Niyazi Pakyürek
Niyazi Pakyürek

Kurucu Büyükler- Şükrü Yonga( Şükrü Aga)

Şükrü Aga, mahalleye ilk gelenlerden. Zayıf, belinden hafif öne eğik, kamburumsu dur durak bilmez çalışma temposuna sahip, çiftçiliğin her inceliğini bilen, özellikle de meyve ağaçlarını aşılamada çok mahirdi. Evin önündeki bahçesi, envai çeşit çiçeklerle ve üzüm asması ile dikkat çekerdi. Herkes, aşılama budama işi için onu yardıma çağırırdı.

İkinci Dünya Savaşı’nda Almanlar Yugoslavya’yı işgal eder. Yugoslavya ordusunda asker olan Şükrü Aga birlikteki askerlerle birlikte esir düşer, Almanya’da yedi yıl esir kalır. Her sohbette nasıl esir düştüklerini, nasıl aç kaldıkların, çalıştırıldıklarını anlatırdı.

İlk esir alındığımızda hangar gibi bir yere hapsedildik. Bir haftaya yakın hiç ekmek yemedik. Bir gün birer parça kuru ekmek verdiler. Elimize aldığımız ekmekleri sabırsızlıkla ve açlığın verdiği iştahla tam yemeğe başlayacağız ki, bizimle beraber esir olan bir papaz “ durun! Elinizdeki ekmeği birden tüketmeyin, iki lokma alın ara verin yarım saat sonra yine iki lokma alın birkaç saat içinde yavaş yavaş tüketin. Hepsini birden yerseniz bağırsaklarınız düğümlenir ölürsünüz” diye bağırdı. Birçoğumuz papazın dediğini ciddiye aldık ve dediğini yaptık. Dinlemeyen sekiz on kişi gerçekten ekmeği bir çırpıda yediler ve birkaç saat içinde hastalanıp bir iki gün içinde öldüler.

Savaştan sonra yedi yıl esir kaldım. Çiftlikte çalıştırıyorlardı. Araziyi sürer, hayvanlara bakardık. Çok yorucu işlerdi ama en azından açlık çekmiyorduk. Tekrar Üsküp’e köye dönmeyi ümit etmiyordum. Ailemi unutmuştum sanki, yeni evlenmiştim ve askere alınmıştım. Esirdim, savaşın bitip bitmediğini de bilmiyordum.  Sabahleyin erken kalkıyor, bütün gün çift sürdükten sonra akşamları geç saatlere kadar hayvanlarla uğraşıyordum. Çoğu kere atın yerine sabanı biz çekiyorduk.

Şükrü Aga esaret yıllarını hararetle anlatırdı. Öğretmen Süleyman Bey’in tarlasını birkaç yıl icarla tutmuştu. Bazen evinin çardağında oturan Süleyman Bey, Şükrü Aga’ya takılır, pulluğu nasıl çektiğini sorardı. Şükrü Aga “ ah Bey ah! Burdan, eliyle tarlanın karşı ucunu göstererek, ananın dinine kadar pulluğu çekerdim” der demez Süleyman bey kalın yüksek sesiyle” ha,ha,ha” diye kahkayı basardı. Şükrü Aga Türkçeyi tam telafuz edemediği için bu durum Süleyman Bey’in hoşuna giderdi.

Ömrü bağda bahçede kazma kürek çalışarak geçmiş, kendi alın teri dışında hiçbir şeye itibar etmemiş bir adamdı Şükrü Aga. Babası ve kardeşi İzmir’e yerleşmiş, bir kardeşi Üsküp’te köyde kalmış, kendisi eşi ve iki oğluyla buraya gelmiş. Evleri bitişik olan Ferhat Aga’yla enişte, kayinço idiler. Hiçbir işten kaçmazdı. Muhacirliğin ilk yıllarında elinde çapa ile halin köşesine çıkar( Şimdi Büyükşehir Belediyesi hizmet binası) işe gitmeyi beklerdi. O ilk yıllarda bizimkilerin çoğu oraya gider, işçi lazım olanlar bunları oradan alırdı. Genelde bağ bahçe işleri için işçi arayanlar işçileri buradan tedarik ederdi.

Meyve ağaçlarının budanma zamanı odlu mu Şükrü Amca elinde budama makaslarıyla dolaşırdı. Budama ve aşı işlerinin tam uzmanıydı. Onun ilgilendiği bahçe ve tarlalar farklıydı. Müthiş bir nizam intizam vardı. Yaşlı halinde bile mısır ekili bahçelerde çapa yapardı. Son dönemlerinde takatsız kaldığından söz eder, eskisi gibi çalışamadığı için dert yanardı. Bir gün çile dolu hayatı sona erdi. Allah rahmet etsin, mekanı cennet olsun.

ilk yorumu sen yap

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

BUGÜN EN ÇOK OKUNANLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz..
X