Avatar
Olay Gazetesi

Pazar kahvaltısı

Kendimize özgü alışkanlıklarımızın gölgesinde baş döndüren hızlı bilişim çağına ayak uydurmaya çalışıyoruz. Ne kadar acelemiz olursa olsun yapılacak, halledilecek listeler dolusu işlerimiz olsa da güne başlama tarzımız özellikle pazar günleri hepimizin aynıdır.
Öyle ya, biz toplum olarak sevinince mutluluktan, üzülünce de teselli için yeriz. En önemli günlerimizi yemekle kutlarız. Hafta içinde pazar kahvaltısının hayalini kurar, köy ekmeğini, böreğini önceden ayarlarız. Aslına bakarsanız hafta içi çok isteyip de zamansızlıktan hakkını veremediğimiz kahvaltının pazar günü özel olmasının nedeni de bu işte.
Kahvaltı bizi güne başlatandır. Çok şükür bir haftayı sağlıkla, mutlulukla, ailemizle tamamladık, yeni haftaya selam olsun kutlamasıdır.
Yeni bir sabaha uyanabilmenin, hayata devam etmenin coşkusunu sevdiklerimizin yamacında ziyafetle taçlandırmaktır. Yeni bir haftada karşımıza çıkabilecek her şeye karşı dik durmak, enerji toplamaktır.
Ailemizle bir sofra etrafında her şeyi paylaşmak, çokken bir olmaktır.
Bizim ailece pazar kahvaltılarımız da bütün haftanın sohbetinin, tadımlarının sığdırılmaya çalışıldığı bir ritüeldir.
Yine bir kahvaltı sohbetinde derin mevzulara dalıp, eşimin en hassas olduğu konulara geldik. Kızlarımızın bir gün yuvadan uçup, kendi çekirdek aileleriyle kahvaltı yapacaklarını söylemeye başlamamla eşimin gözlerinde çakan şimşekleri görüp kalakaldım. O anda birkaç hafta önce Balkansiad’ın 11. Sinerji Toplantısında eşimin davetiyle toplantıya konuşmacı olarak katılan İstanbul Borsa Başkanı Sayın İbrahim TURHAN’ın anlattıklarını anımsadım. Ne güzel bir akşamdı; İbrahim Bey’in aktüel anlatımıyla çok derin konular konuşulmuştu. Aile şirketlerinin neden kurumsallaşamadıklarını çok güncel örneklerle anlatmıştı:
“Sizin kendi elinize doğan, gözünün içine baktığınız kızınız yıllar sonra başka bir adamı sevecek, yeni bir aile kuracak. Bu, ben dahil her babayı önce çıldırtır. Ne olacak bu adam iyi bakacak mı? Benim prensesimi üzecek mi? Kafanızda bin bir deli soru birbirini kovalar” demişti. Ve devam etti: “Aile şirketlerinde de çocuklarınızdan ayırmadığınız şirketinizin başka ellere teslim edilme düşüncesi de sizlere haklı tedirginlik yaşatır. Çünkü şirketleriniz, sizin ve ailenizin sadece ekmek kapısı değildir. Her aşamasında büyük emek koyduğunuz evlatlarınızdan farksız sizin nazarınızda. Onun üzerinde başka insanların kararlarının etkili olması, huzursuz etmeye yeter de artar bile… ”
Çok keyifli anlatımıyla gece boyunca kurumsallaşmayı ve şirketlerin Borsa’ya kote edilişini anlatmıştı. Ancak sürdürülebilir refah ve mutluluk için duygusallığımıza da ket vurmamız gerektiğinden dem vurmuştu Borsa İstanbul Başkanı.
Düşünüyorum da son on yılda hızla değişen piyasa koşulları, agresif rekabet, geometrik artan oyuncu sayısı, sadece küçük balıklar için değil, hantal davranan büyük balıklar için de sıkıntı yaratmaya başladı.
Jeopolitik konumumuz ve genç tüketen nüfus yoğunluğumuz nedeniyle Türkiye, yabancıların iştahını kabartarak çok sayıda yabancı yatırımcının İstanbul’a ofis açmasını sağladı. Malum eski iş yapış şeklimiz yeni düzende düşük kâr marjları yarattı ve zorlanmaya başlandı. Eskiden yarı mantık yarı duygusallıkla göğüslenen zorluklar, şimdilerde daha sistematik çözümlere gereksinim duymaya başladı.
Kimi zaman kendini revize edebilen, hak ve adalete dayalı sürdürülebilir bir model arayışı da kurumsallaşma çalışmalarını gerekli kıldı. Aynı zamanda yabancı ortakla da yeni pazarlara girme eğilimi ve sinerji yaratma isteği şirketlerin uzun ömürlü olma arayışından değil midir?
Günümüzde benim olsun küçük olsun anlayışından çok global koşullara entegre köklü bir işletme modeline gereksinim duyuyoruz.
Aklıma sık sık geliyor, Montaigne bize “İnsan her şeyin ölçüsüdür” diyen Protagoras’ı anımsatır. Protagoras ise “Aynı nehirde iki kez yıkanılmaz” diyen Herakleitos’tan yola çıkmış ve kanımca dünyanın sürekli bir değişim içinde olduğuna gönderme yapmıştır.
Kimi dostlarımız sohbet sırasında “Yaşlı aslana yeni öğretilmez” tezini savunsalar da yeni düzende var olabilmek için belirlenen yeni oyun kurallarına da sırtımızı dönemiyoruz. 
Balkansiad’ın 11. Sinerji Toplantısında aslında bir yazıya sığamayacak derinlik ve keyifte sohbetler yaşadık. Özellikle çok değerli hocamız Merkez Bankası Yönetim Kurulu Üyesi Sayın İlker PARASIZ’ın Borsa İstanbul Başkanı Sayın İbrahim TURHAN’a, öğrencisi olmasına rağmen hocam demesi erdemin ve tevazunun en güzel örneğiydi. Öğrencisi olan Borsa İstanbul Başkanı İbrahim Bey’i dinlemeye gelmişti.
Derinliğin, aydınlanmanın, duygusallığın bolca yaşandığı bir akşamda hep birlikteydik.
Sohbetlerimizde, geleneksel olarak içe dönük ülkelerde şirketlerin kolayca el değiştirmediğini ve yabancı ortak almadığını fark ettik. Bir bakıma sermaye piyasalarının yükümlülük gerektirmeyen kaynak sağlama fonksiyonu öne çıkarılarak şirketlerin halka arz edilmesi teşvik edilmekteydi.
Malum bankaların yaşanan bankacılık krizlerinden sonra “Yağmurlu havada şemsiye vermez.“ anlayışı da düşünülünce büyümenin en güzel çözümünün şirketi kurumsallaştırıp, Borsa’ya kote etmek olabilir diye düşünüyorum.
Hepimizin hemfikir olduğu bir noktada, finansman ihtiyacı, artan talep karşısında ticaretin büyümesi için bir zorunluluk kabul edilmektedir.
Nereden nereye! Bir pazar kahvaltısı nelere muktedirmiş, gördük. 
Haftaya keyifli bir kurumsallaşma sohbetine ne dersiniz?
 
Keyifli pazarlar…

ilk yorumu sen yap

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

BUGÜN EN ÇOK OKUNANLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz..
X