Niyazi Pakyürek
Niyazi Pakyürek

Papaz Kamber ve misyonerlik

Papaz Kamber zamanını Şişova Köyü’ndeki manastırda geçirir. Şişova Köyü, Üsküp’e bağlı ve yakın olan Saray ilçesinin bir köyü. Alt mahallesinde Hıristiyanlar yaşar üst mahallesinde Müslümanlar.

İstanbul Fatih Medresesi’nde tahsil görmüş. Kamber hiçbir zaman Müslüman olmamasına rağmen bu medreseye niçin gitmiş bilinmiyor. Dedemin anlattığına göre İslam dini hakkında çok bilgiliymiş. İyi de Türkçe konuşurmuş.

Bir gün dedemin köyüne gelmiş, cami avlusunda sohbete başlamışlar, bir ara dedeme:

“Hoca, ben -Fatih Medresesi’nde- katını söylemiş- okurken başımdaki sarık, senin başındaki sarıktan üç kat daha büyüktü” der. Fakat oraya niçin gittiğini ve kimler tarafından gönderildiğini söylemez. Dedem, papaz Kamber’in çok esrarengiz biri olduğunu söylerdi.

Papaz Kamber’in anlattığına göre kendisi döneminde Fatih Medresesi’nde okuyan birçok gayrimüslim öğrenci varmış. Osmanlı’nın son dönemleri. Şunu söylemiş:

“Biz orada öğrenci iken bizleri finanse eden Ruslar ve İngilizlerdi, iyi de para harcarlardı.”

Dedemden aklımda kalan bundan ibaret. Üsküp’e ilk defa 1984 yılında gitmiş Papaz Kamber’i sormuştum, öleli çok olmuş, tanıyan da kalmamış.

Günümüze kadar, İslam ülkeleri ve İslam toplulukları içinde çeşitli yörelerde faaliyet gösteren misyonerler olmuştur.

Sadece İngiliz misyonerlerinden bir örnek verelim:

İngiliz misyonerlerinin hepsi, Londra’daki Protestan Misyoner Merkezi tarafından yönetiliyordu. Şöyle ki:

İngiliz Misyon Cemiyeti her sene bütün rüştiye mektepleri çocuklarının zekilerinden- tabii babalarının rızasıyla- ihtiyaca göre otuz kırk talebe ayırarak himayesine alır, onları kabiliyetlerine göre üçere, beşere ayırarak dünya ülkelerinin kendilerince lüzum hissedilen mıntıkalara sevk ederler. Türkiye, Hindistan, Tibet, Rusya vs.

Bilumum İngiliz sefaret ve konsolosluklarında misyon cemiyetin mükemmel talimatı vardır. Bu talimata göre çocuklar büyütülür, okutulur, eğitilir, öğretilir ve yetiştirilirler. Böyle yetişen misyoner şöyle anlatıyor:

“Ben ve arkadaşım Herbert on yaşında iken Misyon Cemiyeti tarafından İstanbul’a gönderilmiştik. Doğruca sefarethanemize gittik. Sefir beni sefaret kavvası Cihangir’de sakin Ali Ağa’ya teslim etti ve şu tenbihatta bulundu:

‘Ali Ağa, bu çocuğun ismi İbrahim’dir ve senin oğlundur. Herkese öyle söyleyeceksin. Aylık olarak sana on lira vereceğiz. (Şimdiki yüz bin lira) Bu parayla çocuğu mahallenizin mektebinde okutacaksın. Ve tıpkı kendi soyundan olmuş çocuğun gibi yedirecek, içirecek ve giydireceksin, adetiniz nasılsa öyle terbiye edeceksin. Ayda bir kere geceleyin sefarethaneye getirip bana göstereceksin.’

Sokakta oynadığım çocuklardan dili mükemmel öğrendim. Mektepte çok başarılıydım. Sesim iyi ve gür olduğundan amme cüzünü iyi okuyordum ve ezberledim. İptidai ve Rüşdi derslerini gördükten sonra Beyazıd Camii şerifinde müderris Palabıyık Ali Efendi’nin ders halkasına dahil oldum. Sarf, Nahiv, Âvamil, Kâfiye, Mantık, Tasavvuf, Taskidat, Kelâm, Fıkıh, Tefsir ve birçok kitapları okudum. Fransızcayı Ermeni Dikran Efendi’den öğrendim. Arapça dersinde arkadaşların içinde birinci idim. İngilizce, Fransızca, Türkçe ve Arapça  okur yazar olduğumdan Babıâli’ye devama başladım. Hariciye Nezareti tercüme kalemine memur edildim, maaşım 500 kuruş oldu. Bektaşi tarikatını ve dört mezhebe ait bilgileri öğrenmek için Misyon Cemiyeti tarafından görevlendirilen arkadaşları da olmuş. Reşid Paşa iltifat etti siyasi ve harici işlerde beni çalıştırdı. İngiltere sefarethaneye ben gönderilirdim. Az zamanda 2000 kuruş maaşla Hariciye tercüme odası baş halifesi oldum. Misyon Cemiyeti’nden gelen bir emirle, sakal ve bıyıklarımı tıraş ettirdikten ve o güne kadar giydiğim elbiselerimi çıkararak, Avrupa kıyafetine girip İngiltere’ye döndüm.”

Türkiye’de kesintisiz yirmi yıl kalmış.

ilk yorumu sen yap

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

BUGÜN EN ÇOK OKUNANLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz..
X