Ekonomik sahnenin en can alıcı yansımalarından biri işsizlik.
2008’in sonlarında patlak veren küresel krizin en ağır faturalarından biri de…
Neredeyse istisnasız dünyanın hemen her ülkesinde işsiz kalan milyonlarca insan oldu.
Yani küresel krizin düşük yoğunlukla sürmesi…
İşsizlik sorununu en öncelikli gündem olarak tutmaya devam ediyor!
Ancak, Türkiye gibi son 3 yıldır yüzde 5 olan potansiyel büyümesinin altında kalan…
Ve kalifiye eleman, düşük girişim oranları gibi yapısal sorunları olan ülkelerde istihdam meselesi çok daha kritik önem arz etmekte!
Kasım dönemine ait işsizlik oranının yüzde 10,7 ile son 4 yılın zirvesini zorlaması boşuna değil.
Resmi istatistikler diyor ki; Türkiye’de 3 milyon 96 bin kişi işsiz!
Çalışabilir nüfus grubunda olup işgücü piyasasına çıkan… Yani iş arayıp da iş bulamayanların sayısı bu!
İstihdam edilen 25 milyon 874 bin kişiyi bu rakama eklediğimizde, toplam 28 milyon 970 bin kişilik işgücüne ulaşıyoruz.
İş arayanların toplamdaki işgücüne oranı ise yüzde 10,7 seviyesinde…
İstatistiki bakımdan işsizlik böyle ortaya çıkmakta.
Öncelikle bu azımsanamayacak bir yüzde!
Üstelik son yıllardaki yüksek artışa rağmen işgücüne katılımın ancak yüzde 50,5 düzeyinde olduğunu dikkate alırsak…
Reel anlamda daha yüksek bir işsizlikle karşılaşırız.
İşsizlik rakamlarının bizden yüksek olduğu çok sayıda Avrupa ülkesi var aslında!
Ama bu ülkelerde işgücüne katılımın yüzde 60-70 aralığında seyrettiğini dikkate almakta fayda var.
Yani çeşitli nedenlerle iş aramayan yada aramaktan vazgeçenlerin oranı Türkiye’de daha fazla.
Demek ki; buzdağının bir de görünmeyen kısmı var istatistiklere yansımayan!
Yapısal sorunlara neşter şart
Ancak, sadece çeşitli iç ve dış nedenlerden kaynaklanan düşük büyüme değil ülkemizin sıkıntısı.
İş alanı yaratmanın da ötesinde uzun yılların birikimi yapısal sorunların mirası belimizi büküyor aynı zamanda.
Bu tablonun en belirgin rakamsal yansımasıysa…
Tarım dışı işsizliğin yüzde 12,7 seviyesinde seyrederken genç işsizlik oranının yüzde 19,9’a dayanmış olması!
Ve gençler arasında uzun süreli işsizlik oranı da yaklaşık aynı seviyede.
Yani iş dönüp dolaşıp genç nüfustan verimli biçimde yararlanmaya geliyor.
Çünkü…
OECD verileri diyor ki; 20 – 24 yaş gruplarında istihdamda ve eğitimde yer almayan gençlerin oranı yüzde 31’in üzerinde.
Demek ki eğitim şart!
Nasıl bir eğitim?
Üzerinde fazlasıyla durulan mesleki eğitimin henüz kayda değer bir sonuç vermediğini söylüyor TÜİK verileri.
Çünkü son verilere göre mesleki eğitim veren okullardan mezun olanlar arasındaki işsizlik oranı yüzde 11,4.
Diğer liseleri bitirenlerdeki işsizlik oranı ise yüzde 12,1 düzeyinde.
Akademik hayatın getirisi istihdam açısından biraz daha iyi olsa da…
Neticede eğitim istihdam ilişkisinde oluşan genel tabloda çok çarpıcı bir çarpıklığın meydana gelmesi düşündürücü!
Nasıl mı?
Eğitimini aldığı alanın dışında çalışanların oranı neredeyse yüzde 50 seviyesinde…
Peki neden?
Eğitim uzmanlarıyla işdünyası temsilcilerine yönelttiğim bu sorunun birkaç ayaklı yanıtı var.
Öncelikle meslek seçimindeki yetersiz yönlendirme ve ailelerin bilinçsiz tutumları sorun oluşturmakta!
Eğitim sisteminin işe göre gerçekçi biçimde kurgulanmaması… Kısacası vasıf sorunu da başlıca problemler arasında bulunuyor.
Bir de iş beğenmeme gibi bir lüksün fazlasıyla kullanıldığını söylüyor işdünyası temsilcileri!