Niyazi Pakyürek
Niyazi Pakyürek

Yobazlıklar

Roger Garaudy, Yobazlıklar isimli kitabında( Timaş Yayınları) yobazlığı ana hatlarıyla şöyle açıklar.

Akla pranga vuran ve geçmişini güncelleştiremeyen dinci yobazlık…İnsan severlikten uzak, ırkçı ve saplantılı etnik yobazlık… Bilimi ilah gibi görüp putlaştıran bilimci- teknokratik yobazlık… Kendi kazancı ve çıkarı için diğer halkları açlığa mahkûm eden kapitalist yobazlık… Marks’ın düşüncesini pespayeleştiren sosyalist-komünist yobazlık..Ve bugünün insanına hayatı zehreden, geleceğin yobazlığın en sinsi şekli belki şudur: Batı’nın bilim ve teknik yönden diğer bütün hayat tarzlarından üstün olduğuna kesin mutlak inanç… O hayat tarzları ki, geleneklere gerici bir sadakatle bağlıdırlar…” Teolojik” bağnazlıkla damgalıdırlar… Tek kriteri tabiat ve insanlara karşı bilim ve tekniği sayesinde hükümran olan “medeniyete” ve “ilerlemeye” karşıdırlar.

Kültür ve medeniyetler sıralamasındaki bu pozitivist anlayışa göre, teolojik- tarifi gereği ilkel ve geri- çağ,”asimilasyon” adı verilen bütün sömürgeci politikalara ideolojik dayanak vazifesi görmüştür.

Sömürgeci politikaların işi gücü, yerli seçkin tabakayı”, yani işgalcinin sistemiyle özdeşleşmek için kendi öz kültürlerini reddetmeyi kabul etmiş kimseleri, işgalcilerle bütünleştirmekten ibaretti. Söz gelişi, Cezayir 1881’den itibaren artık “sömürge” değil de eyalet olarak adlandırılarak Fransa’yla tamamen” bütünleştirilmiş”ti.

Jules Ferry’nin laik seçkin tabaka yoluyla Müslümanları fethetme şeklindeki o müthiş düşüncesi, şu sonucu verdi: 1880 yılında okul çağındaki Müslüman çocukların Fransız okullarında okuyanlara oranı %1,9, 1908’de %4.3 ve 1944’te %8,8 oldu. Böylece Emir Abdülkadir Cezairi döneminde Arap dilindeki “okumuş” oranı % 65’e ulaşmış bir ülke olan Cezayir, yüz yirmi beş senelik “Fransız varlığının ardından % 65’i okur yazar olmayan bir ülkeye dönüştü.Cezayir bağımsızlığa kavuştuğunda durum bu idi.

Gerçek şu ki, Batı “modernitesine” varıp dayandığı iddia edilen insanlığın düz bir çizgi halinde ilerleyip geliştiği şeklindeki dogma, sadece bütün diğer medeniyetleri inkâra veya imhaya götürmekle kalmamış, topluluk boyutunun bireycilik adına, insanın aşkınlık boyutunun da pozitivizm adına budanıp cılızlaşmasına yol açarak, bizzat Batı medeniyetini de yoksullaşmaya sevk etmiştir.

Pozitivizm, aşkınlık ve topluluğun inkârıyla kirletilmiş bu laiklik anlayışı, Batı’yı ahlaki bir iflasa sürüklemiştir.

Marks, kendi düşüncesini bir ekonomik “determinizm” gibi tarif edenlere, “ Marksizm buysa, ben Karl Marks kesinlikle Marksist değilim!” demiştir.

Marks’ın sahte mirasçılarındaki bütün o yobazca sapmalar,”bilimsel” sosyalizmin bizzat tanımında yapılan bir yanlış anlamayla başladı. “Bilimsel” terimi, pozitivizm manasında ele alındı. Yani bilgi, insanın, tarihinin, yapıp ettiklerinin bilgisi de dahil, “olgular/ vakıalar” ve “ kanunlar” bilgisine indirgenerek kesin bir hakikate ulaşılacağı ve buradan hareketle de bir ahlak ve siyaset çıkarılabileceği iddiasın dört elle sarıldı.Sonu kocaman bir hiç. 

ilk yorumu sen yap

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

BUGÜN EN ÇOK OKUNANLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz..
X