Yunan mitolojisinde ilk tanrı olarak kabul edilen Khaos, inanışa göre evrenden daha önce vardır. Zamanla düzen Khaos yani düzensizlikten sonra bu düzensizliğin içinden doğmuştur. Günümüzde karmaşa tanımlanırken kaos teriminin kullanılmasının arkasında bu mitolojik durum yatar.
Neden böyle bir başlangıç yaptım? Obezitenin dünyanın birçok ülkesinde çığ gibi arttığını biliyoruz. Ülkemizde de artış hızı çok yüksek. Dolayısı ile buna bağlı olarak kalp damar hastalıkları, şeker hastalığı, bazı nörolojik ve psikiyatrik hastalıklar, kas eklem rahatsızlıkları, solunum sistemi hastalıkları da giderek artmakta.
Obezitenin tedavisi için beslenme, davranış, egzersiz, ilaç ve cerrahi metodlar uygulanmaktadır. Beslenme, tedavinin sadece bir parçası olduğu halde günümüze kadar tedavi sadece diyet listelerinden ibaret sanılmış ama yıllar geçtikçe bu işte bir eksikliğin var olduğu anlaşılmıştır. Genellikle kalori sistemine uygun olarak hazırlanan diyet listeleri insanları aç bırakmış, bilinçsizce hazırlandıklarında vücudumuz ihtiyacı olan bazı molekülleri alamamış ve zamanla beyin isyan ederek adeta kişiye sen bu işi bilmiyorsun bırak ben yapayım demiş ama daha fazla yemek yenilip daha da kilo alınmasına neden olmuştur.
Kısa bir müddet önce beyindeki özlem ve ödül merkezlerinin fonksiyonları iyice aydınlatılmış ve bu bölgelerin yememiz konusunda çok etkili oldukları bulunmuştur. Ödül merkezinde bulunan dopamin adlı madde salgılandıkça adeta ıvır zıvır gıdalara daha da bağımlı hale gelen insan bir müddet sonra elinde olmadan yemeye ve üstelik gıdanın kalitesini sorgulamadan yedikçe yemeye başlamıştır. Bunun en tipik örneklerinden bir tanesi ülkemiz insanının ekmek bağımlılığıdır ve ekmeği kesen bazı insanlarda depresyon tarzı durumlar gelişebilmektedir.
Hareketi toplum olarak pek sevmiyoruz. Taşıtlar, televizyon, bilgisayar, tablet, cep telefonu bizi daha da hareketsiz hale getirdi. Oysa kaslarını çalıştırmayan insanlar bazı kronik hastalıklara çok daha yatkın oluyor ve daha erken ölüyorlar. Gözünü görmek için, kulağını duymak için, burnunu koklamak için kullanan insan hareket organı olan kaslarını adeta ardiyeye kilitliyor. Anaokullarında bile öğretilen ‘’hareket organına kas denir’’ tanımını bilmezden geliyoruz. Asla ve asla kaslarınızı çalıştırmadan tıbbi anlamda zayıflayamazsınız.
İlk kez 1893 yılında obezite tedavisi için tiroid dokusundan elde edilen ilaçlar kullanılmıştır. Zamanla günümüze kadar pek çok ilaç kullanılmış ve hemen hepsi yan etkilerinden dolayı terk edilmiştir. FDA’a bir müddet önce 23 yıl boyunca hiç bir obezite ilacı için ruhsat başvurusunda bulunulmamıştır. Çünkü obeziteyi engellerken başka bir vücut bölümünü etkilemeyen ilacı bulmak kolay değildir.
Akupunktur, yoga, pilates ve benzeri ekoller de hastalara uygulanmaktadır. Gastrik bant, mide cerrahisi, by-pass metodları, mide botoksu gibi uygulamalar bazı durumlarda yüzgüldürücü olsalar da çok iyi ellerde ve uygun vakalarda gerçekleştirilmelidir. Kişi sonraki hayatında eğer kendine dikkat etmez, davranış, beslenme ve hareket ilkelerine bağlı kalmaz ise bütün bu girişimler de yararsızdır.
Obezite tedavisi günümüzde bir kaos halinde, bir çok meslek grubunun el attığı ve genellikle reklama dayalı olarak (bilinçli ve etik çalışan meslektaşlarım konu dışıdır) sürdürülmektedir. Dilerim bu kaostan kısa sürede düzen kurulur. Su akıp yatağını bulur.