Süper Mario çok konuştu…
Ama şimdiye kadar dişe dokunur bir adımı atmaktan uzak kaldı.
Yani Avrupa Merkez Bankası, lafla peynir gemisi yürütmeye çalıştı!
Sadece faiz indirimleriyle ve küçük çaplı varlık alımlarıyla ekonomiyi canlandırıp başarı sağlanamayacağı belliydi.
Öyle olunca da Başkan Mario Draghi elini para musluğuna atmak zorunda kaldı.
Ve dün Süper Mario ayda 60 milyar Euro‘luk varlık alımı yapacaklarını açıkladı.
Açıklanan programa göre tahvil alımları Mart 2015’te başlayıp 2016 Eylül sonuna kadar sürecek.
Aylık miktarın basına sızdırılanın 10 milyar Euro üzerinde olması…
Özellikle Avrupa borsalarında mini bir doping etkisi yarattı!
Euro/dolar paritesini ise 1,15 seviyesinin altına indirdi. Avrupa’daki birçok ülkenin tahvil faizleri ise dip seviyeyi gördü.
Ancak, açıklanan tahvil alım programı, beklentileri aşan rakamları içerse de iyimserliği törpüleyen unsurlar da dikkat çekti!
Nasıl mı?
Toplam büyüklülüğü bir trilyon 80 milyar Euro’ya ulaşan…
Ve AMB’nin bilançosunu mevcut alımlarla 3,28 trilyona çıkaran yeni programın rakamsal yanı, olanakların fazlasıyla zorlandığını gösteriyor.
Yani Süper Mario, güçlü görünümde de olsa son cephanesini kullanmış olabilir!
Alımların yüzde 20’sinin risk paylaşımına tabi olması... Yani ülkelerin merkez bankalarına yüzde 80 yük benmesi de uygulama adına soru işaretleri oluşturabilmekte.
Bu arada enflasyon yüzde 2’ye gelene kadar genişlemeye olanak tanınması ise…
Ucu açık tercih ortaya konması açısından belirsizlik yaratmakta!
Peki bu paket işe yarayacak mı?
Piyasa oyuncuları için şüphesiz evet.
Ama reel ekonominin canlanması anlamımda; geçmiş deneyimler ve Avrupa’nın ruh hali pek de iyimser şeyler söylemiyor!
Türkiye açısından da ihracat üzerinden reel ekonomiye yansımalarını hem negatif hem de pozitif olarak görmemiz mümkün.
Euro geliri olan sanayiciler açısından… Euro/doların 1,14’e inip daha da düşük seviyelere göz kırpması gelir kaybı demek.
Özellikle de bilançolarının maliyet kalemlerinde dolar payı yüksek olanlar için!
Umalım ki Avrupalılar bollaşacak parayı tüketime yöneltir de… Hiç olmazsa sürümden kazanır ihracatçımız.
Yoksa Euro musluklarının açılması pek de hayra alamet sonuçlar vermez Türkiye açısından!
Yerli Davos ‘iyileşecek’ mi?
Davos’un o eski tadı yok!
Neredeyse her yıl dıırgunluktan nasıl çıkılacağına dönük reçeteler tartışılıyor artık.
Bir de güvenlik sorunları değişmeyen gündemlerden biri haline gelmiş durumda.
Yani vizyoner beyin fırtınalarını bloke eden rutin gündemlere sıkışan bir Davos’u izliyoruz!
Peki Türkiye’nin Davosu ne durumda?
Türkiye’nin Davosu olma çabasındaki Uludağ Ekonomi Zirvesi gün saymaya başladı. 13-14 Mart tarihlerinde düzenlenecek olan zirvenin dişe dokunur bir fayda sağlaması için… Öncelikle altyapı eksikliklerinin giderilmesi… Ve de Bursa’nın es geçilmeden organizasyonun planlanması şart!
Neden mi?
Konaklama, otopark ve toplantı salonlarının yeterliliği büyük çapta bir organizayonu kaldırmaktan uzak.
Bursa Büyükşehir Belediyesi elindeki tüm olanakları Uladağ’a çekidüzen vermek için seferber etmiş durumda.
Ama Ankara’nın yetki devrindeki isteksizliği yapılabilecekleri de sınırlıyor!
Dolayısıyla Uludağ’ın uluslararası bir kimliğe ve marka değerine kavuşması yavaş işleyen bir sürece işaret ediyor.
Keza İstanbullu organizatörlerin Uludağ Ekonomi Zirvesi’de Bursa’nın dinamiklerini gözardı etmesi de kalite konusunda soru işaretleri yaratmakta.
Çünkü…
Bursa, Davos gibi başka özelliği olmayan bir dağ kasabası değil!
Türkiye’nin en üretken ikinci kenti… Ve üst düzey işdünyası temsilcileri de fazlasıyla mevcut.
Medya gücü de yerinde.
Ama, her nedense Bursalı işdünyası temsilcilerine konuşma fırsatı sunulmadığı gibi… Bursa medyasına da hakettiği değer verilmemekte!