Avatar
Olay Gazetesi

Sorun çözme yeteneği

Siz hiç düşündünüz mü? Mevcut konumunuz veya başarınızın asıl mesneti konjonktür olabilir mi? Ya da piyasaya erken girmek, yeterince rakip olmaması sayılabilir. En belirleyici olan ise sorun çözme yeteneğini geliştirenlerin sürdürülebilir başarıya sahip olmalarıdır. Bu durumu ne zaman tam netliğiyle görebiliriz? Gerçekten yönetişimde ölçmeye prim veriyorsak, objektif değerlendirme olanağımız vardır. Diğeri ise; “her zaman yaptığımızı yapmaya devam edip, her zaman aldığımız sonucu almamaya başladığımızda” dengelerin değiştiğini algılayabiliriz.
Geçtiğimiz hafta Balkansiad, Buikad ve KGK’nın ortaklaşa düzenlediği “Kadın ve Kadının Yeri” konulu paneli dinlemek için BTSO’daki toplantıya katıldım.
Tabii olarak panelin önemli bir zaman diliminde kadının şu anki tabloda sıkışmış yeri irdelendi. Zaman zaman da gazetelerin üçüncü sayfasına konu olan travmatik yaşamı konuşuldu. Toplumumuzda, küresel ekonomide kadın ve kadın olmanın zorlukları ayrıntılarıyla anlatıldı. Kadının seçme ve seçilme hakkının verilmesi yıldönümüyle düzenlenen panel aslında önemliydi. Panele dair çok uzun konular anlatılabilir. Ancak beni şaşırtan, bardağın sürekli boş kısmına odaklanmanın insanın enerjisini eksiltmesini hissetmemdi. Neredeyse dört-beş saatlik zaman diliminde kadının iş ve toplumsal hayatındaki yaşam eğrisini dinledik.
Bir ara ortamın manyetik alanından uzaklaşarak düşündüm; panelistler dahil, dinleyiciler de olmak üzere hepsi iş hayatında rol model olacak, değer katan bireylerdi. İyi de neden o zaman bir sonraki aşamaya geçmekte zorlanıyorduk. Hepimizin konfor alanını itiraf edelim terk etmeye pek niyeti yoktu. Sadece var olan sorunları yeniden dinliyor ve anlatıyorduk. Sonuç odaklı yaklaşımım aynı şeyleri dinledikçe beni dürtmeye başlamıştı bile.
Panelde sorunlara projektör tutulduktan sonra, farkındalığımızı artırıp kendi etki alanlarımız içinde nelerin değişmesine katkı koyabilirdik? Aksiyon planımız ne olmalıydı? Bunlara panelde değinebilecek miydik? Panelde, panelistler Türkiye’de öldürülen kadınlara dikkat çekerken beynimin de bir anda kanı çekiliverdi… Anlatılanlar hep siyah alanlardı.
Derken, Başkent Üniversitesi Dekanı Prof. Dr. Sayın Berna Dengiz’in Türkiye’deki kadın mühendis oranının Avrupa’dakinden yüksek olduğunu oransal olarak söylemesiyle hepimiz daha huzurlu ve motive olduk. Sayın Berna Dengiz Hoca mühendis yaklaşımıyla olayı üç boyutlu masaya yatırmıştı. Demek ki, çözüm kümesine ulaşabilmek için farklı açılardan da bakış açısı elzemdi. Verilen geribildirimler (daha uygunu içe bildirimler) ortak akıla dayalı olmaları halinde, akılcıl kolektif eylemlerin de başlangıcı olabilirdi.  Toplumsal yapımız gereği, biz üretme ve mücadele gücümüzü toplum olarak da kadından alıyoruz .
Bir yandan da, geçmişden beri mevcut sorunlarımızda Godot’yu bekler gibi, hep kahramanlarımızı bekliyoruz. Sorunların uyuşturamadığı kadın beyni ve güç birliğini kendimizde farkına varamıyoruz.
Bir şeyler hazırlansın yapılsın, hepimiz eksiklerini konuşalım istiyoruz. Karşımızdaki kişi fikrini açıklarken “katılmıyorum” diye söze başladığınızda iletişimi off line moduna çoktan almış oluyoruz. Egolarımız da etkin iletişimimizi engelleyebiliyor.
Çözümün veya eylemin patentinin A, B kişisine ait olması çözümün önüne geçiyor. Oysa çözümün parçası olmak mı aslolan, kendi ego tatminimiz mi bunun ayırmış olmakla her şey başlıyor! Hepimiz yaşıyoruz, kişiyi lider yapan tribündeki çoğunluk değil, olaylara olan akılcı yaklaşımıdır. 
Orkestra şefine baktığımızda, hepsi farklı ton ve özellikteki sesleri birbirine benzetmeden tek melodide yoğunlaştırmasıdır. Kendimizle aynı olmayan, farklı algılayabilen ve dillendiren kişilerle yola çıkılıp ortak akıl yaratılabilir…
Temel sıkıntımız olan eğitim ve gelir dağılımındaki büyük dengesizlik sorunlarına nesnel çözüm bulamadığımızda kadın ve erkek sorunu hep var olacaktır aslında.
Her ne kadar ekonomide %5 büyüme öngörülüyor, artan ihracat rakamlarından bahsediliyorsa da, bir türlü teorik verilerle, reel yaşamı buluşturamıyoruz. Bizim majör sıkıntılarımızı belirleyip bunlarla uğraşmamız gerekiyor.
Dilime pelesenk oldu ama orta iki terk eğitim ortalamasıyla hangi inovasyon ve değer yaratmadan bahsedebiliriz. Oysa ki bilim ve ilime yakın durarak değer yaratabiliriz. Kanımca, birinci meselemiz yoksulluğumuzu çözmedikçe, söylenen hiçbir sözün anlamı yoktur.
Sadece masa başında hararetli tartışmalarla sadakatli muhalefet oluruz. Dünyadaki güç dengelerinin değiştiği günümüzde, daha reel yaklaşımlara gereksinim duyuyoruz. 
Hepimizin kendi çocukları kadar, okuyamayan çocuklara da karşı sorumluluğu bulunmaktadır.  Toplumsal sorumluluk boyutunda en az bir çocuğa burs verip ilim ve bilim öğrenmesine katkı koyduğumuzda bir ailenin kaderi değişiyor.
Kaç yıl öncesiydi tam anımsamıyorum, eşimle geçmiş dönem bakanlarımızdan Sayın Tınaz Titiz’in “Sorun Çözme Yeteneği” konusunda bir toplantısına katılmıştık. Farkındalığımızı toplantı sonrasında çeşitli kaynaklarla beslemiştik. Öncelikle kendi çekirdek ailemizde en temel uygulama “fark ettiğin sorunu dillendirmeden önce en az iki formül düşün” yaklaşımını kızlarımıza da anlatmıştık. İlk başlarda enteresan bir ironi gibi görünse de ailemizin sorun çözme yeteneğini geliştirmişti. Tabii ki bu işin en basit ve temel adımıydı…
FIKRA:
Çocuğun biri babasına sormuş: Baba biz nasıl olduk? Baba:  “maymunlar türeye türeye biz olduk”; Tabii çocuk babasına inanmayıp annesine sormuş. Annesi, “Adem babamız ve Havva anamızdan nesilden nesile biz olmuşuz” demiş; Çocuk ama babam maymunlardan türeye türeye olduğumuzu söylüyor demiş; Annesi, O babanın sülalesi bizi ilgilendirmez” demiş.
Keyifli  pazarlar…

ilk yorumu sen yap

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

BUGÜN EN ÇOK OKUNANLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz..
X