Dr. Mete Ekşioğlu
Dr. Mete Ekşioğlu
E-Posta: [email protected] YAZARIN TÜM YAZILARI

Obezite tedavisinde hastanın rolü

Köşe Yazısını Dinle

Kıymetli okurlarım…

Çağımızın en tehlikeli hastalıklarının başında gelen obezite ne yazık ki yeterince önlenemiyor ve süratle artmaya devam ediyor. Daha önceleri de defalarca yazdığım gibi vücutta normalden fazla yağ bulunması bizleri kronik bir hastalığın pençesine düşürüyor. Yağ hücrelerimiz ve bunlardan salgılanan sayısız biyokimyasal maddelerin (Enflamasyon başta olmak üzere pıhtılaşmaya, damar sertliğine yol açabilen bir çok protein yapıda maddeler) sayısı artarken vücudumuzda oluşan birtakım aksaklıklar da bizleri normal ömür süremizden daha kısa bir zamanda hayattan kopartıyor.

Kimi diyetle, kimi ilaçla, kimi cerrahi operasyonlar ile, kimi mideye konulan aparatlar ile, kimi de duygusal açlığını yenmek için psikolojik destek alarak kilo vermeye  çalışıyor. Yıllarca yapılan bu tedavi metodlarına rağmen istenilen sonuca bir türlü ulaşılamıyor. Oysa geriye dönüp bakıldığında atalarımızın nasıl fit ve sağlıklı bir beden ile yaşamlarını sürdürdüğü incelendiğinde obezite için neler yapmamız gerektiği açıkça ortaya çıkıyor.

Bir obezite kongresinde cerrahi yolla hem şeker kontrolü hem de obezite amaçlı tedavi uygulayan hocalarımızdan birine konuşması sonrası bir soru sormuştum. Hocam ameliyat sayınızın her yıl giderek arttığını söylüyorsunuz. Acaba dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) dünya genelinde başta un olmak üzere ciddi karbonhidrat kısıtlaması getirse ve bunu kontrol etse ameliyat sayılarınız ne olurdu diye. Hoca kısa bir müddet düşündükten sonra tabii ki çok azalırdı dedi. Cevap burada yatıyor zaten kıymetli okurlarım.

Vücutta fazla yağ birikimi ile hekime, veya beslenme uzmanı yetkisi olan bir kişiye başvuran bir hastaya siz 10-15 dakika ayırarak ve sonucunda kalori kısıtlayıcı bir liste vererek asla başarılı olamazsınız.

Bunu için açılacak kliniklerde de bu mutlaka dikkate alınmalıdır. Aşağıda sıralayacağım protokol ile  size başvuran hastaya ilk etapta en az 1 saat zaman ayırmalısınız. İyi bir bilgi alışverişi sonrası dişlerinden ayak tırnaklarına kadar ayrıntılı bir fizik muayene ile hastayı değerlendirmelisiniz. Sonrasında vücudunun yağ, kas, sıvı oranına bakmalısınız. Yağların dağılım yerlerine göre hastayı risk sıralamasına sokmalısınız. Bunun ardından başta karaciğer olmak üzere birtakım organlarda oluşan hasarları sorgulamalı, bazı vitaminleri, hematolojik ve biyokimyasal tetkikleri, açlık insülin düzeylerini, bazı hormonları istemek zorundasınız. Radyolojik olarak hastadan mutlaka tüm batın ultrasonografik değerlendirme istemelisiniz. Günümüzde pahalı tetkiklerden olan omega-3 gibi bazı değerler, ayrıca besin gruplarına karşı olan allerjiler (gluten, laktoz intoleransı vb) hastanın kilo verme hızını değiştirebilir. Bu nedenle gözden kaçmaması için bu tetkiklerin de istenmesi gerekecektir.

Avrupa ve ABD’deki bazı ilgili merkezlerde yukarıda sayılanlara ek olarak hastalara geniş bir bilgi formu verilmektedir. Bu formda hastanın kullandığı kap kacaktan gece kalkıp yeme alışkanlığına, tuz kullanma miktarından tutun da TV karşısında geçirdiği saatlere kadar bir çok sorunun cevabı bulunarak davranışsal olarak da hastaların tanınması sağlanmaktadır. Hatta bu formda 30 kadar soru ile omega-3 sorgulaması yapılarak hastalarda bu yağ asidinin eksik olup olmadığı laboratuvar değerlendirmeye ihtiyaç duymadan yaklaşık olarak tahmin edilebilmektedir.

Yukarıda yazdıklarım obeziteye yaklaşımın ne kadar dikkatli ve zor yapılacak işler olduğunu sizlere anlatmak içindir. Bunu bir diyet listesi ile çözmenin kolay olmayacağı ve olaya geniş bir açıdan bakmak gerektiği kolayca anlaşılmaktadır.

Bir Karadeniz şarkısında söylendiği gibi: Ben yazarken ağladım, okurken de sen ağla.

 

ilk yorumu sen yap

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

BUGÜN EN ÇOK OKUNANLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz..
X