Pandemi ile evlere kapanalı seksen gün oldu. Bu seksen gün birçoğumuz için rüya gibi geçti. Tabii ki tehlike henüz geçmiş değil. Eskiye dönüş nasıl ve ne zaman olur bilmiyoruz. Bildiğimiz tek şey, böyle bir salgınla ilk defa karşılaşmış olmamızdır.
Her şey iyi giderken, birden günlük hayattan uzaklaşmamızın gerektiğini bildiri ve talimatlarla evinize çekilmenizi ihtar ediyorlar ve evlere kapanmak zorunda kalıyorsunuz. Sonra sırasıyla sizin arkadaşlarınız, dostlarınızla buluşup sohbetler ettiğiniz, zaman geçirdiğiniz, yemek yediğiniz, üretim yaptığınız yerler, tatil mekanlarınız, okullarınız, camileriniz kapanıyor ve siz bunlarla bir anlam vermeye çalışıyorsunuz.
Fakat her şeyden bir hayır çıkar derler ya! Bu şerden de kısa vadede olduğu gibi, orta ve uzun vadede de millet olarak biz kârlı çıkacağız inancını taşıyorum.
Bir süre –ki hâlâ devam ediyor- düşünme, öğrenme, kadir bilme- paylaşma gibi kavramları derinliğine hissetmek için pek değerli olmuştur. Geçmişi analiz etmek, daha sakin bir kafayla düşünebilmek!
İnsan ömrü çok kısa, rüya gibi geçiyor. Bir zatın dediği gibi, “İnsanlar uykudadır, ölünce uyanırlar.” Ebedi hayat, ahiret hayatıdır ve dünya ahiretin tarlasıdır. Bu dünyada yapıp ettiklerimiz, ahirette karşımıza çıkacaktır.
En iyisi de gürültüden, kirlilikten, motor seslerinden, her türlü araç gürültüsünden rahatsız olmadan yaşayabilmek. On yıllardır unuttuğumuz bir sessizlik, bir sakinlik. Bu süreçte en çok sevdiğim hal oldu ki bu durum da geçicidir. Sonra yine dünyanın meşakketleriyle, gürültüsüyle boğuşacağız.
Dünyanın gürültüsü demek yanlış, insanların ürettiği meşakkat, gürültü demek daha doğru. Günlük hayatımızı sıkıntıya sokan tabii kanunlar değil, bizzat insan olarak bizim ürettiklerimizdir. Daha çok tüketmek, daha çok kirletmek, daha çok gürültü çıkarmak, hırlaşmak yarışı içinde insan. Sonra dünya suçlu oluyor. Oysa ki hayat nasıl yaşarsan öyle yaşanır.
Sizden hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır. (Al-i İmran 104. Ayet) Esas sorumlu olduğumuz gerçek bu.
Hayırlı işler yapacağız, sözler söyleyeceğiz, kazanç elde edeceğiz, evlat sahibi olacağız, harcama yapacağız ama bunların helal ve hayırlı olmasına azami dikkat edeceğiz.
Hayırlı işler yapacağız ki insanları hayra çağıralım, iyilik yapacağız ki, insanları iyiliğe çağıralım. Sonra kötülükten men etmekle görev yerine getirilecek.
Dünyanın gaileleri sorumlu insanların sırtına yüklenmiş sanki. Ama sorumsuzların sesi daha çok çıkıyor. Hani bir laf var, “Akıllı olup bütün dünyanın kahrını çekeceğine deli ol, bütün dünya senin kahrını çeksin.”
Sorumsuz olan yalanı rahat söyler, iftira atar, hakaret eder, kırar döker ve yüzü kızarmaz. Hatta müdahale ederseniz, demokratik haklarım gasp ediliyor diye feryadı basar.
Seksen günde tekrar düşünebildiklerimden…