3G, yani görme- görünme- gösterme. Teknolojinin tüketim kültürünün baş döndürücü hızda seyrettiği bu dönemin sihirli sözcükleridir bunlar. Beğeni duygusunun ifade ediliş biçimlerinin neredeyse tamamen seyirlik bir malzeme haline gelmiş olması, mezkur duygunun aşırılık içerecek tarzda sunulmasını beraberinde getirecektir.
Yaşadığımız çağı, insanın eski dönemlerden bugüne geçirdiği bu büyük mutasyonu sahnelemektedir. Görme ile işitme, söz ile jest ve mimikler arsındaki hassas dengenin, işaretler ve görme lehine değiştiği bir çağ bu. İnsanlar artık işitme üzerinden hakikati inşa etmek yerine, görme duyusuyla gerçekliğin sırrına nail olmaktadır.
İnsanlar artık konuşmuyorlar, sergiliyor, sahneliyor, ifşa ediyor ve gösteriyorlar. Çağımızın insanı; düşünmeden ziyade seyretmeyi, bilmekten ziyade görünmeyi, beyinden ziyade gözü, meslek sahibi olmaktan ziyade kolay para kazanmayı ve emekten ziyade eğlenmeyi yaşamının temel ilkeleri haline getirmeye başlamıştır.
Bugünün toplumları adeta imajlar evreni tarafından kuşatılmış bir hayatı yaşamaktadır. Fotoğraflar, filmler, televizyon, reklam, bilbordlar, resimlemeler, dergiler, internet,telefonlar, sosyal medya, bilgisayar oyunları.
Görmek ve göstermek eylemleri üzerine kurgulanan bu sosyal gerçeklikler, görmenin ve göstermenin birbirini beslediği, hatta aynı göbek bağından belendiği yeni toplum biçimlerini üretmiştir. Tüketim toplumu ve bunlara eklenebilecek yeni bir toplum olarak teşhir toplumu.
Düşüncenin, söylemin ya da eylemin yerine görünmenin önemli olduğu bu imaj çağında, görünür olmanın ya da “ teşhire teşne” olmanın 3G formülü şu şekilde kodlanacaktır: Giyim, gençlik ve güzellik. Teşhir toplumu çoğunlukla bu üç unsurun bileşenlerinden ve bu bileşenlerin çeşitli değişkenlerle birlikte oluşturduğu sosyal diyagramlardan oluşur.
Teşhir, gösterme tutkusu ve şehveti yüklenen nesnelere, kendisini ya da benliğini iliştirmektir. Ancak her ne kadar salt kendini göstermek gibi görünse de, asıl amaç” gösteri nesnesi”yle donatılmış benliğini ya da sosyal var oluşunun sergilenmesidir.( Sosyoloji Divanı Dergisi sayı 11)
Günümüzün insanı modern köledir. Maziden kopuk, geleceği tasavvurdan uzak günübirlik yaşayan, hayal kuramayan tefekkür etmeyen, bilgiye değer vermeyen ve hızla tüketen insan. Bu insan alışkanlıklarının kölesi olmuş. Neruda’nın ifadesiyle “alışkanlıklarının kölesi olanlar yavaş yavaş ölüyor”lar.
İşin özü; nereden ne için geldik veya getirildik. İnsan olarak sorumluluklarımız görevlerimiz ne? Neyin ne kadar farkındayız?
Ömer Hayyam’la yazıyı bitirelim. Hayyam: Ezel sırlarını ne sen bilirsin ne ben./Bu muammayı ne sen okursun ne ben./ Perde arkasında var senin ile benim dedikodum./ Perde düştü mü ne sen kalırsın ne ben.