Niyazi Pakyürek
Niyazi Pakyürek

Mahallede yaşam- Mahalle büyükleri

Herkesin birbirini yakinen tanıdığı bir mahallede yaşamak insana huzur ve güven veriyordu. Bizim çocukluğumuz huzur ve güven içinde geçti. Tabiatla, insanlarla, hayvanlarla iç içeydik. Her evde en azından tavuk ve horoz, bazılarında bunlara ilaveten at, köpek de bulunurdu. Bizim evde tavuklar, horoz, inek ve eşek vardı. İlkokulda, okul bitene kadar beş yıl hep sabahçı olmuştum. İlkbahar ve yaz aylarında her gün öğleden sonra birkaç saat inekleri otlatmak zorundaydım. İyi süt veren iki ineğimiz vardı. Bunları evden çıkarır, o zamanlar sağı solu bol otla kaplı olan toprak yolda- şimdiki Vatan Caddesi’nde- otlatırdım.

Her evde cümbüş hiç bitmezdi, bu tavukların cümbüşüydü. Bir tavuk yumurtlayınca  yüksek sesle gıdaklamaya başlar, diğerleri de hemen iştirak ederler ortalığı birden gürültüye boğarlardı. Aynı durum tavuk besleyen her evde olurdu ve tavuğu olmayan ev yoktu. Seher vakti ötmeye başlayan horozlar gecenin bittiğini günün başlamak üzere olduğunu haber verirlerdi.

İnsanlar uyanmaya başlar, günün ilk faaliyetleri için hazırlık yaparlardı. Aslında her gün aynı işler tekrarlanırdı. Önce inekler sağılır, tavuklara yem verilir sonra kahvaltıya oturulurdu. Kahvaltıda genelde çorba olurdu. Mısır unundan, sudan, tarhanadan çorbalar. Bazen yumurta, lor ve çay olurdu.

Annemin işleri hiç bitmezdi. İnekler sağıldıktan sonra yataklar kaldırılır ortalık süpürülür, sofra kurulur,yemekten sonra kap kaçak yıkanır ve evin hiç bitmeyen diğer işleri başlardı. Annem bunları hep yalnız yapardı. Babaannem hastaydı ve anneme yardımı olmazdı biz çocuklar da küçüktük.

Tarlaların ortasından geçen en az dört kilometre uzunluğundaki bu yol Samanlı köyüne kadar gider, oradan dallara ayrılır ve diğer köylere ulaşılırdı.Benim inekleri otlattığım alan ise caminin en fazla beş yüz metre altına kadar uzanırdı. Yaz aylarında toprak yolu yorgan gibi bir toz tabakası örterdi.Bulut geçişlerinde yağmur çiseledikten sonra yeniden güneş çıktığı zaman yoldan müthiş güzel bir koku yayılırdı. Buna benzer bir başka güzel  koku, tarla ve bahçelerde yola yakın, güneşin altında kurumuş öbek halindeki  sığır,koyun gübresinden yükselirdi.

Bu koku insanda, tabiatla iç içe yaşama zevkini,şevkini, huzurunu en üst noktaya çıkarırdı. Kuşların neşe içinde ağaçtan ağaca, daldan dala koşuşturmaları,bol gürültülü sohbetleri, kelebeklerin renga renk kanatlarını çırparak çevrelerini keşif uçuşları, sineklerin kimi ince kimi kalın sesli vızıltıları, otlayan ineklerin kuyruklarını sağa sola sallayarak sineklerden korunma çabaları, hayatın daima bir hareket içinde olduğunu anımsatıyordu adeta.

O zamanlar insanların da hayvanların da yaşam alanları oldukça genişti.Neredeyse yol kenarındaki her ağaçta  bir kuş yuvası vardı. Tarlaların yol kenarlarında ya kavak, ya söğüt ağacı veya ikisi birden olurdu. Hayvanların çıkardığı bütün sesler güzeldi ve bizim için müzikti. Bazen uzaklardan darbeli matkabı andıran bir ses geldiğinde bir ağaçkakanın yuva yapma telaşıyla ağaç gövdesini oymakta olduğunu anlardık. Yeşil yapraklarla kaplı dikenliklerden ara sıra yükselen bülbül sesleri , diğer sesleri bastırırdı. Sonbahar gecelerinde ateş böceklerinin aynı sesi çıkarırken müthiş bir müzik keyfi yaşatırdı.

İnekleri çoğunlukla yalnız otlatırdım. Çok nadir yanımda arkadaşım olurdu ama yalnızlığı tercih ederdim. Yalnız olduğumda tabiatla, kuşlarla, ineklerle sohbet ederdim. Onun bana sağladığı huzur bir başkaydı ve hiçbir şey onun yerini alamazdı. Tabiatla baş başa olmak ve tabiatla konuşmak.

ilk yorumu sen yap

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

BUGÜN EN ÇOK OKUNANLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz..
X