Mahallemiz otuz haneyi bulmuştu, artık bakkal dükkanımız da vardı. Bakkal dükkanını Ferhat Aga açmıştı. Ferhat aga’nın mesleği inşaatçılık, çok güzel duvar ustası olduğunu büyüklerimizden duyardık.
Ferhat aga işe gittiği için gündüzleri bakkalda genelde karısı dururdu.İri yarı bir kadındı. Okuma yazması yoktu. Veresiye defteriyle bakkala gidilir,ekmek şeker, tuz gibi ihtiyaçlar temin edilirdi. Veresiye defterin üzerine kaç ekmek alındıysa o kadar ekmek kırıntısı, şeker için azıcık toz şeker konur akşama Ferhat aga işten gelince bunları deftere kaydederdi. Bakkaldan alınan her şey için bu yöntem uygulanırdı. Ferhat aganın yaşlı annesi püfür püfür sigara içer, bizle de bir kadının sigara içmesine hiçbir anlam veremezdik.
Bakkal dükkanı evin altında mahallenin ortasında sayılırdı. Evin önündeki geniş bahçede envai çeşit çiçek vardı. Karı koca çiçeklere bakkal dükkanı kadar ihtimam gösterirlerdi. Güller, kartopları, karanfiller, sardunyalar, fesleğenler, küpeler, adını bilmediğimiz envai çeşit, renga renk çiçekler bahçeyi süslüyordu.
Aslında her evin bahçesi ve çiçekleri vardı. Hatta kadınlar birbirlerine bahçeye ekmek için çiçek alır verirlerdi. Ama Farhat aganın bahçesi bir başka güzeldi. Ayrıca her evin bahçesinde muhakkak bir dut ağacı ve asma bulunurdu. Armut,elma,ayva,muşmulası olanlar da vardı. Kadınlar komşu ziyaretine gittiklerinde koltuklarının altında gizlemeye çalıştıkları bir şeyi muhakkak götürürlerdi. Hele yaşlı ve hastalar illa ki ziyaret edilirdi.
Kadınlar genelde ev işleriyle meşkuldurlar. Evin temizliği, çamaşır yıkama, kurutma, istifleme, akşamüstleri hayvanı/ hayvanları sağma, yemek yapma ve ekmek yoğurma neredeyse her gün tekrarlanan işler. Bakkaldan çok nadir ekmek alınır, ekmek evlerde yoğrulur pişirilirdi. İkindi sonrası ekmekler pişmeye başlar ,mahalleye enfes bir koku yayılırdı. Ekmekler Üsküp’ten getirilen “sini” denen geniş, biraz derin, döküm malzemesinden yapılmış tepsilerde pişerdi. O kocaman ekmekler bugün olsa bir aileye üç gün yeter.
Bir gün Selam Amca’nın karısı elinde bezle sarılmış dumanı tüten çeyrek ekmekle evimize geldi. Biz ona hala derdik. Elinde tuttuğu bezin altında ekmek olduğunu kokusundan anlamıştım. Ninem ve annem balkondaki minderde halaya oturması için yer gösterirken o elindeki beze sarılmış ekmeği anneme verdi. O anın bende yarattığı sevinci hala unutamıyorum. Allah hepsine rahmet etsin.
Evimize gelen komşu kadınların ninem ve annemle alçak sesle kumrular gibi konuşmaları, el kol hareketleri,yüzlerindeki mimikleri samimiyetin, dayanışmanın, dertleşmenin,asaletin, ar ve terbiyenin ahlakın timsaliydi. O çocuk yaşta bana güven veriyordu.
Hafta sonları her zaman konuklarımız olurdu. Gelenler komşularımızdı. Akşam namazından sonra balkonda oturulur annemin demlediği çaylar içilirken sohbet edilirdi. Bazen babam komşulara gider o hafta evimiz boş kalırdı. Büyüklerin sohbetlerini bir köşeden dinler ne demeye çalıştıklarını anlamaya çalışırdım. Muhabbet daha çok Üsküp anıları etrafında oluyordu. Bazen askerlik anıları da muhabbetin bir parçasıydı. Ama dini konular konuşulmaya başlanınca ciddiyet de artıyordu. Bazen dedeme bazen hafız olan babama merak edilen meseleler sorulur cevaplarını can kulağıyla dinlerlerdi. Babam dedemin yanında bu meseleleri çok konuşmazdı. Ancak dedem izin verirse konuya girerdi. Bu konuşmalardan bir şeyler öğrendiğimi söyleyemem ama şuur altı etkisi olmuştur.