Niyazi Pakyürek
Niyazi Pakyürek

Üsküp- Nerez

Nerez, Vodna dağının Güney batısında, yüksek tepeye nazaran alçak kalan kısmın alnına kurulmuş. Kim/kimlerin ne zaman nasıl kurdukları bilinmiyor. Köyün olduğu yerden bütün Üsküp görülür. Köyün arazisi Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’ne ( Taş körü) kadar gider. Vardar nehrinin ikiye ayırdığı şehir taş köprüyle birleştirilir. Zamanla araziye devlet el koymuş, şimdi sadece yukarı Nerez’deki susuz bayır arazi kalmıştır. Nerez şehir merkezine alt kilometre mesafede. Üsküp’ün merkez ilçesi Ploştat’a bağlı.

Şu anda üç Nerez olmuş, yukarı Nerez, orta Nerez ve aşağı Nerez. Mümbit arazi aşağı Nerez’de,eskiden sadece yukarısı varken her gün öküz arabalarıyla aşağıya inilir tarlalar ekilir biçilir, uyumak için yukarıya evlere gidilir. Her gün o bayırı inip çıkmak tarlada çalışmaktan çok daha ağır hatta eziyetmiş.Yolun meyilli ve uzak olması dışında kış aylarında balçık çamur haline gelmesi , arabanın çamura saplanmasını da düşünürsek, bu eziyetin çekilmesine bir anlam veremeyiz.

Evet yukarısı bir sayfiye yeriymiş. Yazın sıcak günlerinde yukarıda olmak ayrı bir şansmış. Şehir yazın adeta buraya akarmış. Bu meyilli arazideki bahçelerin neredeyse tamamına üzüm bağı ekilmişti ve çoğu da eski ekimdi. Her üzüm bağı bahçesinde muhakkak kiraz ağaçları vardı. Elma, armut, kayısı, erik yol kenarlarında en çok görülen meyve ağaçlarıydı. Kır bostanı da çok lezzetli olurmuş.

Köyün en eski yapısı yedi yüz yıllık küçük manastır. Fener Patriği Barteleomus’un büyük büyük dedesi on dört yaşına kadar bu manastırda öğrenim görmüş. Manastırın karşısında köyün camisi ve okulu var, aralarını geniş bir vadi bölüyor. Ben bu camide elif, beyi, okluda a,b,c yi öğrendim. Cami imamı dedemdi ve Türkiye’ye göç edene kadar yirmi beş yıl görev yapmıştı. Öğleden evvel camiye gider diğer çocuklarla birlikte dedemden ders alır, öğleden sonra camiyle bir iki metre mesafede olan okula giderdim.Dört yaşımdaydım ve ilk defa Arap ve Latin harfleriyle tanışıyordum. Hiç unutamadığım ise okulda iken verilen Libra’ydı(Kitap). Karton kapaklı renkli, hayvan, bitki, meyve, ev, kümes resimleri vardı ve sayfalarına bakmaya doyamıyordum. Ülkemizde yirmi sene evveline kadar bu gibi karton kaplı renkli resimleri olan kitap görmemiştim. İlk gördüğümde beş adet almıştım.

Yeri gelmişken; Bursa’da okula başladığımızda doğru dürüst defter, kalem yoktu. Matematik dersi için kullandığımız sarı yapraklı deftere kalemi bastırarak yazardık, çünkü defter gibi kalemler de kalitesizdi, ayrıca da pahallıydı.

Köyün en başı veya en sonunda sırtı vadiye bakan cami ve okulun banisi bilinmiyor, yazılı kültürün olmayışı bu gibi şeylerin kayıt dışında kalmasını getirmiştir. Gerçi dedem ve okul öğretmeni dışındakiler okur yazar değildi, tabiatıyla eski nesiller de öyleydi. Köye ilk yerleşenlerin kimler olduğu da bilinmiyor ancak, evlere bakıldığında eski bir yerleşim alanı intibaını da vermiyor. Belki zamanla çok eskiyen evlerin yerine şimdiki evler yapıldı kimbilir. Köyün dışında geniş bir tepeye kurulan mezarlıkta en uzun, belki de en eski mezar taşları benim büyük büyük dedelerim Yusuf ve onun oğlu Mustafa’ya ait. Mezar taşlarının başında sarık figürleri, ve Arap yazısıyla şecereleri yazılı. Yusuf oraya ilk yerleşen olarak söylenir ama ben bundan çok emin değilim.

Yusuf’un ilk oğlu Mustafa anlatılanlara göre varlıklı çok ilginç biri olmalı. Hakkında söylenen o kadar rivayet var ki bu kişilik hakkında şaşırmamak mümkün değil. Anlatıya göre Tahtalice valisi kurduğu on iki pusudan sonra ancak on üçüncü pusuda atıyla Vardar’ı geçerken öldürtmüş, at hiç durmadan yukarı Nereze gitmiş, babası ve diğerleri atın yalnız geldiğini görünce, hayra alamet olmayan bu durumun üstüne gitmişler ve Mustafa’nın vali tarafından öldürtüldüğünü öğrenmişler. Nerez’in eski güzelliğinden şimdi çok az şey kalmış.

ilk yorumu sen yap

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

BUGÜN EN ÇOK OKUNANLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz..
X