27 Mayıs askeri darbesiyle ilgili çok şey yazıldı çizildi. Darbeyi yapan askerdi ama darbeyi teşvik eden o günün basınıydı.Yargı, Üniversite, “aydın” CHP’de basınla birlikteydi Basın yoluyla uydurulan yalan haber ve iftiraların haddi hesabı yoktu. Hangi vicdan bunu yapar demeyin, o günlerin evveli ve sonrasında yayınlanan gazetelere, köşe yazılarına, hatıratlara bir göz atın yeter.
Çeşitli desise ve iftiralarla ülkenin Başbakanı ve arkadaşları darağacına gönderildi. Bugün hukuktan şikâyet edenler, Yassıada’daki hukuk cinayetini alkışlıyordu. On bir ay süren yargılama her şeyi ile bir rezaletti.Yetmezmiş gibi 27 Mayıs darbesini yıllarca resmi bayram olarak kutlatıldı. 27 Mayıs darbesi niye yapıldı? Prof. Dr. Teoman Durali, “Öyle geçer ki zaman” kitabında şunları söylüyor:
” Kemaliliğin ihyası öngörülüyor. Demokrat Parti döneminde yaratılan algı ile felce uğruyor Atatürkçülük. 27 Mayısla birlikte bu öne çıkarılıyor ve bir baskı unsuru olarak kullanılıyor. Sağcısıyla, solcusuyla herkesin birleştiği bir nokta oluyor Atatürk. Solcular Mustafa Kemal’i kendi kafalarına göre, Kurtuluş savaşından dolayı emperyalizm karşıtı şeklinde tanıtıyorlar. Gerçekten emperyalist karşıtı bir savaş mıydı, değil miydi ayrı bir tahlil gerektirir. Öbürleri, Avrupa’ya yamanma sürecinin öncüsü önderi olması babında bunu söylemeseler de bu böyleydi. Yeniçağ dindışı Avrupa ile ondan sonra gelen İngiliz-Yahudi medeniyetinin savundukları değerlerin dışındakiler toptan kötüdürler. Özellikle de, onlara göre, İslam medeniyetindekilerinden kötüsü yoktur olamaz da.( Bu zihniyet Atatürk’ü kendi saflarında göstermek için her türlü oyuna başvurmuşlardır.)
Devlet ikiye ayrılmıştı. Askeri idareden sonra Halk Partisi iktidara getirildi. Askeri idare zaten son derece yobaz bir Atatürkçüydü, onun arkasında da Halk Partisi vardı. Halk Partisi memur partisiydi. 1962’de Halk Partisi ile Adalet Partisi arasında bir karma hükümet kuruldu, başbakanlığa da İsmet İnönü getirildi. Bu yeni dönemde de aşırı derecede bir dil tasfiyesi baş gösterdi. Dil kurumu baş tacı edildi. Ali Püsküllüoğlu gibileri gözde kişiler oldular; sözlükleri yayımlandı. Muhafazakârlar ile çağdaş Atatürkçüler arasında, dil konusu başta olmak üzere, her alanda müthiş bir kavga baş gösterdi.
Cevat Ulunay’ın, Burhan Felek’İn, Refik Halid’in, Falih Rıfkı’nın dili ile Çetin Altan’ların, İlhan Selçuk’un dili gece ile gündüz gibiydi. Çağdaşçılar da solcu ve sağcı olmak üzere bölündüler. Sözüm ona sağcıların da üçe bölündüğünü görüyoruz: Avrupa-Amerikacılar, Türkçüler ile Müslümanlar. Necmettin Erbakan yeni yeni görülüyor, çok kabaran, hızlanan, büyüyen solculuğa karşı Alparslan Türkeş’in teşkil ettiği set de var. Bunlar önce Bozkurtlardı, sonra Ülkücü oldular.
Sol Kemalizm ile komunistlerin Atatürkçülüğü arasında fazla fark yok. Tek istisna nevi şahsına mahsus Hikmet Kıvılcımlı. Onun dışında hepsi değerlerimize düşman. Okuldan başlıyor bu.”Osmanlı” dedin mi nefret bulutları yükseliyor.”
Memurlar, yarım aydınlar Demokrat Partiye, Menderes’e şiddetle karşıdırlar. Benzerini bugün de görüyoruz. Halk kesimi neyi destekliyorsa onlar aksini yapıyor. 27 Mayıs sol hareketlerin gelişmesine ön ayak olmuştur.
Sol mihraklarda var olan Osmanlı nefretini, bu mihrakların dine bakışlarıyla değerlendirebiliriz. 27 Mayıs darbesi, sonradan gelen darbelerin hazırlayıcısıdır. 1972 Muhtırası, 12 Eylül askeri darbesi, 28 Şubat post modern darbe, arada muhtıralar, 15 Temmuz,yüksek yargının AK Parti’yi kapatmaya yönelik girişimleri vs. 27 Mayıs darbesi CHP dışında bütün partilere düşman bir zihniyetin adımıdır.