Hasan Ali Çavuş
Hasan Ali Çavuş

Helsinki izlenimlerim…

Köşe Yazısını Dinle

Fransa, Belçika, Almanya, Macaristan, Danimarka, İsveç, Litvanya, İtalya, Bulgaristan, Kırgızistan, Kazakistan ve kendi memleketim Yunanistan derken…

Bu kez eşim ve kızımla birlikte yolum, oğlumun yaklaşık 1,5 yıldır yaşadığı Finlandiya’nın başkenti Helsinki’ye düştü.

Sabiha Gökçen Havalimanı’nda başlayan yolculuğumuz yaklaşık 3,5 saat sürdü.

Helsinki Vantaa Havalimanı terminaline girdiğimde ilk dikkatimi çeken bir çeşme oldu.

Üzerinde, ülkedeki musluk suyunun kalitesinden söz edilerek, “Lütfen bir yudum alın, şişenizi doldurun ve keyfinizi çıkarın” yazıyordu.

Bize de tadına bakıp ‘Su gibi aziz olun’ demek kaldı.

Tabii Bursa’da da benzer bir adım atılsa ne iyi olur diye düşünmeden edemedim.

Bursa’nın suyu dünyanın en lezzetli sularından nihayetinde…

Bence, Yenişehir Havalimanı, Bursa Otobüs Terminali, BUDO İskelesi ve şehre giriş noktalarındaki dinlenme tesislerine bu tür çeşmeler yapılabilir.

Üzerine de Evliya Çelebi’nin ‘Velhasıl Bursa sudan ibarettir’ sözü yazılabilir.

Helsinki’de musluktan akan suyu içmeye doyamadığımı hatırlatayım.

***

 

Neyse…

Bir yudum suyunu içerek ‘merhaba’ dediğimiz ülkede nihayet oğlum karşımda…

Doyasıya birbirimize sarıldıktan sonra eve gitmek üzere raylı sisteme doğru ilerledik.

Otomattan, kalacağımız gün sayısını hesap ederek ulaşım kartımızı aldık.

Trene ilerlerken ne kart okuttuk ne turnikeden geçtik.

Trenin içinde ‘Biletsiz bindiği tespit edilen yolcuya 100 Euro ceza kesilir’ yazıyordu.

Otobüslere ise bizde olduğu gibi kart okutularak biniliyor.

***

Oğlumun kaldığı eve gidip biraz dinlendikten sonra akşam şehir merkezinde tur attık.

Kamu binaları ve evlerdeki Ukrayna bayrakları dikkatimi çekti.

Sahilde buz tutmuş denizle karşılaştık.

Kıyıdaki saunaları ve yanındaki havuzlarda buz gibi suya giren insanları görünce iyice üşüdüm.

Bir hafta boyunca, sağlık açısından yararlı olduğu söylenen bu şoku yaşayıp yaşamama arasındaki ince çizgide gidip gelsem de cesaret edemedim.

İlk akşam ülkenin fast food zinciri Hesburger’de bir şeyler atıştırdık.

İçeride çocuk oyun alanları bile vardı.

Türkiye de güçlü fast food zincirini oluştursa ne iyi olur değil mi?

***

İkinci gün Suomenlinna Adası’na gitmek üzere feribota bindik.

Buzları kırarak ilerleyen feribotta kısa bir yolculuğun ardından adaya ulaştık.

Şehrin savunmasında önemli roller üstlenmiş ada, UNESCO Dünya Mirası listesinde yer alıyor.

Rengârenk evleri, sıcacık kafeleri, kalesi, müzesi ile gerçekten sizi farklı bir dünyaya götürüyor.

Bu arada, adaya yanaşan Fin ordusuna ait bir fırkateyni ve askerleri görünce son dönemdeki gelişmeler geldi aklıma…

Biliyorsunuz…

Finlandiya, Rusya-Ukrayna savaşının ardından NATO’ya giren 31. ülke olmuştu.

Finlandiya bölge güvenliği açısından çok kritik bir ülke…

Rusya ile 1.340 kilometre uzunluğunda bir sınırı var.

Göçmen akını nedeniyle Finler sınırı kapatmıştı.

Putin de, geçtiğimiz günlerde sınıra yığınak yapacağını açıklamıştı.

Bölge, önümüzdeki günlerde farklı gelişmelere gebe gibi görünüyor.

