İlhan Ateş
İlhan Ateş
E-Posta: [email protected] YAZARIN TÜM YAZILARI

İnce duyguların insanı

Köşe Yazısını Dinle

On sekiz gün önce yani 08 Ocak’ta vefat eden Selim İleri ince duyguların insanıydı, bunu birçok kitabında hisseder, algılardınız. Bu yönüyle edebiyat dünyamızda kendine özgü bir yer edinmiştir. Roman, öykü, senaryo, oyun, deneme, sanat eleştirmenliği, köşe yazarlığı gibi değişik alanlarda yazdığı yüze yakın eserle Türk edebiyatının en üretken birkaç yazarından biridir. Övgüye değer yönlerinden biri de edebiyatımızın geçmiş değerli isimlerini unutturmamak, onları genç nesillere tanıtmak için gösterdiği çabadır. Benim de Halid Ziya Uşaklıgil, Hüseyin Rahmi Gürpınar, Abdülhak Şinasi Hisar, Refik Halid Karay, Reşat Nuri Güntekin gibi yazarlarımızı okumaya başlamam onun köşe yazıları sayesindedir. O eserlerinde şimdiden çok geçmişe ağırlık vermiştir. Kendisi ve başkalarıyla ilgili bilgiler anı kitapları kadar roman ve denemelerinde de karşımıza çıkar. Bu kitaplarda ilginç ayrıntılara rastlarız. İşte onlardan bazıları:

“Anılar: Issız ve Yağmurlu” anı kitabında yazar olmasında pay sahibi edebiyat öğretmeni Rauf Mutluay’ı “harika” diye niteler. “Aşk korkunç bir bağımlılık. İnsan hiç âşık olmamalı, aşktan sürekli kaçtım!” der. “Sıkılgan ve utangacım. Fotoğraflar bana hüzün veriyor. Albümüm yok gibi, yırttım çoğu fotoğrafları. Hayat aslında herkes için ıssızdır, sadece çalışmak iyi gelir… Bir roman yazarken başlarda siz karakterleri kukla gibi oynatırsınız. Roman ilerledikçe o kuklalar sizi oynatmaya başlarlar. Benim yaşama bakışım Fellinivari bir kara alay.  Bende melek ve şeytan da vardır ama soytarı ön plandadır. Düşünce kurtarıcıdır, yazmalı, çizmeli” diye devam eder…

“Ada, Her Yalnızlık Gibi” adlı romanında ilkokuldayken bir öğretmeninin “Sen şişmansın, almıyorum seni tango dans grubuna!” demesini unutamadığını, içine işlemiş olduğunu anlatır… Annesiyle ilgili olansa acıdır. Alzheimer hastası annesi bazen evden dışarı çıkarmış. Kaybolmasından korkan Selim İleri bunu önlemek için çok çaba sarfetmiş ama başarılı olamadığı zamanların birinde kendini kaybetmiş, annesine bir tokat atmış. İçine dert olan bu tokatı itiraf ediyor, “Nasıl oldu da anneme tokat attım!” diye kendiyle hesaplaşıp durmuş… “Yazdığım oyunlar sergilendiğinde hiçbiri içime sinmedi. Bir oyunumun tiyatroya uyarlanması esnasında tiyatro oyuncularıyla birlikte çalıştım ama onların eserimi yorumlayışları kadar davranışlarını da sevmedim. Tiyatro oyuncuları zor insanlar, bir daha asla bir oyunumu tiyatroya uyarlatmayacağım!” diye karar aldığını yazar… İçinde büyüdüğü aile ortamı da sıcak olmaktan uzaktır: “Babam İTÜ’de ordinaryüs profesördü. Soğuk ve sevgisiz bir ev ortamında büyüdüm. Babam, ailesine yabancıydı, biz de babama. Sadece ablamı sevdi, ablam da babamı. Genç denilecek yaşta öldü babam. Ablam edebiyatı hiç sevmedi ama beni okudu, ilk okurum ablam oldu” diye anlatır…

“Kar Yağıyor Hayatıma” adlı deneme kitabında Sadri Alışık ile ilgili şeyler vardır. “Sadri Alışık bir israf etme, ziyan etme esprisiyle yaklaşırdı paraya. ‘Kazandıklarımdan beş kuruş biriktirmedim, iyi ki de böyle yaptım!’ derdi. Evin tüm odalarının ışıkları yanardı” diye not düşer…

“Bir Akşam Alacası” adlı romanında “Bir romancı yaşamındaki bir sahnenin günün birinde up uzun bir anlatıya yol açacağını bilir. Ama aynı romancı, yaşantısındaki pek çok sahnenin bir romana, up uzun bir anlatıya nasıl yedirileceğini çoğu zaman bilemez ve darmadağınık şeyler yazar…İngilizce ve Fransızca’daki dişi erkek ayrımı yazarı uzun bir cümlede isimleri sık sık tekrar etmekten kurtarır” der…

Selim İleri’yi tanıtan “Her Gece Bodrum” romanıdır. Bodrum’un da tanıtıldığı roman, bir grubun Bodrum’daki on üç günlük tatilinin bir dökümüdür. Grupta Cem, Emine, Kerem, Ahmet, Tarık, Haydar, Betigül vardır. Cem, yalnız, kuruntulu, çirkin, zaman zaman bir ruh hastası izlenimi veren biridir. Tekne sahibi Haydar serserinin tekidir. Tarık arabayı kullanan, fotoğraf çekme meraklısı bir gençtir. Betigül ise zengin bir duldur. Aşkın epey yer tuttuğu, siyasi konuşmaların da yer aldığı kitapta iç konuşmalar büyük ağırlık taşır. İlk bölümde egemen figür Cem’i, ikinci bölümdeyse otuz iki yaşındaki evlenmemiş, kız kurusu kompleksi duyan Emine’yi görürüz. Bu grubun ilişkilerinde yapaylık aşılamaz, zira birbirlerine batan özellikleri az değildir. Gerilirler sık sık, habire birbirlerini iğnelerler. Her birinin iç konuşmaları birbirlerine olan öfkelerini, çekememezliklerini ortaya koyar. Emine ve Cem sanki birer Dostoyevski kahramanları gibidirler…

ilk yorumu sen yap

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

BUGÜN EN ÇOK OKUNANLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz..
X