Kıymetli okurlarım. Genellikle obeziteyi görüntü bozukluğu olarak görmekteyiz. Oysa şu iyice anlaşıldı ki obezite bir hastalıktır, hatta hastalıkların pek çoğunun anasıdır. Obezitenin tanımı ise yağlanma sonucu oluşan kronik bir enflamatuar hastalıktır. Öncelikle bu unutulmasın.
Bu dünyada herkesin aradığı şey aslında mutluluktur. Anne karnında başlar, meme emerken devam eder. Kimi para ile, kimi aşk ile, kimi alkol ile, kimi kumar ile, kimi okumakla, kimi hainlikle, kimi sapıklıkla ruhunu mutlu etme peşindedir. 3 ana atom ve toplamda 84 elementten oluşmuş bedenlerimiz toprağa girene kadar her bir hayat ayrı bir dünya olmak üzere yaşar gider. En önemli servetin sağlık olduğunu anlamadan sürdürdüğümüz yaşamımızda sağlıklı yaşam bilincine ulaştığımız zaman mutlulukların en büyüğü de bizim olacaktır. Bu konuda hiç kuşkunuz olmasın.
Vücudumuzda normalden fazla yağ birikimine obezite diyoruz. Erkeklerde vücudun % 18’ini, kadınlarda ise % 22’sini aşan yağ oranı obezite olarak adlandırılır. Oran arttıkça tehlikeler de artar. İri olup da yağ düzeyiniz normal olabileceği gibi zayıf görünüp yağ düzeyiniz fazla olabilir. Günümüzde çok az bilim insanı bu konunun farkındadır. Kilosu normal görünen kişilerde de insülin direnci, karaciğer yağlanması ve obezitede görülen diğer komplikasyonlar oluşabilir. Bunu vücut yağ, kas, sıvı oranını gösteren cihazlar ile kolaylıkla tespit edebilirsiniz. O zaman ortaya net olarak şu çıkıyor: Gıda tanımına uygun ve genetik yapınızın gerektirdiği gibi beslenmek zorundasınız. Maalesef ülkemizde yıllarca yapılan yanlış, gıdalarımızı alırken gıdanın içeriğinin ne olduğundan ziyade kalori değerlerine bu olayı dayandırmaktır. Bir diğer yanlış ise hareket etmeden zayıflamaya kalkışmaktır. Tabii ki zayıflarsınız. Ancak kaybettiğiniz kiloların yarısından daha fazlası kaslarınızdan gider. O zaman metabolik hızınız düşer ve daha az gıda ile kilo almaya başlarsınız. Eriyen kaslarınız sizi daha da hareketsiz hale sokar. Ayakta duracak haliniz kalmaz. Orta yaşlarda desteksiz yürüyemeyen, sık sık enfeksiyon hastalıklarına yakalanan, birçok kronik hastalık ile mücadele etmek zorunda kalan bir birey olursunuz.
Masanın üzerinde duran bir su bardağını gözünüzün önüne getirin. Siz bunu almadığınızda yıllarca orada hareketsiz durur. Ancak bardağı masadan kaldırıp su içmek için ağzınıza götürdüğünüzde enerjinizi bardağa aktararak ona bir hareket kazandırmış olursunuz. Sizin naklettiğiniz bu enerji ise gıdaların sindirilip bir kısmının şeker ve yağ olarak depo edildiği enerji kaynaklarından gelir. Kısacası kural olarak her hareket eden veya ettirilen cisim bir enerji kaynağına ihtiyaç duyar. Tıpkı benzin gibi, mazot gibi, elektrik gibi.
Kıymetli okurlarım. Meslek hayatımda o kadar farklı beslenme listeleri gördüm ki. Çoğunu saklarım ve ara ara tekrar baktığımda hem güler hem de bunları insanlara zayıflatmak için veriyorlar diye üzülürüm. Emin olun ha bu listeleri kullanın ha sigara için hiç farketmez. Sırf kalori değeri düşük diye ne olduğu bilinmeyen yağlardan oluşan, içinde hiçbir besleyici madde bulunmayan, raflarda yıllarca kalabilsin diye rafine edilen, boya ve katkı maddeleri ile dolu olan bir çok yiyecek (üstelik çocuk ve gebelere bile verilen) içeren listeler bunlar.
Şunlar unutulmamalıdır ve aksi mümkün değildir. Karnınız doyacak. Aldığınız gıdalar insülin denilen hormonumuzu ya hiç salgılatmayacak veya çok az salgılatacak. Ara öğünler indirekt olarak kanser ve kronik hastalıklara neden olduğu için alınmayacak ve biriken enerjinizin dışa aktarılması için kaslarınız çalıştırılacak. Bunun dışında obezite ile mücadele etmek istiyorsanız başarılı olmanız mümkün değildir.
Gerçek ihtiyaçlar olmadan gerçek hazları yaşayamazınız (Voltaire).