuncusu. NBA tarihinde en fazla normal sezon MVP’si kazanan oyuncu. Robert Parish kendisini geçene dek, NBA tarihinin en fazla maçta oynayan ismi. Kevin Willis kendisini geçene dek de, NBA tarihinin en çok sezon oynayan (20) ve bir maçta oynayan en yaşlı (son maçını 42 yaşında oynadı) oyuncusu. 1997 senesinde açıklanan “NBA tarihinin gelmiş geçmiş en büyük 50 oyuncusu” listesine adını altın harflerle yazdıran 2012’de Lakers’ın ünlü stadı Staples Center’ın önüne heykeli dikilen adamdır. Jeet-Kune-Do dersleri aldığı Bruce Lee’nin 1972 yapımı “Ölüm Oyunu” filmiyle başlayan bir film kariyerinin yanı sıra, bestseller olmuş kitaplarıyla yazarlıkta da usta olduğunu kanıtlayan ve Lakers’ın 80’lerde tüm basketbolseverlerin gönlünü çalan o “Showtime” basketbolunu, Magic Johnson ve James Worthy ile birlikte yaratan ve kusursuzlaştıran dev…
Haftaya görüşmek üzere…