‘İnsan hürriyeti’ mefhumu ahlak fikrinden ayrılamaz. Ahlak tarihinde, bu düşüncenin geçirdiği gelişmelere rağmen , hürriyet bütün dönüşme ve gelişmelerde sabit değer olarak kalmıştır.
Hürriyetin reddiyle fikir olarak ahlak da reddedilmektedir. Fizik için mekân veya miktar ne ise, ahlak için de hürriyet odur. Akıl mekân ve miktarı idrak eder, ama hürriyeti edemez. Akıl ile her hakiki ahlak arasındaki ayrılış burada başlar.
Hürriyet akıldışı bir kategoridir. Aklın fonksiyonu ise her şeyde tabiatı, mekanizmayı, hesabı keşfetmekten ibarettir ki eninde sonunda her şeyin içinde kendini keşfetmesi demektir,bu… Onun için akıl durmadan bir daire içinde döner. Çünkü tabiat içinde kendinden yani mekanizmadan daha büyük bir şey bulamaz.
Birçok ahlak teorilerinin paradoksu bununla izah edilebilir. Bu teoriler karmakarışık hesaplarının altını çizmek suretiyle düşüncelerini sona erdirerek şu neticeye varıyorlar: Fedakârlık= hodbinlik, zevkin inkârı= zevk. Bu netice Voltaire’i ünlü (saçmaya indirgeme) metodunu ortaya koymaya sevk etmişti.
Buna göre ahlak fenomeninin aklî (mantıkî) tahlili, ahlakı,belki tahlil yapanın kendisini bile hayret içinde bırakarak tabiata, menfaatperestliğe, hodbinliğe irca edecektir. Tabiat içinde akıl salt tabiatı, yani umumi ve her yerde varolan illiyeti; insanda ise yine tabiat, içgüdülerin iki amiri olan acı ve zevkin hakimiyetini keşfeder ki bunlar,insanın köleliğini, hür olmayışını gösterir.
Ahlak aklın mahsulü değildir, prensip olarak da, tabiat olarak da…Akıl yalnız şeyler arasındaki münasebetleri tetkik ve tespit edebilir; ahlaken tasvip veya red mevzubahis olunca, akıl hakiki manada hüküm veremez. Binaenaleyh, mesela, insanları manevi bakımdan yeknasak kılmanın caiz olmadığı prensibi ahlaken herkese tabii gelmekle beraber aklen ispat edilemez. Bir şeyin (ahlak bakımından)”iyi olmayışı” ilmen ispat edilemez. Güzel olan güzel olmayan arasındaki münasebeti ilmi olarak tespit etmenin mümkünatı yoktur.
Fransız İhtilali’nin ünlü üç parolası olan” eşitlik- hürriyet- kardeşlik”in ilimden iştikakı mümkün olmadığı gibi, bunlar ilimce de ispat edilemez.
Aklın ahlakla ilgisi nedir? Bu soruya Hume pek açık ve tutarlı bir şekilde cevap veriyor: “Bir suç, akıl için, muayyen bir şahsiyet ve o durumla ilgili bir sürü motif, düşünce ve fiillerden başka bir şey değildir. Bu bağı biz tetkik edip, fiilin oluşması ve tahakkuk ettirilmesini izah edebiliriz; fakat fiili ahlak bakımından bir kötülük olarak vasıflandıran o kötüleme tavrıysa , söz hakkını ancak hissiyatımıza tanırsak meydana gelir.
Başka bir yerde de şöyle diyor:” Akıl tümüyle şeyler arasındaki münasebetleri keşfetmekten başka bir şey yapmaya muktedir değildir; değer yargısına, bilakis, yepyeni bir unsur iltihak ettiğinde fiiliyatta mevcut olmayan bu unsur ancak hissiyatın üretim gücü ile açıklanabilir.
İşin özü şudur: Din olmasaydı biyolojik hayatı insani hayatın seviyesine çıkaran bu değerler, meçhul ve anlaşılmaz kalırdı. Çünkü din, daha ulvi bir başka alemin mahiyeti hakkında “bilgi”, ahlak ise manası hakkında “bilgi”dir.
Doğu ve Batı arasında İslam. Ali İzzetbegoviç. Nehir yay.