Avatar
Olay Gazetesi

Odalarda ışıksızım

Nisan şakası mıydı? Birkaç gün önce uyanır uyanmaz penceremden gördüklerim! Bir anda içim ısınmıştı, dilime bir bahar şarkısı dolanmıştı. Sahiden gördüğümü anımsıyorum. Bütün coşkusuyla çiçek bahçesine dönen ağaçlar, şen şakrak öten serçeler, önümde vals yapan güvercinler…

Ben bunlara aldanıp yüreğimi baharın geldiğine inandırmaya zorladım! Kışın gerginliği, karanlığı, kasveti bitiyor, yepyeni aydınlık günlere hazırla kendini demiştim. Kıştan yorgun, umutsuz düşen yüreğime…

Varsın olsun elektrikler kesilsin, daha çok konuşup daha çok yüreklerimize dokunuruz. Alerjiden gözlerimin, burnumun yaşarması, elimin yüzümün şişmesi de konu değil, yeter ki yüreklerimizin acısından gözlerimiz yaşarmasın demiştim.

Demesine dedim de hangisi şaka hangisi sahici arafta kaldım. 1 Nisan günü elektrikler kesildi. karanlıktayız derken Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim Kiraz’ ı görevi başında, adliyede teröristler rehin aldı.

Aynı gün karanlığın dozu gittikçe arttı. Savcımız şehit edildi. Yine ocaklara ateşler düştü. Oysa sabahında bütün ülkenin elektriklerinin kesilmesine bile baharın hatırına hayıflanmamıştık. Büyükler hep der ya “cana geleceğine mala gelsin” diye, bizler bu kültürün çocuklarıyız. Süngümüzü çabuk düşürmeyiz!

Elbette 1 günlük kesintinin kaybı, kırılgan ekonomimize çok ağır bir yük daha getirdi. Biz yıllarca ölümü görüp sıtmaya razı geldik. Beyne giden damarlardan birini hep kalpten geçiririz ki yüreğimizin enerjisini, sıcaklığını da iletiversin beyinlerimize.

Bu kez bahara aldanan yüreğimiz yorgun düştü. Elbette her ölüm erkendir. Ancak sabah evinden, ekmeğinin, aşının peşinden gitmek üzere ayrılıp insanlıktan nasibini almamışlar tarafından yuvasından koparılan bir babanın yaşama vedası büyük acıdır. Allah ailesine sabır versin.

Bu acının siyaseti, o tarafı bu tarafı olamaz. Bu insani duyguların kapsamındadır. Başkasının başına gelenlerin, bir gün herkesin başına gelebileceği öngörüsü ve anlayışıdır.

Yaşanılan trajik süreç bize sosyal medya ve basın aracılığıyla duyurulurken farkında olmasak da günlük yaşam beyhudeliğini yaşatıyor. Düşünülmeden her kare, her foto servis edilerek yaratacağı etki hiç hesaba katılamıyor. Rahmetli savcının rehin alınıp kafasına silah dayalı foto ve son fotosu, onun çocuklarının belleğinden hiç silinmeyecek.

Bizler temsili gündelik yaşam lüksü algıları ve birlikte tüketimi büyüleyici bir olgu olarak anlıyoruz maalesef.

Kültür endüstrisinin bu son hali izleyenlerini gündelik yaşamlarından, geleneğinden koparmış. Hayali olmasına rağmen her gün gözümüzün önünde endam eden bu gündelik yaşam lüks nesnelerin içinde salınarak gezinen hep çok mutlu, maskeli kadınlar ve erkekler karşımıza çıkartılmaktadır. Her birinin dışsal estetikleştirilmiş lüks değer evreni sığlığını büyük bir ustalıkla gizlerken, sadece görselliğe ve tüketirken vaat edilen mutluluğa odaklanmaktadır. Böyle bir illüzyonda da başka bir insanın acı görüntüsünü dizilerden herhangi bir sahne gibi kabulleniyoruz. Şiddetin en somutlaşmış halini neredeyse fıtrattan sayıyoruz. Bizler artık kültür robotu olmanın hakkını veriyoruz. Her türlü argüman devreye sokularak yapılan algı mühendisliği, bizim toplumumuzda sonuç vermeye başladı. İster muhafazakâr, ister liberal, ister paralel, ister sosyalist her birinde kültür robotu prototipinde bireyler en çok da kendilerine yabancılaşıyor.

Yıllar önce Murathan Mungan, Oğuz Altay’a yazdığı mektupta “Çocuk kalmış toplumların katilleri de çocuk oluyor, kibritle oynarken çok sık yangın çıkarıyorlar. Senden sonra çok yangın çıktı bu memlekette. Nice zalimler anı biriktirdi, hangi birini sayayım şimdi”(Mungan 2008) dediğinde biz Sivas olayına Madımak’a ağlıyorduk. Şimdi ise ruhun mayınlı arazisi içinde gel git salınımı yapan patolojik toplum psikolojisini yaşıyoruz. Zalimlerin sahnelediği oyunların seyircisi olduk.

Hepimizin yüreği çok üşüdü. Öfke nefret başka zalimlerin tekelinde kalsın! Biz sevgiye hasret kaldık. Çocukluğumdan beri kalbimdeki aşk sızısını şarkılarıyla hafiflettim. Her birimizin ilk aşklarının birinci tanığıydı. Sonra bir yemin ettirdi ki bize geri dönemedik… Odalarda ışıksız kaldık… Arayıp sormadık ama vazgeçmedik… Sarı saçlarımızdan biz suçlu sayıldık. Bir masum mor menekşe misali dolandık anılarımızda. Her şeyden önemlisi büyük usta Kayahan’la hepimizin yolu aşktan ve sevgiden geçti. Rahat uyu büyük usta şarkıların bize emanet!

Keyifli pazarlar

ilk yorumu sen yap

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

BUGÜN EN ÇOK OKUNANLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz..
X