Feridun Eyüpoğlu
Feridun Eyüpoğlu

Türkiye’nin risk primi ve piyasalar

Piyasalarda kafa karışıklığının tırmandığı günlerdeyiz.

Herkes doları, altını, borsayı merak ediyor.

Kimi tasarruflarını koruma derdinde kimi ise borç yüküyle boğuşuyor.

Borsa tarafında ise zarardan kaçış için çareler arayanlar çoğalmakta!

Çünkü mayıs ayında sadece Türk para piyasalarının tadı kaçmadı.

Küresel çapta azalan risk iştahı dengeleri bozmaya başladı.

Ve bu tablonun iç yansımaları da var elbette ki.

Neticede suların kolayca durulamayacağı günlerdeyiz!

İnsanların önünü görme çabası da artan belirsizlikler yüzünden boşa çıkmakta.

Ve piyasalardaki bu manzaranın reel ekonomi yansımalarının da olacağı unutulmamalı.

Ekonominin nasıl bir seyir izleyeceğini öngörmeden önce piyasalardaki son duruma ve beklentilere bakalım.

Dolar/TL dün 6,24’ü aşarak 24 Eylül 2018’den sonraki en yüksek seviyeyi gördü!

Euro/TL 7,009’la 11 Ekim sonrasındaki zirve değerine ulaştı.

Gram altınsa 258 TL ile 5 Eylül’den bu yana en yüksek seviyeye çıktı.

Gösterge yıllık faiz oranı da yüzde 26’yı aşarak geçen son 7 ayın zirvesine yükseldi.

BIST 100 Endeksi ise 89 bin puanın altına inerek yıl başından bu yana elde ettiği tüm kazançlarını sildi!

Bütün bu manzaranın en temel yansımasıysa Türkiye’nin 5 yıllık risk primini içeren CDS’lerinin 482 baz puana çıkarak Eylül 2018 sonrası zirve değerini görmesiydi.

Aslında tavuk ve yumurta hikayesi CDS’te kendini gösteriyor.

Nasıl mı?

Çeşitli gelişmeler nedeniyle ülke risk primi yükselince piyasalarda negatif fiyatlama artmakta.

Piyasalardaki bu negatif atmosferse CDS’leri yükseltiyor.

Neticede ülke risk primimiz Arjantin’den sonra açık ara dünya ikinciliğine taşıdı Türkiye’yi!  

Dolayısıyla istikrar için öncelikle risk priminin düşmesi lazım.  

Dün de görüldüğü üzere Merkez Bankası’nın hamleleri mevcut atmosferde işe yaramaktan uzak kalıyor.

MB yönetimi bir yanda repo ihalelerine ara verip faizi dolaylı yolla yüzde 25,5’e çekti!

Zorunlu karşılıklarla değiştirerek piyasaya önce 2,8 milyar doların çıkmasını sağladı.

Ardındansa yine zorunlu karşılık hamlesiyle 3 milyar doları piyasadan çekti.

Bu tuhaf hamlelerin sonucuna baktığımızdaysa doların sadece 2 kuruş geri geldiğini gördük.

Sonrasındaysa yükseliş tekrar başladı!

 

Reel ekonomiyi bekleyen riskler

 

Kısacası iç ve dış konjontürün lehimize bir gelişmeye sahne olmaması halinde durum daha kötüye gidebilir.

Ancak umutvar bir tablo görünmüyor ufukta.

Mesela Hazine’nin yılın ilk 4 aydaki nakit açığı 52 milyar liraya ulaşarak yıllık hedefin yüzde 50’si aştı.

Seçimler nedeniyle 23 Haziran’a kadar açığın artması kaçınılmaz görünüyor.

Keza detayları beklenen reform paketlerine ilişkin endişeler de artmakta.

Dışta ise özellikle küresel ticaret savaşlarına dönük endişeler ve jeopolitik riskler net biçimde piyasaları germekte!

Türkiye’nin iç koşullarıyla negatif ayrıştığı bu piyasa ortamının devamı halinde düşük büyümeye karşın yüksek enflasyon ve işsizlik gibi reel ekonomik yansımaları yaşamamız zor değil.

ilk yorumu sen yap

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

BUGÜN EN ÇOK OKUNANLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz..
X