Böyle bir kıyak görmemiştir muhtemelen. Aramızda o kadar kökleri sağlam bir ilişki var ki bu ülke ile. Çok basite alsanız bile bu kökün kaynağında yoğurt denilen o şifalı yiyeceğimiz var.
Kanuni Sultan Süleyman zamanında Fransa Kralı olan 1.Fransuva ateşli bir hastalığa yakalanıyor. Fransa’nın ünlü hekimleri kralı tetkik ediyor ve pek çok ilaç kullanmalarına rağmen kralı bir türlü iyileştiremiyor. Kralın annesi Sultan Süleyman’dan hekim göndermesini rica ediyor. Sultan güvendiği bir hekimini gönderiyor. Hekim kralın yanına gidip hastalığını inceledikten sonra sütten yoğurt yapıyor. Bu yoğurda bazı maddeler de katarak kralı kısa zamanda iyileştiriyor.
Bu olay şu açıdan çok önemli: Kral 1.Fransuva Fransızcayı resmi dil olarak kabul ettiriyor ve bu dille eğitim veren pek çok okul açıyor. Rönesansı Fransa’ya sokturuyor. Böylelikle bilim ve sanat Fransa’ya giriyor. Saraylar ve müzeler yapılıp pek çok sanat eserleri buralara dolduruluyor. Osmanlı-Fransız ilişkileri zirve yapıyor. Fransa’da Üniversiteler kuruluyor. Bunlar bugünkü Fransa’nın temellerinin atıldığı olaylardır.
Yoğurt, içindeki probiyotikler, protein ve mineraller ile yaşam kalitemizi artıran çok önemli bir gıdadır. Bağışıklık biliminin babası kabul edilen Dr.Elie Metchnikoff 1908 yılında Probiyotiklerin etkilerini açıklaması ile Nobel Tıp Ödülü’ne layık görülmüştür. Buna göre Balkanlar’daki insanların uzun ömürlü olmasının sırrı bunların bağırsaklarında faydalı bakterilerin fazla olmasına bağlı idi. Aynı düşünceye bağlı olarak insanların bağırsaklarındaki kötü mikropların yerini iyi mikroplar alırsa ömürleri de uzun olurdu.
Peynir, ev yapımı turşu, yoğurt, kefir, tarhana, boza, şalgam suyu, ekşi maya gibi besin maddeleri probiyotik kaynaklarıdır. Mayo Kliniği’nin 2004 kaynaklı bir makalesi günümüzde kanser, obezite, kalp damar sistemi hastalıkları ve diyabet gibi kronik iltihabi hastalıkların gelişiminde batı tarzı beslenmenin rolü olduğunu, yiyeceklerimizde probiyotiklerin ve omega-3 yağ asitlerinin eksikliğinin de bu hastalıkların artmasına neden olduğunu belirtmektedir.
Kıymetli okurlarım. Trafik kurallarına uymadık, kazalar yaptık, canlarımız gitti ama bunu trafik canavarına yükledik. Fay hatlarına bile bile püf dedinmi yıkılacak binalar yaptık ve depremde canlarımız gitti, kader dedik. Şimdi de son yıllarda genetik şifremize uygun olmayan pek çok maddeyi hayatımıza soktuk ve giderek artan kanser, obezite, diyabet vakaları ile cezamızı çekiyoruz. Bakalım bu kendi ellerimizle büyüttüğümüz canavarlara da ne isim takıp günah keçisi bulacağız.
İnsanlığın kaderini değiştiren bazı dehalar vardır. Bir tanesi de Thomas Edison’dur. Bakın ne diyor: ‘’Geleceğin hekimleri artık ilaç vermeyecek. Hastalarına insan bedenini, beslenmenin ne olduğunu, hastalıkların nedenlerini ve bunları önlemenin yollarını anlatacak’’. Altına imzamı atıyorum emin olun.