Niyazi Pakyürek
Niyazi Pakyürek

Özgürlüğün Kaynağı

Köşe Yazısını Dinle

İdealist filozoflar,benliğin ancak zihinsel kavrayışla gerçekleştirilebileceğine inanmışlardır. İnsanın kişiliğinin bölünmesi konusunda ısrar etmişlerdir, insan doğasının bastırılarak aklının ve mantığının denetimine girmesi üzerinde durmuşlardır. Ancak bu bölünme sonucunda insanın yalnız duygusal hayatı değil,zihinsel yetileri de sakatlanmıştır.

İnsan doğası denen tutukluyu denetlemekte görevli zihin, kendisi tutuklu hale gelmiştir. Benliğin gerçekleşmesi, yalnız düşünme eylemiyle değil, insanın bütün kişiliğinin gerçekleşmesiyle, duygusal ve zihinsel potansiyellerinin etkin dışa vurulmasıyla başarılır.

Özgürlük sorumluluğu da beraberinde getirir. Sorumluluğun beraberinde getirdiği riski üstlenmek istemeyen insan, özgürlüğünü devredecek yerler arar. Bundan hareketle de özgürlükten kaçış mekanizmasını çalıştırırlar. Bu mekanizma, kişinin kendi bireysel benliğinden vazgeçip, yoksun olduğu güce kavuşmak için benliğini kendi dışında bir şeye ya da kimseye kaynaştırma eğilimidir. Kendini daha aşağı konumda hissetme, güçsüzlük ve bireysel önemsizlik duyguları bu mazoşist çabaların en sık ortaya çıktığı biçimlerdir.

Hayatları gizli bir biçimde kendilerinin dışındaki bir güce bağlı olan kişilerin bütün yaptıkları, duydukları ve düşündükleri , şu yada bu biçimde bu güce ilişkindir.’ Ondan’ koruma beklerler,’ onun’ kendilerine bakmasını isterler, kendi eylemlerinin sonuçları ne olursa olsun, ‘onu’ da sorumlu tutarlar.

…. Doğallıktan ve bireysellikten vazgeçmek, hayatın engellenmesiyle sonuçlanır. Robot gibi uyum gösteren birey, biyolojik olarak hayattadır ama duygusal ve zihinsel olarak ölüdür. Yaşamanın gerektirdiği hareketleri yapar durur, ama hayatı kum gibi parmaklarının arasından kayıp gider. Bir doyum ve iyimserlik maskesinin ardındaki çağdaş insan, aslında son derece mutsuz ve umutsuzdur.

Allah’ın bütün varlıklardan farklı olarak yaratma planına dahil ettiği, varlıkları akletme yeteneğiyle donattığı, dünyayı imar etme sorumluluğunu omuzlarına yüklediği ve bütün bunları gerçekleştirmenin onurunu hissetsin diye özgür kıldığı insanın, farklı gerekçelerle özgürlüğü budanmakta, evrendeki ayrıcalıklı yerini borçlu olduğu yeteneği elinden alınarak içgüdüleriyle davranan robot bir varlığa indirgenmektedir.

Tanrının özgür yarattığı insan, toplumun tahakkümüyle yerelliklere, sıkıştırılmış mekanın sarsılmaz kurallarını içeren örf ve adetlere mahkum edilir. İnsan hiçbir zaman efendisiz bırakılmaz; kanunla, (sözde) ahlak kurallarıyla, örflerle kıstırılır. Kimi zaman farkında olduğu, çoğunlukla da farkında olmadığı görünürlüklerle kodlanır. Özgürlüğün doğasına bütünüyle ters bir şekilde, insanlığını ve kimliğini, ‘uygun’ olana uyum göstermekle kazanacağı yönünde bir dayatmayla karşı karşıya kalır. Bu dayatma ve tek tipleştirme bazen din, bazen kanun, bazen ahlak, bazen örf ve gelenek kisvesi altında kendini dışa vurur.

Değer, olup biteni yargılamada, doğru ve yanlışı görebilmede kullandığımız temel ölçüttür. Bir değerin doğruluğunu ve geçerliliğini sağlayan şey ise, bilgi/delil zemininde inşa edilmesi, iç tutarlılığa/mantığa sahip olması, ıslahı hedeflemesi ve faydalı bir eyleme kaynaklık etmesidir…. Bilen bir varlık olarak insan, değer koyucudur çünkü bilme değer koymayı gerektirir. Kendinde değeri olan insan, bunu farkına varmasını sağlayacak ruhsal bir donanıma  kavuşturulur. Bu ruhsallık, insanın bizzat kendine yöneldiğinde bilinç, kendi dışındakilere yöneldiğinde ise bilgi meydana getirir.  Yaralanılan kaynak kitap: Kimliksiz Hakikatler. Şaban Ali Düzgün. Otto Yayıncılık.                                                

ilk yorumu sen yap

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

BUGÜN EN ÇOK OKUNANLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz..
X