Dünyanın temel dertlerindendir iş ve aş yaratabilmek.
Nüfus artışı, toplumsal ve ekonomik değişimler…
Özellikle de kapitalizmin ürettiği döngüsel krizler…
Dünyanın birçok ülkesi için başlıca gündemin işsizlikle mücadele olmasını mecbur kılmakta!
Türkiye örneğine baktığımızda aşırı yüksek olmamakla birlikte kronik bir işsizlik sorunu söz konusu!
Kışın artan yazın ise azalmakla birlikte genelde yüzde 8’in altına inmeyen işsizlik oranı gelişmiş ülke kriterlerine pek de uymuyor.
Gerçi 2008’de patlak veren küresel kriz sonrası anlı şanlı birçok ekonomi de yüksek işsizlikle tanıştı.
Ama birkaçı hariç çoğu toparlanma moduna girmiş durumda!
Türkiye’yi istihdamda gelişmiş ülkelerden ayıran bir başka unsursa…
‘Resmi işsizlik’ ve ‘sokaktaki işsizlik’ gibi bilimsel olmamakla birlikte…
Siyasilerin sıkça kullanmasıyla toplumsal hafızaya yerleşen kavramların…
Yarattığı ikilemin yaşanıyor olması!
Neticeyse TÜİK’in açıkladığı rakamların çok üstünde bir işsizliğin olduğuna dönük iddiaların kafaları karıştırması olarak karşımıza çıkıyor.
Aslında her iki tespitin de kendine göre doğruluk payları var.
Nasıl yani?
Bilimsel adıyla işgücüne katılımın düşük kalması bu ikileme yolaçan temel neden!
Yani TÜİK’in yaptığı anketlerde…
“İş arıyorum” diyenlerin çalışabilir nüfusun neredeyse sadece yarısını temsil etmesi...
İstatistiklerde işsizlik oranın çalışabilir nüfusla kıyaslandığında olduğundan düşük görünmesine yol açmakta.
TÜİK verilerinin şüpheli görünmesine yolaçan bu durum…
Aslında teknik olarak bir hatayı içermiyor!
Çünkü…
Diğer ülkeler de işgücüne katılıma göre işsizliği hesaplamakta.
Aradaki temel fark ise…
Gelişmiş hatta gelişmekte olan ülkelerin çoğunda işgücüne katılım oranlarının yüzde 60 ile 80 aralığında değişmesi!
Yani çalışabilir nüfusun büyükçe bir bölümü iş aramakta…
Bir başka deyişle Türkiye bu kategoride olsaydı…
İşsizlik oranı mevcut durumdan iki kat yukarda olurdu!
Dün TÜİK’in açıkladığı ve nisan itibarıyla…
Türkiye’nin üç aylık ortalamalarını içeren istihdam verilerini bu çerçeveden değerlendirerek…
Ülkemizin istihdam ve işsizlik tablosunu daha iyi anlamamız mümkün olabilir.
Bardak boş mu, dolu mu?
Öncelikle veriler 2014‘ün aynı dönemine göre negatif bir artışa işaret ediyor!
Mesela işsizlik oranı 0,6 puanlık artışla yüzde 9,6 seviyesine çıkmış durumda.
Ancak, tek haneli bir rakamın kayıtlara geçmesi 2015 adına sevindirici bir tablo!
Yine de tarım dışı işsizliğin 0,8 puanlık artışla yüzde 11,6’ya tırmanması…
Veya genç işsizliğin 1,5 puanlık artışa imza atıp yüzde 17’ye tırmanması…
Bu yılın istihdam yaratmada geçen yıl kadar başarılı olmadığının ispatı.
Ancak, yukarıda kritik önemine değindiğim işgücüne katılım oranını dikkate aldığımızda görünüm bir miktar değişmekte!
Kadınların yükselişi güzel ama…
Öncelikle yüzde 51,1 gibi çok düşük bir işgücüne katılım söz konusu.
Yani bir yandan gelişmiş ülkeler kadar insanımıza iş yaratamadığımızı gösteriyor bu oran!
Diğer yandan da mesleksizlik, kalifiye eleman sıkıntısı ve iş beğenmeme gibi sendromların…
Hala çok etkili olduğunu görüyoruz.
Sevindirici gelişme ise 0,4 puanlık bir artışın gerçekleşmesi!
Zorunluluklar ve ekonomiye dair umutlar iş arayanları çoğaltmaya başlamış demektir.
Bir başka dikkat çekici nokta ise kadınların işgücüne katılım oranında 0,7 puanlık bir artışın yaşanması.
Buna karşın çalışabilir nüfustaki kadınların ancak yüzde 31,4’ü (üçte biri bile değil) olanak bularak işgücü piyasasında ‘ben de varım’ diyor.
İş bulabilmesi ise ayrı bir dert!