***

Adadan ayrıldıktan sonra fazlasıyla üşüdüğümüzü fark ettik.

Sıcak bir çorba iyi gider diye düşünürken…

Oğlum ‘Tam yerindeyiz’ dedi.

Küçük dükkânların bulunduğu kapalı bir çarşı içerisindeki mekana yöneldik.

Çarşıda tezgâhlar balık çeşitleri ve geyik etleri ile dolu.

Biz “Finlandiya’nın efsane çorbası” Lohikeitto’yu tercih ettik.

Yanında iki dilim kara çavdar ekmeği ve tereyağı ile servis edilen somon çorbası gerçekten müthişti.

Bu arada Helsinki’de lüks restoranların sayısı da oldukça fazla.

Ülkede kişi başına düşen gelir bizim 4-5 katımız olduğundan günün her saatinde bu tür mekânlarda insanları görebiliyorsunuz.

***

Üçüncü gün programımızda katedraller, meydanlar ve çarşı pazar vardı.

Helsinki Katedrali ile Taş Kilise görülmesi gereken yerler.

Helsinki Katedrali’nin önündeki Senato Meydanı ve çevresi, kent merkezinin en eski bölümünü oluşturuyor.

Meydanın çevresindeki ünlü yapılar arasında, Helsinki Katedrali’nin yanı sıra, Helsinki Üniversitesi’nin merkez binaları, Hükûmet Sarayı ve 1757 yılına dayanan Helsinki’nin en eski binası olan Sederholm Evi bulunuyor.

Bir de tarihi Milli Kütüphane…

Eczacı oğlumun ‘İlaç Araştırma Geliştirme’ üzerine yüksek lisansını yaptığı Helsinki Üniversitesi’ni gezerken farklı bir gurur yaşadık tabii ki…

Helsinki Üniversitesi’nin kampüslerini, kütüphanesini ve imkânlarını görünce dünya sıralamasında neden üst sıralarda yer aldığını rahatlıkla anlabiliyorsunuz.

Maalesef…

Türkiye’nin bu konuda yolu çok uzun.

Dünya sıralamasında en üst noktadaki üniversitemiz ODTÜ.

O da 336’ncı sırada…

Detayları merak eden ‘QS Dünya Üniversiteleri Sıralaması 2024’e bakabilir.

Finlandiya, lisans öncesi eğitim öğretimde de dünyada fark yaratan ülkelerden.

Bu nedenle Türkiye’de sık sık ‘Finlandiya modeli’ gündeme geliyor.

Ülkenin eğitim sistemindeki başarısında; ‘fırsat eşitliği, esneklik, özerklik, bireysel ihtiyaçların karşılanması, öğrenme ortamı, finansal destekler ve öğretmen eğitimi’ öne çıkıyor.

Mesela Helsinki’de gördüğüm okulların etrafı ne duvarla ne de çitle çevrili…

Okullar daha çok bir parkı, sosyal alanı andırıyor.

İlköğretimde günde en fazla 4 saat ders işleniyor.

Ondan sonra herkes özgür, etraflarında da bolca zaman geçirecekleri, spor yapacakları alanlar var.

Küçücük çocukların, öğretmenlerinin öncülüğünde sokaklarda tur atmasından da çok etkilendim.

Tek sıra halinde hem geziyorlar, hem trafikle ilgili bilgiler alıyorlar hem de gittikleri parklarda doyasıya eğleniyorlardı.

Ne diyelim darısı başımıza…

***

Dördüncü gün Genelkurmay Başkanlığı, Cumhurbaşkanlığı konutu, parlamento binası ve onun tam karşısındaki dev meydan ile Oodi Helsinki Merkez Kütüphanesi’ni gezdik, gördük.

Parlamento binasının tam karşısında bulunan ve hükümetle halk arasındaki ilişkiyi sembolize eden kütüphane, beni Helsinki’de en çok etkileyen yer oldu.

Gerek mimarisi, gerek işlevselliği, gerekse barındırdığı anlamlarla…

Çocuklar, gençler olabildiğince özgür, farklı oturma alanlarında her yaştan insan rahat bir şekilde zaman geçiriyor.

Milyonlarca kitap arasında stüdyolar, dikiş nakış gibi farklı alanlara yönelik atölyeler, sessiz çalışma alanları, toplantı odaları, konferans ve sergi salonları, rahat oturma grupları ve alanları, son teknoloji bilgisayar ve oyun odaları ile kafeler var.

