Kulak verdim dört köşeyi dinledim, Ardımızdan gıybet eden çok imiş, Ben dünyayı sonsuza dek bellerdim, Meğer dünya dört sultanlık yer imiş diyor Karacaoğlan. Tıbbi açıdan sizler de pek çok kaynaktan tonlarca bilgiye ulaşabiliyorsunuz. Ancak bu bilgiler yaşamınızda dört sultanlık bir süre ve saltanat oluşturabiliyor mu, gerçekleri yansıtabiliyor mu, mesele burada. Gerçek bilgiye ulaştığınızda kanser olmadan, kronik enflamasyonu yaşamadan veya çok az etkilenerek yaşamış bir birey olmak büyük ölçüde bizim elimizde.
Daha önceki yazılarımda antioksidanlar ve özellikleri konularından çok bahsettim. Antioksidan kapasite denilince kabaca şu anlaşılır. Dışarıdan alınan (gıdalar ile) veya vücudumuzda yapılan bazı moleküllerin vücudumuzda hücrenin bozulmasına yol açan serbest radikal dediğimiz tehlikeli atomları yok etme gücüdür. A, C, E vitaminleri, glutatyon, likopen, selenyum, çinko, lutein, koenzim Q, CLA, polifenoller gibi adını sık duyduklarımız antioksidanlara birer örnektir. Antioksidan kapasite ile ilgili internet ortamında bulabileceğiniz güçlüden zayıfa doğru pek çok tablo vardır. Ancak ben size ince eleyip sık dokunmuş olan ve bilimsel kaynaklardan derlenmiş bilgileri aktaracağım bu yazımda. Yazının ana konusunu çok iyi bildiğimiz bazı sebzeler oluşturacak. Bu sebzelerin bazılarını yazılı, görsel ve sosyal medyadan ciddi olarak anlatan da var, hiçbir bilimsel kaynak ile bağlantı kurmayıp dededen, babadan, yarım yamalak tecrübelerden aktaranlar da var. Antioksidanların gücünü ORAC kapasitesi denilen ve bu tehlikeli atomları yok etme derecelerini gösteren kapasite belirler.
2009’da Kanada Montreal’de bir hematoloji-onkoloji ünitesinde çok ilginç ve o derece kıymetli bir çalışma yapılır. Domatesten lahanaya, turpgillerden sarımsağa kadar otuz üç sebzenin kanser hücreleri üzerine olan öldürücü etkilerinin araştırıldığı bu çalışma doğru bildiğimiz birçok yanlışı ortadan kaldırması açısından çok önemli. 100 gram ve taze olarak hazırlanmış bu sebze suları laboratuvar ortamında ayrı ayrı uygun kaplarda üretilip büyütülen meme, prostat, akciğer, pankreas, beyin, sinir dokusu ve böbrek kanserli hücrelerin üzerine uygulandı. Bundan sonraki aşamada ise bu sebze sularının kanser hücrelerini öldürüp öldürmediği izlendi.
Çalışmanın sonuçları bir grafik haline dökülerek öldürücü olan ve olmayan sebzeler ortaya çıkarılmış oldu. Bunların içinde kanser hücrelerini artıran, etki etmeyen, az etki eden, çok etki eden ve kanser hücrelerini tamamen yok eden sebzeler sınıflandırıldığında dudak uçuklatan sonuçlar ortaya çıktı. Örneğin harika diye bildiğimiz domatesin bir çok kanser türünde hemen hiç etkisi yok. Hatta mide kanser hücrelerinin büyümesini arttırıyor. Mide kanseri ele alındığında bu kanser hücrelerini tamamen öldüren sebzelerin kralı sarımsak, hemen ardından ise soğan (kuru ve tazesi), pırasa, karnabahar, Brüksel lahanası, brokoli, lahana, turp gelmekte. En çok karşılaşılan kanser türlerinden olan meme kanserlerinde sarımsak, soğan, pırasa ve lahana tam öldürücü etki yapıyor. Aynı şekilde sık rastlanılan akciğer kanserlerinde ise sarımsak yine bir numarada. Hemen ardından ise pırasa ve soğan gelmekte. Erkeklerin baş belası olan prostat kanserinde de sarımsak, soğan, brüksel lahanası, brokoli ve pırasa kanser hücrelerini öldürüyor. Prostat kanserine çok etkili diye bildiğimiz domates ise bu konuda sanılanın aksine çok etkili değil. Anlaşılıyor ki sarımsak burada da bir numara.
Küçük çocuklara sağ ve sol öğretilirken ilk harflerindeki benzetmeye istinaden sol ele soğan, sağ ele sarımsak koyarlar. Oysa önce ağıza koymayı öğretmeli.