Niyazi Pakyürek
Niyazi Pakyürek

Müslüman dünyası neden fanatizmin kalesi görünüyor?

Amin Maalof “Ölümcül Kimlikler” kitabında tarihsel bir bakışla iki dinin mukayesesini yapıyor. İslam ve Hıristiyanlık…

“…Hiçbir din hoşgörüsüzlükten soyutlanmış değildir ama bu iki ‘rakip’ dinin bir bilançosu yapılacak olsa, İslam hiç de fena görünmez… Eğer atalarım, Müslüman orduları tarafından fethedilen bir ülkede Hıristiyan olmak yerine, Hıristiyanlar tarafından fethedilen bir ülkede Müslüman olsalardı, onların inançlarını koruyarak on dört yüzyıl köy ve kentlerinde yaşamaya devam edebileceklerini sanmıyorum.”

Gerçekten İspanya’daki Müslümanlara ne oldu? Ya Sicilya’daki Müslümanlara? Yok oldular, tek kişi kalmamacasına katledildiler, sürgüne zorlandılar ya da cebren Hıristiyan edildiler.

…Kıyaslanabileni kıyaslamak gerekir. İslam, Hıristiyan topluluklarının hiçbir şeyi hoş görmedikleri bir devirde bir “ hoşgörü protokolü” düzenlemişti. Bu “protokol” yüzyıllar boyunca bütün dünyada yan yana birlikte yaşamanın en ileri biçimi oldu. 18.yüzyılın ortalarında belki Amsterdam’da, ya da belki biraz daha sonra İngiltere’de, bizim bugünkü vicdan özgürlüğü kavramımıza daha yakın bir başka tutum uç vermeye başladı. 18. Yüzyılın sonunda Fransa’da Condorcet gibi bir adam Yahudilerin “ kurtuluşunu” savunabildi; gene ancak 20. Yüzyılın ikinci yarısında ve bilinen dehşetten sonradır ki, Hıristiyan Avrupa’nın içindeki dini azınlıkların durumu anlamlı ve artık geriye dönüş olamayacağını umut ettirecek biçimde düzeldi.( Bosna katliamı, Kosova, Irak, Suriye olayları Batı zihniyetinin değişmediğini gösterdi.)

Burada iki düşünce çürütülmeyi hak ediyor. Müslüman dünyanın hoşgörü konusundaki “ toplam olarak olumlu” tarihi bilançosuna bakarak günümüzdeki aşırılıkları gelip geçici olarak gören düşünce ve tersine, bugünkü hoşgörüsüzlüğü temel alıp, geçmişteki tavrı içi boş bir anıya dönüştüren düşünce. İki durum da bana saçma geliyor. Bana göre, tarih, İslam’ın içindeki ötekilerle yan yana birlikte yaşama ve verimli etkileşim konusunda sonsuz potansiyel taşıdığını açıkça kanıtlıyor; ama daha yakın tarih de gerilemenin mümkün olduğunu ve bu potansiyelin gerçekten de daha uzun zaman potansiyel halinde kalabileceğini gösteriyor.

Çizgileri belki zorlayarak ama çok az zorlayarak biraz daha ileri gideceğim; Hıristiyan dünyayla Müslüman dünya arasında karşılaştırmalı tarih uygulaması yapılsa, bir yanda, uzun süre hoşgörüyü tanımamış, içinde açıkça totaliter eğilimler taşıyan ama yavaş yavaş bir açıklık dinine dönüşen bir dini (Hıristiyanlık), öte yandaysa açıklığı içinde barındıran ama yavaş yavaş hoşgörüsüz ve total hareketlere doğru sapan bir dinin (İslam) ortaya çıktığı görülür.

Evet, vurguluyor ve ısrar ediyorum; uzun bir hoşgörüsüzlük geleneği olan “ötekiyle” yan yana yaşamaktan her zaman rahatsızlık duymuş olan Hıristiyan Batı “ifade özgürlüğüne” saygılı toplumlar ortaya çıkarabilmişken, uzun zaman yan yana birlikteliği uygulamış olan Müslüman dünyası neden artık fanatizmin kalesi olarak görülüyor? Amin Maalof’un tespiti doğru ama eksik. Batı dünyası zannedildiği gibi özgür, ötekisi olmayan bir dünya mıdır?

————-

Tavsiye edilen kitap: Amin Maalof- Ölümcül Kimlikler. YKY.

ilk yorumu sen yap

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

BUGÜN EN ÇOK OKUNANLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz..
X