Bir yanda montunu, ayakkabısını sağa sola atıp uzanmış kitap okuyan, ders çalışan gençler; diğer yanda çocuğuna masal okuyan babalar…

Atölyelerde birbirinden farklı çalışmalar yapan kadınlar, 3D yazıcılar, grafikerlerin yoğun çalışmaları…

Ülkemizde 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimler öncesinde adaylar keşke bu tür projeleri açıklasa…

***

Helsinki ziyaretimizin sonuna yaklaşırken, zaman zaman kafelerde soluklandık, marketleri ve çarşı pazarı gezdik.

Kentin gözde bölgelerinden birinde bulunan deniz kıyısındaki Regatta adlı kulübeyi andıran meşhur bir mekânda içtiğimiz kahve ve yediğimiz yaban mersinli turta mükemmeldi.

Bir yanda mekânın dışında yakılmış bir ateşte ülkeye özgü sosislerden kızartanlar diğer yanda buzun üzerine kurulmuş bir düzenekle küçük çocuğuna kayak keyfi yaşatan babalar, öbür tarafta bisikleti ile soğuk havaya aldırış etmeden tur atan Finler…

Çarşıya gelince…

Birbirinden ilginç mimariye sahip binalarda dünyaca ünlü markaların göz kamaştıran mağazaları, ünlü markaların son kreasyonlarını giymiş insanlar, lüks restoranlarda şaraplarını yudumlayan çiftler, eşine benzerine az rastlanır pasajlar ve kapılar…

Yolun ortasından sıkça geçen tramvaylar…

Kısacası güzellik adına akla gelebilecek ne varsa var…

Şehir içinde bizdeki gibi devasa bir AVM yok.

Ülkede 6 gün boyunca gördüğüm tek olumsuz diyebileceğim durum, metronun girişinde bir gazete standının önünde sarhoş birinin bağırmasıydı.

Onun da kimseye zararı yoktu.

***

Helsinki’de dikkatimi çeken farklı konuları da sizlere aktarayım.

Çok sayıda Rus, Somalili ve Iraklı yaşıyor.

Yabancılara yönelik en ufak bir ayrımcılık yok.

Farklı etnik gruplar iyi entegre olmuşlar.

Okul çıkışlarında siyahi ve Finli çocukları el ele görüyorsunuz.

Evlerde ve binalarda çöpler vatandaşlar tarafından ayrıştırılarak çöp konteynerlerinin farklı bölümlerine atılıyor.

Tüketimin artmaması için alkol fiyatları çok yüksek. En ufak bir bira 8 Euro.

Bir porsiyon yemek ortalama 15 Euro’dan başlıyor.

Kahve tüketimi çok yüksek ve kafelerde fiyatı 4,5 Euro civarında.

Belirli noktalarda 1,5-2 Euro’ya satılan filtre kahveler de var.

Ülkede yıllık kişi başı gelirin 60 bin dolar olduğu düşünüldüğünde onlara göre fiyatlar normal.

Elektrikli araç sayısı oldukça fazla, toplu taşımadaki otobüslerin de çoğu elektrikli.

Benzinin litresi 66 lira civarında.

Finler sessiz, sakin, hoşgörülü insanlar.

Resmi dil Fince ve İsveçce.

Arabadan çok sauna var.

Zaman zaman ortaya çıkan kuzey ışıklarını görmek için milyonlarca ziyaretçi geliyor.

Maaşlar çok yüksek.

Nüfus 5,5 milyon civarında.

Taksiler lüks.

Nakit ödeme yok denecek kadar az.

Marketlerin çoğunda kasiyer yok.

Sessiz sakin yaşam için ideal bir ülke.

***

Dönünce birçok arkadaşım Finlandiya nasıldı, ne düşünüyorsun diye sordu.

Özetle şunları söyledim:

“Adamlar buzlar arasında dünyaya örnek yaşanabilir bir ülke yaratmış. Biz ise cennet gibi vatanımızı bir türlü hak ettiği yere getiremiyoruz. Keşke Atatürk 20 yıl daha yaşasaydı.’

 

 

 

 

ilk yorumu sen yap

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

BUGÜN EN ÇOK OKUNANLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz..
X